Küskün tavşanlar ülkesinden kaçış
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir süredir unutmuşum.Çok uzun değil sadece 35 yıl kadar.Peki, zararın neresinden dönersek kar mıdır ? Kardır denir ya hep bende tamda bu noktada buna inanmak istiyorum.Yaş 20 lerden sonra hızlı akar öyle değilmi ? 30 ları görmeyenler için evet.30 lardan sonrası daha hızlı henüz 40 ları görmedim bilemiyorum ama 40 larda zaman çarkının çok daha hızlı döndüğünü söylüyorlar.Muhtemelende haklı olmalılar.Her neyse unutturmaya niyetim yok neyi unuttuğumu belkide unuttuğumuzu.Unuttuğum(uz) "Kendim(iz) için yaşamak"
Bu sözle ilk ne zaman tanıştım.Huzur evinde çalışmaya başladığım yıllarda.Rahmetli Necla hanım 70 lerinin ortalarında ama kendini 25 yaşında hisseden saçında tek bir tel beyaz göremeyeceğiniz, rujsuz ve şapkasız asla dışarı adım atmayan yediği hemen her meyvayı yüzünde görebileceğiniz kadar organik yaşam sevdalısı hoş,tatlı ama diğer yaşdaşı hanımlarca pekde yaşam felsefesinin farkına varılmamış bir huzur evi sakini.Her yeni tanıştığı insana ama özellikle genç insanlara söylediği yegane söz."Kendin için yaşa" O zamanlar nedense çok da içini de dolduramadığımı anmsarım "Kendin için yaşamak" sözünün.O zamanlarda hayat,şimdi yaptığımdan çok da farklı değildi.İş,aile,kardeşler,iş arkadaşların ve diğer arkadaşlar...ve onların irili ufaklı sorunları,mutlulukları ile akıp giden bir hayat.Benim neresinde olduğum çokda belli değil.Bugün içinde değişen bir şey var mı ? Temelde daha kalabalıklaşmakla birlikte yine aynı.Yinemi uzattım lafı tamam tamam hemen toparlıyorum.
Kendim için yaşamadığımı yaşam dengem bozulduğunda ama sağlığımı etkileyecek kadar bozulduğunda anladım.Her insanın vucudunda zayıf bir yeri vardır.Kimi üzülür midesine vurur kiminin başına kiminin ise diğer yaşamsal organlarına belkide ruh sağlığına sonuçta uzun vadede belki daha kalıcı ve zararlı etkileride olabilir.Kendimizin yaşamını arka plana alıp ön planda bizim için ne kadar değerli olsalarda sevdiklerimizin yaşamları ile yaşamaya devam ettiğimiz sürece.Bu şekilde yazınca kendimi oldukça bencil hissettim.Biraz daha açmalıyım sanırım parantezi.Sevdiklerimizin yaşamı onların sıkıntıları önemli önemsenmeli ama bir süre sonra o kadar kanıksıyoruz ki onlar için üzülmeyi onlar için yaşamımızdan yaptığımız ertelemeleri bir gün vucudunuz, beyniniz iflas bayrağını açıyor o zaman alarm çanı o kadar şiddetle çalıyor ki o zaman kendimize gelip "bir yerde yanlış yapmış olmalıyım" gerçeği ile yüzleşiyoruz.Ki burda sevdiklerimiz derken sevmediklerimizden hayatımızın bir noktasında hayatımıza dahil olup bir şekilde onlarında hayatımıza bıraktığı sıkıntılardan hiç bahsetmediğimin de altını çizmem gerek.
Velhasıl bir şeylerin değerini kaybettiğimiz zaman fark ediyoruz.Sözler veriyoruz bir daha şunu yapmayacağım bunu yapacağıma dair.Sonrasında yine aynı tekrarlar yapılıyor aynı sıkıntılar çekiliyor.Bir yenisi verilmiyor bize kaybettiğimiz zamanların ama gelecek zamanlarımızıda aynı hatalarla çalmak neden ? İnsanız hata yapacağız tabiki mükemmel olmamakta insan olmanın esprisi.Bilakis mükemmel olmaya çalışmak çok daha yorucu olsa gerek fakat kendimiz için yapmamamız gereken bir şeyler var ki yaptığımız için hayatımız bize ait olmaktan çıkıyor.Sevdiğimiz insanlar için bile yeterince ödün vermek hayatımızdan, daha fazlası değil diğerleri içinse nötr ve belki iyimser yaklaşımı koruyarak fazla bir beklenti içine girmeden hayatımıza zarar vermelerini önleyecek kadar etkilenmek yaptıklarından ve söylemlerinden.Kendimize ait mutlu zaman dilimciklerini artırmak,özgür zaman dilimciklerinide unutmamak ve küçük anların unuttuğumuz mutluluklarını yeniden hatırlamak.Hayatı daha basite indirgeyerek daha bize ait ama daha mutlu ama daha huzurlu bir şekilde yaşamak.
Tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok.Hepimizde biliyoruzki pekala haberi var ama gelin umrunda değil diyelim.Bence bu daha doğru olur.O halde bu tavşanların çektiği çile nedir ? Bir hiç için kendilerini yıpratmaktan başka.Bunu tüm duyarlı insanların duyarsız insanlar için kendi hayatlarından çaldıkları üzüntülü,kırgın kayıp zaman dilimleri için söyleyebiliriz.İçinde size yer olmayan bu kibirli dağlar ülkesinde daha fazla kalmak için bence bir neden yok.Herkesin hayatı kendisi için başyapıtsa başroldede kendisi olmalı.Hayatının başrolünü kapan tüm gururlu tavşanlara hayatta başarı ve mutluluk dileğimle...
Not: Necla hanım 80 yaşını gördü ve sanırım mutlu öldü çünkü son ana kadar yaşama hep güldü ve heybesindeki yaşam sevgisini dağıtmaya devam etti.
YORUMLAR
athena
Nizeral
athena
bugün için seçkiyi ayrı kutlamak gerek, yazı bölümünde iki yazı da gerçekten hem okunulası hem de çok hoş.
yazınızı okuyunca yıllar önce bolu'da yaşarken ev sahibimiz olan Hatice Teyze geldi aklıma. aynı yazınızda bahsettiğiniz Necla Hanım gibi çok dikkat ederdi yediğini, giydiğine.. ama maalesef sonları benzememiş. geçen aldık haberini, evince birkaç gün sonra ölü bulunmuş :( üzücü bir son..
kendin için yaşa olayına gelince. bir yandan katıldığım ama daha çok da katılmadığım zaten istesem de asla yapamayacağım bir şey sanırım. mizaç işte:)
her neyse.. uzatmadan lafı.. tebrikler...
Sevgili Hatice.
Yazının başından sonuna kadar Necla Hanıma ne oldu diye bakındım durdum. Sonunda anladım ki Necla Hanım bize güzel bir yaşam felsefesi bırakmış.
Yazının sonundaki şu cümle de çok hoştu: ''.Hayatının başrolünü kapan tüm gururlu tavşanlara hayatta başarı ve mutluluk dileğimle...''
Evet..Tavşanlar gururlu ve inatçı hayvanlardır.
Tavşanın biri bir eczaneye gitmiş ve sormuş:
-Burada havuç var mı?
Eczacı '' Burada havuç olmaz '' Demiş.
Tavşan eczaneden çıkmış..Bir saat sonra gelip yine sormuş:
-Burada havuç var mı?
Eczacı:
-Yahu burada havuç olmaz...
Bir saat daha geçmiş, tavşan yine gelmiş eczaneye
-Burada havuç varmı?
-Def ol ulaaann.Burasu eczane havuçun ne işi var burada
Bir saat daha geçtikten sonra tavşan yine gelmiş:
-Burada havuç var mı?
Eczacının tepesinin tası atmış. Tavşanın ağzına yumruğu indirdiği gibi ön dişini kırmış.
Bir saat sonra tavşan yine eczanede:
-Afedersiniz burada havuç suyu var mı?
Selam ve sevgilerimle.
Ne desek?
Kolay değil kendimiz için yaşamak.
Ananız var,
babanız var,
eşiniz, çocuklarınız...
Hepsi elinize bakmakta...
Ev kiraları,
okul masrafları,
yeme, içme, barınma, ısınma...
Her şey sizden gelecek destekle yürümekte.
Şimdi,
yaş kemale erdiği halde,
Azerbaycan'ın bilmem hangi yitik şehrinin,
bilmem hangi karanlık köşesinde çalışmayacak,
ekmek kovalamayacak da ne yapacaksın?
Nasıl kendin için yaşayacaksın?
Yazı güzeldi...
Hem de çok güzeldi...
Yazarı da, fikirlerinde doğruydu ama,
teoride sadece...
Pratikte uygulaması maalesef mümkün değil...
insanlar kendi dertleriyle başkalarını o kadar boğuyorlar ki, sanırsın dünyada ki tek dertli o. arkadaş, akraba, eş-dost her zaman dinlenir, ama bunların yanı sıra bunu adet haline getiren ve bize o kadar da yakın olmayan sadece içindeki zembereği bize boşaltmak amacında olan insanlar var. işte onlardan uzak durmalı, elbette başkalarının derdine günahına birlikte ağlamalıyız, ama gerçekten buna ihtiyacı olan insanlarla birlikte.
Eline sağlık Hatice..