- 403 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 5 - Bölüm
HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 5 - Bölüm
Saygıdeğer gönül dostlarım: Her Türk evladı gibi bende vatan, bayrak aşkıyla milletime hizmet edebilmek için çaba sarf ediyordum. İş yerimden izin alarak askerlik yoklamamı yaptırdım. Patronum ve ailesi beni çok sevmişti. Hatta kızları da sempati ile yaklaşıyorlardı. Benim nişanlı olduğumu bilseler de büyük kız ilgi duymaya başlamıştı. Ben sevdiğime ve ekmeğini yediğim yere nankörlük edemezdim. Hayalimde hep örnek insan olma düşüncesi vardı.
Uzun süre nişanlı kalmamın sebebi de bana eş olacak birinin sevgiyle yaklaşmasıydı. Nihayet beklediğim mektubu almıştım. Nişanlımdan sevgiden, yuva kurmaktan söz eden cümleleri defalarca okudum. Düğün tarihi belliydi benim köye dönmemi bekliyorlardı. Beraber kaldığımız arkadaşlarla sırrımızı paylaşıyorduk. Düğün için biriktirdiğim paraları yatağımın içinde sakladım. Gideceğime yakın maalesef tuvalet penceresinden eve hırsız girmiş çalmış.
Akşam eve geldiğimizde fark ettik. Arkadaşlarım bizimde sigaralarımızı çalmışlar dediler ama ben onlara inanmadım. Çünkü ben ağlarken onlar alay edip gülüşüyorlardı. Onlardan ne kadar çok kuşkulan sam da gözümle ben görmeyince suçlayamazdım. Sigara içmiyordum, kötü alışkanlıklarım yoktu.
Şiir yazma hobim devam ediyordu. Defterlerim doldukça çok mutluydum.
Yol harçlığım kalmayınca mecburen bir kaç ay daha başka bir iş yerinde çalıştım ve o arkadaşlardan da uzak durmak zorunda kaldım. Başkent Ankara bana çok şey öğretmişti. İnsanların menfaat uğruna iki yüzlülüğünü fark ettim. Bazı hediyeler alarak köyüme döndüm. Uzun süre yöremden uzak kalınca insanların bakış açısı değişti. Ben memurum diyenlere bende şairim deyince onlarda o sanatın maddi gelir sağlamayacağını ifade ediyorlardı.
Nişanlıma düğün öncesi iltifatlı sözler sarf ederek sevgisini artırıyordum. Dedem benden düğün için maddi destek istedi ama paramı çaldırdım deyip enayi durumuna düşmek istemedim. Dedem oğlum Ankara dan ne getirdin ver bakalım deyince. Ben övünerek akıl getirdim dede akıl deyince güldü. Dedeme kahvede torunun ne getirmiş diye soranlara akıl diye cevap vermiş.
Düğünüm 1975 yılbaşı gecesi olduktan sonra bir kaç ay içinde ağabeyim Sadettin ile aynı gün askere giderken yakınlarımızla vedalaştık. O evli ve iki oğlu vardı. Ankara ya kadar beraber geldik. Bir gece orada kaldıktan sonra o Karabük’e gitti bende Sivas iline. Bingöl usta birliğim olsa da tekrar şoför olmak için Malatya acemi birliğine gönderildim. Dönüşüm yine Bingöl oldu.
Sanat çalışmamı orada da fırsat buldukça devam ettiriyordum. Hikayeler de yazıyordum. Askerde harçlığımı çıkarmak için saraçlık ta yapıyordum. Bir gün komutan askerleri toplayıp sırasıyla herkes bildiği fıkrayı anlatsın dedi. Sıra bana gelince arkadaşlar: Komutanım Zeki şair ondan şiir dinleyelim dediler. Bende çok duygulandım çünkü o güne kadar hiç sahneye çıkmadım.
Komutan önünde arkadaşlarımın karşısında çok heyecanlanıyordum. Benim durumumu fark eden arkadaşlar moral vermek için alkışladılar. Benim yanımda şiir defterim devamlı bulunurdu. Çünkü ilhamın nerede geleceği belli olmazdı. Orada askerlikle ilgili şiir okumam daha uygun olur diye piyade şiirimi okudum. Düşmanları korkutan, Korkakları ürküten, Zaferi önde yürüten, Piyade dir piyade. Tam tüfek teçhizatlı, Çok giderler sür’atli, Gecesi gündüze katlı, Piyade dir piyade. Diye devam ettim çok taktir edildim. Asker arkadaşlarım eşlerine yazacağı iltifatları benden ediyorlardı.
Askerde çok başarılıydım ellerim iri olunca makineli tüfeği gözüm kapalı söküp takarken yarışmalarda hep birinci olurdum. Deve güreşinde de birinci oldum, bilek güreşinde de birinci oldum. Mükafat izinleriyle erken teskere almış oldum. Askerlik dönüşü köyde fazla kalmadım Isparta şehrime geldim. Dramatik yaşantımdan söz edersem gözleriniz yaşarır, derine inmeyeyim.
Isparta ilinde o yıllarda öğrenci çok olduğundan ev bulmak güçleşiyordu. Ben iki göz ahşap evi zor kiralayabildim. PTT de geçici işçi olarak çalıştım, Orma sunta fabrikasında geçici olarak çalıştım. Boş zamanlarımda han ballık yapıyordum. Oturduğum evde her türlü haşere hayvana rastlamak mümkündü. Bir oğlum birde kızın oldu. Onları haşerelerden korumak için hanımla gece nöbet tutuyorduk. Kertenkele, fareler,sümüklü böcekler, hamam böcekleri, tahta kurusu vs.
Sonra Ankara dan edindiğim tecrübelerle evimdeki değerli eşyaları satıp kuru yemiş büfesi açtım, Tekel bayi de olmuştum ama açtıktan kısa bir süre sonra kader büfesini tamamen soydular. Eşime dahi iki üç ay bildirmedim. Bir arkadaşım halı satmış durumumu fark edince bana ödünç destek oldu. Allah razı olsun onun sayesinde yeniden düzen kurarak kendimi toparladım.
O dönemlerde siyaset çok karışıktı sağ sol kavgaları devam ediyordu. Ben hayat mektebini başarıyla bitiriyordum ama bana diploma verecek bir yetkili bulamıyordum. Büfenin adını kader koymuştum altında da şair Zeki Çelik yazıyordu. Reklamımın yapılması için mahalli gazeteci sahibiyle anlaştık ben ona şiir veriyordum oda benim reklamımı şiirle birlikte yayınlıyordu.
Hayallerden gerçeğe azmimin zaferi böyle başlamış oldu. Bazı yarışmalara katılıp dereceler almaya da başladım. Hükumet karışıklığı sağ sol kavgaları beni çok üzüyordu. Çünkü o tarihte bir çok olaylara şahit oluyordum. Benim şair olduğumu bilen gençler kendi yönlerine çekmeye çalışıyorlardı. Ben her zaman örnek bir sanat adamı olmayı tercih ediyordum. Tehditlere de boyun eğemezdim. Çünkü bana takılacak çelme belki de ufkunu karartabilirdi.
Gençleri kırmamak için, hedef olmamak için onlara cevap vermem de gerekiyordu. Özet olarak şunu dedim. Ben ne sağcıyım, Ne solcuyum, Doğru yolun, Yolcusuyum. Yani sanat adamıyım dedim. Daha sonra Doğru yol partisi kuruldu bunu da diyemez oldum. Saz kursuna da gidiyordum ama parmaklarım, ellerim iri olunca basit notaları öğrendim, karmaşık notalarda karıştım kaldım. Öğrendiklerimi sık sık çaldıkça hanım da rahatsız olmuştu.
Not: Yazımın devamını 6 - bölümden takip edebilirsiniz.