- 480 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Biz
Uzun zaman oldu sana seslenmeyeli…
Neler mi yapıyorum yokluğunda?
Ben hiçbir şey yapmıyorum… ben yaşamıyorum…
Ben nefeste almıyorum…
İçim yanıyor, gözlerim doluyor, yüreğim kalkıyor…
Bir bahar gibi gelmişti ömrüme, gülüşüyle canıma can katılır, onun üzüntüsüne dünyayı yakardım… Evlenmiştik… Bundan daha güzel bir mutluluk var mıydı ki? Evet, canımı dişime takmıştım, sırf her şey güzel olsun, kusursuz bir hayatımız olsun diye… Sabah o sıcacık yatağından çıkıp işe gitmek hayatta verdiğim en zor sınavlardan birisiydi. Ama gitmeliydim, çünkü bu hayatı idare edebilmek için, onu mutlu edebilmek için birilerinin çabalaması gerekiyordu… Beni çok özlerdi, çok severdi… Tek derdi benimle daha fazla birlikte olmaktı bilirim… çok severdi yemek pişirip bana sunmayı, çok severdi ona gülmemi… espriler yapmamı isterdi hep… çok güzel de başlamıştı halbuki… Her şey o kadar kusursuz başlamıştı ki… Rüya gibi… Akşam oluyordu, ve biz yan yana, omuz omuza yatıyorduk, en zor zamanlarımda rahatlatırdı beni, sustururdu ağlarken. Erkeksin sen derdi, dayanıklısındır sen derdi, bunu da atlatacaksın bilirim derdi… o güveni vardı ya hani bana, hani benim her şeyin altından kalkabileceğime olan inancı… bütün yaşama gücümü oradan alırdım işte. Hiç bilmezdi ama o bunu. Bana söylediği bir çift laf ile ayakta kalırdım halbuki… eve geldiğimde gülümserdi hep, sarılırdı bana, boynumdan öperdi, ve hemen mutfağa koşardı, sanki sürpriz gibi hazırlardı yemeklerini bana her gün… Öyle severdi ki onu öpmemi, koklamamı. Öyle severdi ki onu alıp gezdirmemi. Ben mi? Ben hep şunu düşünürdüm. Bu ev bizim, bana böyle bakmaya çalışan birisi varken, kafanı önüne eğip çalışacaksın derdim. Ve inanır mısın, bütün tasam, onun mutluluğuydu. Evet huysuzdum biraz, ama gönülden severdim ben onu. Canımı verecek kadar… bunu da bilmezdi ki o. Söyleyemezdim ki. O zannederdi ki benim için hiç değeri yok. Halbuki ben süslü iki kelimeyle değil, ömrümle verirdim ona değeri. Çok severdi ilgi görmeyi. Çok… ve doğum günlerini çok severdi. Çünkü ben hep bir yolunu bulup ona bir sürpriz yapardım. Bir keresinde, yapmadığıma inandırmıştım eve giderken kavga ediyordu benimle… Evliliğimizin başlangıcıydı, çok yeniydik daha. İnanmıştı benim unuttuğuma, eve girdiğindeki o çocuk çığlığı, dünyayı benim yapmıştı… evet evet daha neler… biz rüya çifttik ya sen bilmezsin. Her zaman yan yana durmayı bildik biz. Göğüs gerdik bütün dertlere. En büyük özelliğimiz buydu bizim. Mutluyduk ya. Düzenliydik. Bakanlar bizi kıskanırdı hep. Neden mi? Çünkü dünya güzeli bir sevgiliydik biz. Ve bir gün geldi, ben işe başladım. Sonrasında ne olduysa oldu işte. İlgilenemedim ki pek onunla. Çocuk yüreği hep haklı bir ilgi isteğindeydi. Fark edemiyordu sırtımdaki yükü. Onu, evi ve işi taşımak gerçekten zor işti. Ama dayanmaya çalışıyordum onun o gülüşü hiç eksik olmasın diye. Çocuk gibiydi, neşeli, bir o kadar da hayat dolu. Yordu ama hayat onu da beni de. Kaderlerimiz hep bir çizildi zannederdim. Biz hiç ayrılmayız zanneder, hep ona güvenirdim. Bir şey oldu sonra. Bizim de bilmediğimiz. Hayatlarımıza dışarıdan bir müdahale. İkimizde masumca yaşamaya devam ediyorduk hâlbuki. Sorunları hiç büyütmeden halletmeye çalışır elimize yüzümüze bulaştırırdık hep. Zorlanırdık, zannederdik ki hayatın cilveleri bunlar. Oysa, hayat bize ağlarını örmüş kurbanlarını bekliyordu, nereden bilebilirdik ki. Suskun kalırdık çoğu zaman. O evde dört gözle beni beklerdi hep. Ben ise koşa koşa eve giderdim. Bilmezdik ki birbirimizi çok sevdiğimizi. Ayrılamaz olduğumuzu. Ve kader girdi devreye. Önce yıprattı bizi, sonra yıkmaya çalıştı. Direndik önce, çok direndik hem de. Her şeye göğüs gerdik, bilemedik ki bindiğimiz bu bizi uçuruma sürüklüyor. Masumca kaderimize razı olmaya çalıştık hep. Sonra o gitti. Bilemedi. Masumca iş sahibi olmak istedi ve gitti. Gitme dedim, gitmemesini neden istemiyordum biliyor musun? Çünkü hayatımdaki tek yaşam kaynağı, tek yaşama amacım oydu da ondan. Ve gidiş o gidiş. En son yanağını öptüğümü hatırlıyorum. Sıcacıktı. Uyumuştu o. Ama ben uyuyamamış ve onu izliyordum, öptüm onun o masum yanağını. Ve en son bunu hatırlıyorum. Sonra bu dünya bizim o çocuksu yüreklerimize cehennemi yaşattı. Yaktı bizleri. O çocuksu suratı ağlar olmuştu artık. Yorgundu. Hiç olmadığı kadar hem de. Dayanamıyordu o küçücük yüreği bu acıya çok belliydi. Ağzımdan çıkan kelimeler onu kırmak için değildi aslında, hiç öyle olmadı hatta. Bilemedim ki ne konuşuyorum, bilemedim ki. Ben değildim ki konuşan. Aslında o da değildi. Biz biz değildik ki artık. O da bilmiyordu bende. Ve sonra, eve girdim bir gün. Yüzü sevinçliydi, sonra anladım ki o müjdeli haberi vermek için bekliyormuş meğer. Çocuğumuz olacak dedi bana. Bizim bir bebeğimiz olacaktı biliyor musun? Bekledik. Sabırla ve sükunetle. Çocuk gibi seviniyorduk, çünkü bizim bir çocuğumuz olacaktı. Ayakkabıları vardı, ben ne hayaller kurardım, şunu alacağım bunu alacağım diye. Ve o gece. İçerideydim ben, lavaboya gitmişti. Geldiğinde ağlamaklıydı. Kanaması olmuştu, ve korkmuştu. Bilemedim ki. Nedir ki bu. Hemen aceleyle hastaneye gittik, üniversite hastanesiydi. Ve içeri girdi. Dışarıda kalmak o kadar zordu ki. Çaresiz bekleyiş başlamıştı. Suskunduk. Ama dünya daralmıştı, sadece ben ve o vardı artık. Ve çıktı, ağlıyordu, yüreğime bir ağrı saplandı o an. Anlamıştım. Çocuğumuz. Evet o yoktu artık. Dünya başıma yıkılmıştı. Yoktu o ayakkabıların sahibi artık. Eve geldik ilk. Şaşkındık. Omuz omuza ağladık, çok ağladık hem de. Yoktu artık, inanamıyorduk. Yüreğimdeki acıyı anlatamam. Her şey o kadar boştu ki o an. Gitmişti, bizim bebeğimiz yoktu artık. Düşünemiyordum. Ve onu hastaneye aldılar, acı çekiyordu, ve benim için dünya dönmüyordu artık. Bütün dünya yansa umurumda değildi. O orada acı çekiyordu, çocuğumuzun acısını. Ben ise nasıl dayanacağız sorusunu soruyordum hep. Geçti ama biliyor musun? Biz ona da dayandık beraber. Omuz omuza verdik ve onu da atlattık. Şimdi mi? Arda’m rüyalarımda büyüyor artık. Şimdi mi?
Ayrıyız biz ya şimdi. Ben ve o ayrı iki hayat sürdürüyoruz. Nasıl mı? Ha işte onu sorma. Ben yaşamıyorum aslında. Akşamları daha bir sever oldum, neden mi? Çünkü bütün akşam boyunca onu düşünüyorum da ondan. Ben, ben eski gittiğimiz yerlere gidiyorum hala. Tek başına dolaşıyorum bütün caddeleri. Ve ben çok ağlıyorum. Suskun caddeler, sokak lambaları üzerime geliyor, her şey ama her şey onu hatırlatıyor bana. Bu evde, şu an kapıdan kafasını uzatıp bana gülümsemesi için hayatımı feda edebilirim. Hiçbir şey, hiç kimse bana zevk vermiyor, suskunum gün boyunca. Neşemi hayat hevesimi kaybettim ben sanki. O kadar anlamsız yaşıyorum ki, yaşamıyorum ben aslında. Bir tek, bir tek ders anlatırken düşünmüyorum onu. Geri kalan her anda aklımda. Yatıyorum mesela yatağa, onun köşesinde yatıyorum artık biliyor musun, şimdi gelse seve seve ona bırakmaya razıyım. Üstelik sırtımı da dönmeyeceğim söz. Hiç hem de. Onun köşesinde, onun döndüğü tarafa dönerek, ve kıvrılarak yatıyorum. Onun saç taradığı aynada tarıyorum saçlarımı, ve ne zamandan beri tuvaleti kullanmıyorum biliyor musun, en son o bana tuvalet kapısının camından bakıp şaka yaptığından beri, ne zaman oraya girsem, kafasını uzatıp bana şaka yapacak diye bekledim hep. Ve gitmiyorum artık o tuvalete. Mutfağı onun hassas olduğu gibi temizliyorum. Evi hep silmemi isterdi, siliyorum şimdi evet. Senin için siliyorum her yerini. Tozu sevmezdi hiç, toz alıyorum. Çay demleyip iki bardak getiriyorum, dolduruyorum karşıya koyuyorum. Arada bir sohbette ediyorum ben yokluğunla. Ses gelmiyor ki ama. Çok suskunlaşmışsın ama sen, eskiden böyle miydin ya. Bak mesela şu an bana kızıyorsun, bırak bilgisayarı diye. Tam karşımda oturmuş en sevdiğin diziyi izliyorsun şu an. Bu gece sevişiriz dimi yine? Hadi amaa, çok uzun zaman oldu. Ama istemiyorsan yapmayız, vallahi. Sen ne zaman dersen o zaman yaparız. Ben tutarım kendimi. Üzülme sen yeter ki. Haydi getir bardağını, çayı soğuk sevmezsin sen. Bende mutfağa gidip bir sigara içeyim. Bırakayım ya da istersen artık. Hadi ama, sen çok sessizsin bugün. Ses ver çok yalnızım. Bugün daha bir yalnızım. Ses ver n’olur. Bak buradayım ki ben. Görmüyor musun yoksa? Yoksa ben mi hayal görüyorum, hayır hayır hayal olamaz oradasın işte. Çay dolduruyorum sana. Haydi getir bardağı artık. Isıtayım istersen çayı. Ben kalkar ısıtırım sen battaniye ile oturmaya devam et. Kumanda da sende dursun. Maçı yasaklıyorum tamam mı? Fazla ders almakta yok. Nasıl ama? Ya ama sen ses vermiyorsun hiç. Kırdım mı yoksa seni ben? Hayır ya, kırmadım ki. Hadi ama bak artık bana. Uyan, uyan Davut uyan. Kimse yok orada. Hayır, hayır işte. Yataktaydık daha dün, sabah öperek çıktım evden. Eve bir paket fazla getirdim acıkmıştır o diye. Yemedi ama. Acıkmamış sanırım hala mutfakta duruyor. Çay da içmiyor sanırım sevmedi çayımı bugün. Orada işte, bak duruyor bana bakıyor gözleri gülüyor yine. Orada oturuyor ya. Ben miyim bir tek gören? Gerçi bugün çok sessiz o. Konuşmuyor da hasta mı ne anlamadım ki. Kalkıp dokunayım kendine gelsin az. Kaçıyor ama benden. Karanlık odaya geçti bak şimdi. Ama çok korkardı karanlıktan o. Neden gitti ki oraya şimdi. Ama gelir, beni tek bırakmaz o. Bekleyeyim ben en iyisi. En kötü ihtimalle ben yatmadan yatağa gelir. Ama gelir. Dur o çıkana kadar gidip çiğ köfte alayım ben ona. Getirdim bak. Yeşilliği bol hem de.
Uzun zaman olmuş dimi sana seslenmeyeli…
Neler mi yapıyorum yokluğunda?
Artık biliyorsun…
Ben yaşamıyorum…
Ben nefeste almıyorum…
İçim yanıyor, gözlerim doluyor, yüreğim kalkıyor…
Ağlıyorum, yokluğuna, karşımda durup konuşmamana…
Hayal olamaz bu…
Buradasın işte…
Ya da, ya da, ya da benim çok mu kafam dönüyor?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.