- 2133 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
Aşk Yeniden - 1. Bölüm
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yolu ortalamıştı ardımdan bakarken, hiç unutmam. Arabaya atladığım gibi çıkıp gitmiştim. Okulun ön bahçesinden, öfkeli ve kıskançlıktan kudurarak… Ömrümün sahibi, hislerimin galibi, yaşamamın sebebi, aşkın en güzel hali diye sıfatlandırırdım onu. Hiç bitmeyecek bir senfoniydi kulaklarımda çınlayışlarını susturamadığım… Her şeyi biliyordu, hayranlığım günden güne artıyordu. Sanki bir ömür birlikte yaşlanmaya razı olsa verirdim elimi. Ve de karartarak gözümü, tıkayarak kulaklarımı giderdim sevdamın peşinde, çıkmaz da olsa sokaklar…
Her şey o köşede, kendinden emin tavrı, asaleti, ruhumda depremler yaratan bakışları ile başlamıştı. Bacaklarım titrer, bedenim de yangınlar çıkar, dünya dar gelir, kirpiklerim ıslanır, ağlamaklı desem ağlayamam, gülmek istesem gülemem kahkahayla…
O an orada yok olurdum evrende… Gecem gündüzüm, her an gözlerimin önünde onun sisler içinde yürüyen hayali. Öylesine büyüktü ki bu aşk içimde, her gün kartopu gibi yuvarlanan ve çığ gibi büyüyen duygularımla hiç bitmez sanırdım. Ta ki Ali ile tanışana kadar…
Eski bir kiliseyi müzik akademisi olarak kullanıyordu, Kültür Müdürlüğü. Taş binanın restore edilmiş duvarları yıllanmış ve ne pahasına olursa olsun ayaktayım! dercesine dimdik ayaktaydı. Her balkonundan çiçekler güller sarkıtılmıştı. Kaldırımdan merdivenlerle açılmıştı, kapıya giden yolu. Burada müzik adına her türlü enstrüman eğitimi, opera ve şan dersleri veriliyordu. Depresyon hallerimden kurtulmak için başka yol yoktu. Çekingen ve yüreğimde titrek yanan ışığın sönmesinden korkarcasına indim merdivenleri, kapıdan girişte güvenlik görevlilerinin ahret sorularını yanıtlayarak…
…
İlgili memurun yönlendirmesi ile hocalardan birinin odasına doğru yöneldim. Eski binanın odalarının bu denli zevkli ve sanatsal faaliyet yapılan bu kurumun tam da adına, şanına yaraşır dekore edilmiş olması, odaya girdiğim an da hayranlık uyandırmıştı ben de. Ve ondan önemlisi gözleri ışıl ışıl parlayan, spor giyimli, dünden traşsız bir yüz ile heyecanlı sevimli bir insan profili karşılıyordu beni. Bu andan itibaren hayatımın değişeceğini nereden bilebilirdim.
İlk bakışta kendini kanıtlamaya çalışan ve şöhret peşinde bir müzisyen olduğunu anlamam mümkün değildi. Kadın avcısı bir adam gibi de durmuyordu! Sahi tipi demişken, anlaşılabilir miydi bu? Neyse… Derslere katılmam için ağzı kulaklarına vararak, ısrarlı ve ondan beklenemeyecek kadar tatlı, büyülü sözler seçerek, ikna etmişti beni… Keman ve opera dersleri almaya, Ali hoca.
Eve döndüğümde kararlıydım. Bu geceden itibaren çalışmalara başlayıp yarın derslere katılacaktım. Ertesi gün kayıt yaptırıp derslere girmek için gittiğimde beni büyük bir heyecan içinde karşıladı.
- “Hoş geldiniz alev hanım! İnanın çok mutlu oldum. Ve bundan sonra benim en iyi öğrencim olacaksınız gözlerinizde o ışığı görebiliyorum.
- Umarım, Ali hocam!
...
Ne yani şimdi! bu elimi sıkan adam inanılmaz bir ses sanatçısı olacağıma mı karar vermişti birden. Mümkün değil! Bu erkek milleti sevmeyi bilmiyor, hadi sevdi; sahip çıkmaya cesaretleri yok! Cesaret etse de, ciddi bir ilişkiyi yürütecek asaletleri yok! Ah alev, biliyorsun, ismini ağzına dahi almadığın şahsı da sevmiştin. Ve sonuç!... Sakın ha kızım, sakın ilgiyi aşkla karıştırma! Önemli olan şu ilk intiba yüzünden, şunu biliyordum sadece; bu adama karşı mesafemi koruyacaktım! Ne olursa olsun hayat bir şeyi öğretmişti bana: “aşk kalıcı bir yalandı karşı cinsin gözünde!...” Ve ben ne pahasına olursa olsun almayacaktım, kimseleri mahremime! Öyle bir perde çekmiştim ki insanlarla olan ilişkime! Seyri yavandı artık en güzel şeylerin bile. Son durağım ve en mutlu hissettiğim yerdi artık; “yalnızlığım hiç kimseyle paylaşılamayacak kadar özeldi benim için.”
İlk dersim sonrasındaki ertesi gün, radyoda akşamsefasında demlenirken sanat musikisi ile birden bir hüzün bulutu kapladı içimi. Ve maziye gömüldüm. An kareleri bir bir geçti gözlerimden… Ne çok, oysa ne çok sevmişim. Hala ağlayabiliyordum, bakışlarımın karşısında aldırmaz endamıyla yürüyene... “çünkü herkes öldürür sevdiğini!” dedim kendime; milyonlarca kez okuyup dinledim, bu şiiri. “Ama herkes öldürdü diye ölmez!” kimi bir çift sözü ile yapar bunu, kimi bıçak darbeleriyle… Aklımın almadığını kalbime nasıl izah edeyim, bilemiyordum.
Çok derindi yaram, belki sürekli mazinin tüllerini örtüyordum üzerine. Sonra kaldırıp bir çekmeceye atmaya yeltendiğimde ise yeniden kanıyordu. Bu kadar basit miydi aşk? Yüzyıllardır filmlere, romanlara konu olmuş, tarihe adını yazdırmış âşıkların varlığından bile utanmıyordu. Seni seviyorum sözcüğünü berbat edenler!…
Tüm bu düşüncelerle boğuşurken, aniden çalan telefonumun sesi ile irkildim. Açıkçası korkmuştum ve telefonuma öylece bakakalmış, açmak gibi bir girişimde bulunmuyordum. Ali hocama ayıp olacaktı. Hayret ne diye arıyordu, şimdi bu adam beni!
- Alo!
- Alo, Alev Hanım merhabalar!
Benim hüzün dolu, ağlamaklı, sisler içinde kaybolmuş, soluğu midesine kaçmış sesimin karşısında; inanılmaz enerji dolu, seri ve hızlı konuşan, dinlemeye dünden razı, kendinden ve ne istediğinden emin ve heyecanı tavan yapmış bir ses tonuyla;
- Nasılsınız?
- İyiyim hocam, siz?
- Ben de iyiyim. Umarım rahatsız etmiyorumdur!
- Estağfurullah, rahatsızlık ne demek… Buyurun hocam!
- Aradım çünkü hal hatır sormak istedim. Ama sesiniz çok kısık geliyor. Yoksa sizi üzecek bir şey mi oldu? Ben sizi çok suskun ve solgun gördüm, dün. Gözleriniz hep nemli, sanki hüzünler salınıyor sahilinde bakışlarınızın.
- Evet. Bugünlerde sessiz sancılar içindeyim. Ve ne kadar istesem de hüznü kovamıyorum evimden! Ayrıca hocam, kimseyle paylaşmayı uygun bulmuyorum, yalnızlığım ve ben öylesine kalabalığız ki!
- Aşk olsun! Ben hocalığını yaptığım öğrencimin derdini dinlerim. Benim için önemlidir öğrencilerim! Mutlaka yardımcı olacağım bir şeyler vardır. Ailevi bir sorun mu? Ne olduğunu bilmiyorum, ama hiçbir şey o güzel gözlerinizin ıslanmasına bile değmez… Ben dinlemeye hazırım lütfen çekinmeyin, hüznünüzü, sizi üzeni benimle paylaşmak ister misiniz? Konu aşk mı yoksa? Sizi üzen bir sevgili büyük hata yapıyordur bence!
…….
Israrcıydı. Ve ben bundan hiç hoşlanmamıştım. Yapışık adamlardan biriydi işte. Selam verip borçlu çıkılan cinsten. Elini verip kolunu kaptırdığın ve asla kurtulamayacağın cinsten… Ben artık her gün derslere gidiyordum. Sanki sınıf boşmuş gibi yalnızca benim göz bebeklerime odaklanmış gözlerle, sadece bana anlatıyordu dersi, Ali hoca. Yüzü heyecandan al al, mor mor yanan, eli ayağına dolaşan, sürekli gülümseyen ve bildiği her şeyi anlatıp gözümde büyümeye çalışır gibi bir hali vardı. Sadece benim karşımda mı böyle acemi taylar gibi koşuşturuyordu? Bilinmez. Ancak ilk görüşte benim değil, onun ümitlendiğini anlamak zor değildi.
devam edecek...
Neşe CÖMERT
29.10.2013
GAZİANTEP
YORUMLAR
Hayranlıkla okuduğum eğitici ve bir o kadar da öğretici değeri olan güzel bir yazıydı Neşe Hanım. Dile hakimiyetiniz, yazımdaki ustalığınız kaleminizin gücü, anlatımdaki başarınız, kazandığı seçkiyle zaten yazının kalitesini ortaya fazlasıyla koyuyor.
Tebriklerim, selâm ve dua ile...