- 587 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Firari Bir Çığlıktır Yaşamak
Ruhumun taşkınlarında bozkırın aydınlığı, avuçlarımda pişmanlıklar
Solgun resimler yüzüyor sarı denizlerimde, gönlümde kıyım ayrılıklar
Gecikmiş bir halay tutunuşu yaşamak, aşkın darağaçlarında insanlar
Korkuyorum artık yaşamaktan, kursağımda kaldı uhdeli pişmanlıklar
Usumuzun karanlık yollarından umutlara topuk vuran kervanların aydınlığa yolculuklarından alaz bir hüzün yayılır, çığlıklar ekerek ilerlerler yaşam çöllerinde. Köklü bekleyişlerin çarpılarla demlenmiş molalarında bir sevda hesaplaşması vardır, araya acılar su serpmeden ayrılık ırmaklarına türküler ekeriz. Hicranın nar gözelerinden bu yüzden coşku damlar ve her gidilen adresin kapısında bu yüzden devrilmiş bir ömrün ismi aşkı sayıklar.
Enginliğini özleyen bir denizin çarşaflarını toplarken gün, sorgusuz düşen ayrılık tetikleri ıslanır. Bir gül mevsimi daha geçmiştir, geriye dönüp bakınca üzülürüz bir kez bile yaşayamadığımız güze. Törpü gönüllenir, gönül kırıldıkça aşka törpülenir ve hayat üç vakitte açan güller gibi toprağa yakın bir düş sahnesidir.
Dimağımızın gönül tozlarını döşerken adımlarımızın geçtiği bütün faylara, göz oluruz göğsümüzdeki kayıp sulara. Damla düşerken kendini süzer, yer ıslak bir düşünüşle kendi dalında yabancı olup uzakları gözler. Dünlerin asılı öfkelerini sokarak kınımıza düşeriz bir aşkın hazin yoluna, dilimizde o hassas türkülerle yoldaş oluruz kendimize ve sokuluruz aşkın menzillerinde göğsümüzden damlayan karelere.
Sızıyla kendimizi tarttığımız zamanların düş caddelerine topuklarımızın tozu düşünce sarsılır gövdemizin hüzün yükleri, acıtır kimsesizliğin yakasını aşkın gülüşleri. Savruk bir zaman kaybıdır yokluk, bir rüzgârın kahkahasına sürünce öpüşlerimizi.
Gülüşlerimizin çözümsüz nakışlarında yaşama ilmeklediğimiz kanaviçe sevdalardır yaren sığıntılarımız. Mavi ile yeşilin kesiştiği uzak ufuklarda tavlı bir yalnızlıktır darağacına çektiğimiz. Doğan her günün öncesinde gecelerdir içimizde fırtınalar koparan ve bilge duruşlarımıza yanık sözcüklerimizi süren. Bu umut teknesinde her saat bire/üçe/beşe bölünmelerimiz de bundandır ve yağlı kandillerle sevdayı aramamız, her iç çekişte sayfalarca kanamamız da bu yüzdendir.
Yokluklarla donatılı iç çekişler biriktiririz gönül sandığımızda, zaman aşırı umutlanışların gemilerinde uzakları izlerken. Her iç çekiş bir gün sevda mızrabımız olur ve dokunuruz hayatın çelişkili tellerine, yaşamak türkümüz olur. Dudaklarımızdaki o sonsuz içlenişlerin sonu gelmez yine de, kırık bir dal gibi yüzerken biz mutluluğun sarı nehirlerinde.
Hangi yaprağın künyesinden koparılmış, hangi ağacın gövdesinden süzülmüş ve hangi aşkın yüreğinden öpülmüştür aşk, biz ağzımızdaki gül sözcüklere isim ararken. Kuşların kanatlarındaki yorgun anılarla, suların derinliklerindeki mor ışıltılarla ve göğsümüzdeki beklemekten ağaran şafaklarla hangi kol kavuşma mevsimlerinde beklediğini sarmıştır. Öfkeli çağrılarımızın duraklarına lacivert bir ışık inince ve bildik sancıların bileklerini yine o aşk sızınca hangimiz şiirlerin şifresine gömülmeyiz ki!.
Belki de, o gönlümüzün kelepçeli odalarından uzaklara gidince bitecek sanırız çok şeyi. Dudaklarımızdaki gün yanıklarına sevginin tozlarını sürerek, avuçlarımızdaki aşk nasırlarına düşlerimizin rotasını işleyerek, göğsümüzün yorgun vuslatına da umutlarımızı gömerek bir masal atını besleriz hayat ovalarımızda. Dilediğimiz zaman kaçıp gitmek, dilediğimiz zaman da yine kendimize dönmek için. Kader koşularıyla, umut koşullarıyla ve doyumsuz sevgilerin yüreğimizde yığınaklar yaptığı aşk sorgularıyla yaşar gideriz. Ne zaman tükendiğimizin farkına varsak yine kendimize döner, yine düşlerin kollarında sallanarak ömür tüketmeyi seçeriz.
Çoğaldıkça gönlümüzün yağmur suları, denizlerin göğsü kabarır, çalkantıları artar, geceleri kayaları sessizce avuçlar. Çoğaldıkça yüreğimizin suskuları, hayat denen muamma gerçeğimizi tırnaklar, en çok de geceleri kanar. Belki de trajik bir öyküdür bu, kendi saltanatımızın ütopyasına damgasını vuran. Akışlara ve geçişlere şiirler sürmemiz, yara bereli bir yürekle dolaşmamız da bundandır.
Yaşamdır özlemin saçaklarından dökülen zamansız yağmur. Ruhumuzun yolculukları mola verdiğinde kendi özümüze döner, kendi parklarımızda kahkahalara durarız bir başka anda. Kendimize dönüştür aslında eylemimiz, sonsuz bir ateşte böylesine terlememiz geçicidir, gülümüz solgun, özlemimiz delicidir. Susar sözcükler, biter öpücükler, titrek bir yürekte saatler gerçekçidir. Beklenen gelmez, aşk dövmeli bir kalp süzgecidir.
Yorgunluğu çağıran bir zaman hanında düşsel kırıntılar serperiz, gönlümüzün asaletini saklayan odalarda. Sızılarla ilerleyen kervanlar gelir geçer her mevsim gözlerimizin çöllerinden, biz unutulmaz sevinçlerle kollar açarız hiç gelmeyecek o sevgiliye.
Yüreğimizin yosunlu oltalarına güneşin ışıltısı takılır, avuçlarımızdaki geçmiş zaman pullarını derimizden koparmadan zaman. Işıklar yüzer sularda ve bir güneş dans eder yanık gölgeli yapraklarda. Duruşması ertelenen sevda kıymıkları içimizin engin tırpanı olur, yaşamak kırıntısını gagasında taşıyan aşk kanatlı martılarda.
Argın bir zaman düşünüşünün içindeki kuralsız hesaplaşmalar tümceleriyle kırıp parmaklarımızın kırıklıklarını sorgulu günler ekeriz takvim yapraklarına, ellerimizdeki kelepçelerin zindanlarıyla boyarız gökyüzünü, üşür şiirler, gülüşür çiçekler ve ömrümüzün kara duraklarında yağmur içeriz oluklardan. Sevda deriz yine de gökyüzüne uzattığımız avuçlarımıza ve dua oluruz dudakta, içsel travmaların nidalarıyla ezeriz ömrü, çığlıklarla yuvarlanırken biz aşkın kayalıklarından.
Hayat, özümsel düşünüşlerin rahlesinden çok uzakları düşleyerek yine kendine dönebilmektir. Yaşamak öyküsel bir düşün damarından beslenerek kendisini geliştirebilmektir. Hayat ve yaşamak kendi içinde anlamsız bir portre, ancak yazarının penceresinde muazzam bir cenderedir. Bizler o pencereden çok uzaklara baktıkça öyküler düşer günlüklerimize ve yaşanmışlıklar süreriz her nefeste asil duruşlarla büyüyen ve beslenen yüreğimize.
Kendi ırmağında boğulan cümlelerin hayalî gizlenişlerinde faili meçhul mektuplara yüklenir şifreler ve uydurulmuş masalların dergâhında şafağa serilir mutluluklar. Alnımızdaki kadersiz mevsimlerin ve göğsümüzdeki anlamsız daralmaların hicranı iken aşk, biz kendimize yazdığımız masalların meselleriyle ömür tüketiriz. Kirletilemeyen gecelerin hanında yanan kıvılcım özlemlerin merhabaları bekler iken hep en zoru seçeriz.
Selahattin YETGİN