Bir saatçinin anatomisi
Sabah uykunuzdan uyanamadığınızda aklınıza ayak seslerinizi getirin. Ben öyle yapıyorum. Kimsesiz sokaklarda ayak sesimi duyarak yürümek ve tüylerimi diken diken eden bu havayı hissetmek yetiyordu.
Evden nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. Ve nasıl giyindiğimi. Ve neyi unutup unutmadığımı hatırlamıyorum. Otobüsteyim. Tıklım tıklım dolmuş bir otobüs. Arka kapıdan binip Ön tarafa katlanarak çoğalan insanlar. Yer vermemek için uyuyor taklidi yapanlar. Uykusunu yatağında yarım bırakanlar. Ayakta uyuyanlar. Ayakta uyutanlar. Herkes doluşmuşuz otobüse. Bende olsam o kadar yolu ayakta gitmemek için uyuyor taklidi yapardım. Ama eminim ki ilk durakta omuzuma bir el dokunup şu amcaya yer ver diyeceği için girişimlerim hep sonuçsuz kaldığından buna tenezzül bile etmiyorum. Uzunca bir otobüs macerasını anlatacak değilim.
Bu hikâyemiz 10 Ağustos Cuma günü yaşadığım ve bir ömür unutamadığım bir gündü.
Nihayet otobüsten indim.
Elimde orta boylarda kırmızı bir leğen. Hemen köşesine kırtasiyeden aldığım ve bardağı 50 bin yazılı beyaz renkte karton yapıştırdım. Kartonu tepesinden yapıştırmak kolay oldu da kenarlarından yapıştırdığım bant sürekli açıldığından her gün yeniden yapıştırmam gerekiyordu. Belimde o zamanlar çokça moda olan ve babamın atölyesinde
yaptığı bel çantası bağlıydı. İçerisinde çekirdekleri tartmama yarayan bardak ve geri dönüş için her ihtimale karşı yanımda bulunan 5 bin vardı. Bel çantasının hemen kemerinin içinden çekirdekleri külah şeklinde sakladığım poşet var. Çalışmak için tüm ekipmanlarım hazır. Sıra satılacak malzemeye geldi. Satacağım çekirdeği Yenikapı taraflarında bir ara sokakta toptan çekirdek satan 30 m2’lik bir dükkandan alıyorum. Paketi 25 milyon ve 5 kiloya sahip. Yapılacak iş çok basit. Alınan çekirdekler bir leğene doldurulacak ve sokak sokak dolaştırılarak satılacak. Bende böyle sıradan bir günde sıradan bir çalışma zamanında Beyazıt’ta bulunan metrodan meydana çıkan ince ve dar bir alandan geçen insanlara çekirdek satmak için kaldırama oturdum. Hemen yanımda saat satan bir satıcıyı izliyor bir yandan da sermayeden yiyerek satıcı ile saatleri alayım mı almayayım mı diye düşünen esnaf arasındaki diyaloga tam anlamıyla kulak kesilmesemde izliyordum. Ta ki hafifçe tombul ve top sakallı biri saatçiye yanaşıp ben saatçiyim diyene kadar.
Cebincen kartı çıkartıp;
— Benim aşağıda sahil köşesinde saatçi dükkanım var. Ve saatten anlarım. Saatlerin iyi çıkarsa hepsini alacağım dedi.
— Satıcı benim saatlerim hepsi iyi abi diye tepki verdi.
Ben ve oradaki herkes dikkatle saatçiye bakıyorduk.
Saatçi tezgâh üzerinden rastgele bir saat seçti cebinden çakmağı çıkartıp yakacağı sırada. Satıcının sesi yükseldi.
— Önce saati al sonra ne yapıyorsan yap!
— Tamam, işte alacağım ama önce saatlerini test ediyorum. İyi çıkarsa hepsini alacağım.
Bu şekilde sözlü diyalogu ben ve etraftaki herkes merakla izliyorduk. Kalabalık katlanarak çoğalıyordu ve en sonunda saatçi cebinden 10 bin lira çıkartarak satıcıya uzattı. Çakmağı ile saati hafiften yaktı ve cebinden kadife kumaş çıkartarak saati temizledi. Heyecanlı bir ses tonuyla bu saatler orijinal tamam hadi gel topla tüm saatleri diye bağırdı.
— Hadi gel dükkanda sana paranın tamamını vereyim dedi.
Satıcı ise;
— Hayır önce git parayı getir ben buradayım zaten dedi.
Saatçi tamam bekle burada hemen geliyorum dedi.
Orada olan herkes gibi bende bu duruma şahit olmuştuk. Saatçinin saati test etmesine ve buradaki tüm saatleri 10 binlaradan alıp dükkanında daha pahalıya satacağına düşünmüş olacağı ki herkes saatlerden ikişer üçer tane almaya başladılar. Hatta param olsaydı ben bile alacaktım.
Aradan bir saat geçti yine aynı adam ve yine aynı diyaloglar. Ta ki bu diyaloglar 3. kez tekrarlandığında bir oyunun içinde olduğunu anladım. Bu kişiler etrafta kararsız insanları ikna etmek ve yeni müşteriler kazanmak için bir tezgah düzenlemişlerdi. Ve bende dahil herkes bu oyuna inanmıştık.
O gün anladım ki bir şeylerin kararını alırken etrafımdaki insanlara elbette danışacağım ama hiç bir zaman tanımadığım insanların düşüncelerini dikkate alarak net kararlar vermeyeceğim.
YORUMLAR
''Aradan bir saat geçti yine aynı adam ve yine aynı diyaloglar. Ta ki bu diyaloglar 3. kez tekrarlandığında bir oyunun içinde olduğunu anladım. Bu kişiler etrafta kararsız insanları ikna etmek ve yeni müşteriler kazanmak için bir tezgah düzenlemişlerdi. Ve bende dahil herkes bu oyuna inanmıştık.''
Argoda tantana dedikleri dolandırıcılık yöntemidir.
Satıcının çevresinde oluşan kalabalığın içinde bulunan tantanacılar olaya Fransız olan keriz diye tabir ettikleri kurbanın fikrini etkilemeye çalışırlar düşük değerli malı pahalıya satarlar.
Yukarıda ki Fransız defterin üyesi olan Fransız değildir!
Bir arkadaşım yıllarca İstanbul da çalışmış ve o şehrin ruhunu her şeyini öğrenmişti
Arkadaşım İstanbul için şöyle derdi,İstanbulun ne denizi biter nede kerizi her gün İstanbula günde dört kamyon dolusu keriz gelirmiş bunun üç kamyonu geri gidermiş bir kamyon dolusu keriz kalırmış.
Bu denklemi bilen tatanacılar hiç işsiz kalmazlar bir şekilde tezgahlarını çalıştırmaya devam ederler.
Aile mesleği olduğundan dolayı olsa gerek, yazılarınızın listesinde bu başlık çok dikkatimi çekti.
İyi ki çekti!.. Okumaktan büyük keyif aldım doğrusu.
Bu tür kumpaslarla saf vatandaşlara kurulan tuzakların her türlü örneği, filmlerimizde siyah beyaz dönemden beri işlendi. Bu da 'açıkgözlük edip adam kandırmanın' meziyet gibi gösterilip ( sevilen oyuncular başrolde ve bu örnekte oynadıkları için ) toplumun çürümesine çanak tuttu denebilir.
Çok etkili bir dille yazılan durum kesit öykünüzü içtenlikle kutlarım.
Saygılarımla.
Valla çok güldüm okurken, otobüs olayını aynen yaşıyorum her defasında, öyle kalabalık oluyorki bazen ineceğim durakta bile inemiyorum doluluktan ama beni asıl güldüren saat olayı idi :))...
Sanırım 10 Yıl kadar önceydi Almanya'dan izine gelmiştik, Ankara da kızılayda gezerken eli çantalı bir adam bize yanaştı, çok güzel saatlerim var bakmak ister misiniz dedi, hakiki falan bir sürü şeyler sıraladı, aslında tanesi 1500 müş de acil para lazım diye 500 e verirmiş derken, eşimin aklını çeldi, tam o sırada oradan geçen 3 kişi daha katıldı satıcıyı dinlemeye ve anında hepsi de 500 er lirayı verdi ve birer saat aldı, eşim durur mu, hemen 3 tane de bana ver dedi :)) ben daha ağzımı açmadan tanesi 500 liradan altın kaplamalı saatlere :)) 1500 tl. saydı aldı. Neden 3 tane dedim, biri kendine ikisi de Almanya da ki iki çok samimi arkadaşına hediye imiş...
Eve dönerken abimlere uğradık, bizimki anlatıyor tabi çok güzel saatler aldı hemde çok ucuz fiyata falan :))) derken, abim naptınız siz yaa dedi, dolandırıcıdır onlar ve sahtedir saatler dedi, baktı saatlere güldü abim, götürün verin geri tabi bulabilirseniz dedi :))
Gittik baktık adamın yerinde yeller esiyor, bir umut bir saatçiye girdik inşallah sahte değildir diye, saatçi 15 en fazla 20 Tl. tanesi dedi :)))
Bir daha aslaaa dedik döndük eve.
....
10 Yıl öncesine götürdünüz beni ve gülümsettiniz sağ olun.
Bakıp ta bakmıyormuş gibi, görüp de görmüyormuş gibi, ilgilenip de ilgisiz gibi davranıp
ancak her şeyden haberdar olmak bir çok insanın becerebileceği davranışlar değildir.
Bunu da bu öykü de yansıtmış zaten.
Bizim "ANSIZIN" ımız da böyle biri işte...
"ANSIZIN" iyidir.Çok iyidir.
Böyle bir siteyi yönetmek kolay değildir.
"Hadi oradan! Buldun ANSIZIN'ı ufaktan ufaktan yağını çekiyorsun." diyenleriniz olabilir.
Benim öyle biri olmadığımı da en iyi ANSIZIN bilir.
Gelelim öyküye;
Çok güzel. Aydınlatıcı bir öykü.Ancak olayda geçen paralar da bu gün kullandığımız değerler üzerinden belirtilseydi keşke.
( Ohh be..ANSIZINıda tenkit ettim ya, şu hasta günlerimde bana ilaç gibi geldi.)
Bu yazı günün yazısı olsun. Ne olacak bir gün de biz seçelim. Katılanlar el kaldırsın.
Gözlerinden öpüyorum Can Kardeşim.
Bedri Tokul tarafından 5/31/2018 3:03:59 PM zamanında düzenlenmiştir.
Az okuyan çok çabuk inanan bir milletiz; bu dolandırıcılar kafasını bilime adasalar inanın hepsi yüzlerce icat bulurlar ve tabi ki çok başarılı ekonomistler olurlar
Teşekkürler hocam
Buna benzer bir dolandırıcılık yazısını ben de kaleme almıştım:
Altın kaplamalı Saat http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=74771&syf=
ZorDem tarafından 8/4/2017 1:03:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kıssadan hisse ne kadar çok şey anlatıyor yazı,
Her kesin tanık olduğu çok olaylar var elbet olacaktır da yaşarken öğreniyoruz ama dolandırılarak her defasında bir daha beni kandıramazlar desek de , ne yapalım öğreneceğiz yaşı yok öğrenmenin,
Duygusal bir milletiz vesselam,
Harikaydı paylaşım gönlüne sağlık,tebrikler
Kıymetli dostum selam hürmetlerimle,
İstanbul’a atfen söylenmiş meşhur deyiştir dilimin ucunda da tam çıkartamıyorum. İstanbul’un denizi ile maydanozumu kerevizimi ne öyle bir şey işte sürüsüne bereketmiş bir zamanlar.
Öyle ki, siz bir çanta saat ile yapılan dolandırıcılıktan bahsetmişken 60'lı yıllarda Dolmabahçe saat kulesinin pazarlık yapılmadan kelepir fiyatına, nakit olarak 1. elden satıldığı ve satın alındığı adli kayıtlara geçmiş bir vakadır.
2010 küsurlu yıllarda işin boyutu saat kulelerinden bir çanta dolusu saate kadar düştüyse ya keriz sayısında ya da uyanık(!) sayısında azalma vardır demek ki. Buna da şükür!
Laf alafı açıyor; geçenlerde Afrikalı işportacılardan bir saatin fiyatını sordum, sırf iş olsun diye. “abi oyjinal svatç, şana elli liyaya oluy” dedi. O kadar sempatik Türkçe konuşuyordu ki(tıpkı eski yeşil çam filmlerindeki Arap bacı gibi) o şirin Türkçesinin hatırına “ulen varsın keriz desinler al şu yirmiliği sesini çıkarma” dedim” aldım saati. Altı ayı geçti saat hala saat gibi çalışıyor vallahi :- ).
Saygılar, selamlar
Şahit olduğunuz aldatmanın çeşitlerinden salt, bir tanesidir bu. Akla hayale gelmeyen yollarla saf insanları çok kolay kandırıyorlar. Adamların mesleği bu. Bu yolda kendilerini öyle güzel yetiştirmişler ki, bu tür olayların ardı arkası kesilmiyor. Yazınız, okuyan dostlara uyarıcı olur sanırım. Tebriklerimi iletiyorum, elleriniz sağlık. Saygı ve selâmlarımla
bazen küçücük bir andan ne çok şey öğrenebildiğimiz aşikar oluyor öykünüzden,
yaşanan hiç bir şeyin tesadüfi olmadığına inanan biri olarak ne güzel bir bir şeyi
kısa süren bir hadiseyle öğrenmişsiniz
ve bunun bir öyküye dönüşmüş olması ise güzel bir anıdan
bizlere de yansımış oluyor
dolayısı ile sevgili yöneticimizin öyküsünü beğeni ile okuyup taktir ile kutluyorum.
çokça tebrikler
saygı ve esenlik dileğimle...
Yakın zamanda annanneminde başına gelmiş bir olayı anımsattı bana yazınız.Termal tesislerin devre mülk yoluyla satışı efsanesini bilirmisiniz.Bu ara biz sık yaşıyoruz.Sürekli evi telefonla arıyorlar gelin görün tesislerimizi diyerek nerdeyse insanları kollarından sürüyşerek götürüyorlar.Orda bitmiş evleri iyice allayıp pullayıp nerdeyse ölüme çare olacak kadar o tesisin şifa yönünü abartarak insanlara zorla satış yapılıyor.Bu arada tıpkı sizin saat tezgahını kuranlar gibi evler kapış kapış satılıyor havası verdiren sahte alıcılar sahte telefonlarla insanlar kızıştırılıp bir şekilde o evlerden birini alacak duruma getiriliyor.O imzalar nasıl atılmış hangi kafayla imzalanmış ancak evinize döndüğünüzde aklınız başınıza geliyor.Neyseki annannem ucuz kurtardı ama buna benzer tezgahlar çok ne yazık ki.Güzel bir öğüt bıraktı yazınız ders almak her daim uyanık olmak temennisiyle...
Olayı yaşadığınızda kaç yaşındaydınız bilmiyorum.Ancak çocuk yaşlarda olduğunuzu sanıyorum.
Külahta çekirdek yediğimiz günlere götürdünüz, öncelik teşekkürüm onun için.
Yaşadığınız olay sadece tanık olduğunuz dalvereler yazık ki! Çevremizde olup biten o kadar çok oyun var ki tanık olamadığımız.Belki bu saatçinin oyunu çok basit bile kaçabilir.
Rahmetli Kemal Sunal'ın 'Garip' adlı olması lazım bir filmi vardı.Maça gidebilmek için gerekli olan parayı kızına kırdırdığı camları takarak para kazanmışlardı.O sahne geldi gözüme.İzlerken hahaha hihihi diye izlediğimiz bu film aslında hayatın ta kendisi olmuyor muydu çoğu zaman.
Öyle kızıyorum ki şu Lidyalılara bazen.Sanki 'parayı buldunuz da başınız göğe erdi' diyorum.Adamlar bilseydi belki girşimde bulunmazlardı.
''Geçim davası'' deyip de bunu masum bir kılıfa büründürecek çok da saf var toplum içinde.En kötüsü de bu olsa gerek.
Güzel bir anıydı paylaştığınız Ansızın.Didaktik yönüyle de insan olana ders.Elinize sağlık.