- 900 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
DURAK AĞALIĞINA SON VERİLSİN!!!
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Duble yol yaptırmışsın anlamı yok; önce yollarda giden araçların taşımacılık düzenini ayarla beyim! Alanya Antalya arasında bir beldeden diğerine geçmek ölüm!!! Dün akşam Okurcalar’dan Manavgat’a gelmek için, bir saattten fazla bekledim. Bir saatte belki bin araç geçti, hiçbiri yolcu almıyor, alamıyor! Bunun anlamı nedir, zamanımız mı bu kadar çok, yolcumuz mu çok az, her otobüsü olan çok mu para kazanıyor?! Arz var da talep mi yok, talep var da arz mı yok, yoksa dünyanın en akıllısı bizler miyiz? Doğru yanıt bunların hiçbiri!!!
Arz da var, talep de var, ancak düzenli ve toplu taşımacılık yok!!! Durak ağalığı var!!!
Dünyanın en aptal insanları bizler olmasak, il sınırları içinde, beldeler arası taşımacılığı tekelden yönetir, tüm durakları tekelde toplar, toplu taşımacılık sistemini yaygınlaştırır, tren ve metro dahil Alanya’dan Antalya’nın batısında Tekirova Çamyuvaya kadar olan hattı içine alan yaygın ve örgün taşımacılığı geliştirirdim. Böylelikle hem akaryakıt hem de zaman israfının önüne geçerdim. Duble yollar yapmak mevcut koşullar altında sadece ve sadece taşıtların adet olarak satışını hızlandırıyor, her bir sürücünün de açlıktan nefesi kokuyor!!! Ancak durak başkanları hallerinden memmnun!!!
Haydi bakalım Side’den Kumköy, Evrenseki, Ilıca, Çolaklı’ya giderken Gündoğdu dolmuşuna binebilin de göreyim sizi?! Oysa Gündoğdu’ya giden araç tüm bu beldelerden geçer!
Arabalar dolmuşlar otobüsler, boş gider boş gelir!!!
Eski bir türkünün tam sırası!!!
’Tren gelir hoş gelir ley ley limi limi ley; odaları boş gelir limi limi güzel gel bize!’
Burası bizim ülke; aptal yöneticiler ve aptallıkla yönetilenler ülkesi!!!
Çözüm tek; aklın yolu birdir, birleşilecek, birlikten kuvvet doğar!
Paraları akıtmayalım, düşmanı kendimize kıçıyla güldürüp bakıtmayalım!!!
Şaban AKTAŞ
26.10.2013
YORUMLAR
Haklı söze ne denilebilir ki...Malesef benim bulunduğum şehirde de mevcut aynı çarpık düzen.Hatta diyebilirim ki resmen artık gizli bir teşkilatlanmaya bile gidilmiş bu hususta...
Sayın Güçlüer' in değerli yorumu içinde çok teşekkür ederim.Üretimin bir ülke için hayati anlamını çizmiş Üretmeyen, çalışmayan, sürekli tüketen bir toplum, bir halk, bir devletin sonu ne olabilir ki..bunu en cahile bile sorsanız felakettir diyecektir.
Bugün değerli madenlerimiz var mesela, bor gibi.Bugün pek çok sanayi malzemesinde kullanılan ham maddeyi çok çok ucuza verip ; işlenmişini ağır pahalarla dışarıdan alıyoruz...var mı böylesi bir mantıksızlık....Kaynağın var, işle ..sen sat ...hem çalış üret, hem hazinene gelir gelsin..yok olmaz...olmaz
üstelik yıllarca garanti altına alınmış bu kullanım ...Ah ülkem ülkem ülkem... Toprağı, taşı altın ülkem.. vatanım...
Hatta tarım sektöründe bile bazı yasaklar getirilmiş.Üretimi yasaklanmış ürünler var neden ? Neden ? Neden köylümüz istediğini ekip, biçemiyor, üretemiyor neden ?
Gönülden kutlarım değerli yazınızı saygıdeğer hocam.
Var olun.Selam ve en derin hürmetlerimle.
Sayın Aktaş,
Sizin teklifiniz kabul görürse ülke nasıl soyulacak ve ülkenin soyulmasına göz yumanlar nasıl zenginleşecekler?
John Perkins “Bir ekonomik Tetikçinin İtirafları” kitabında şöyle diyor:
“Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle. O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi ASLA o ülkenin hazinesine gitmez. O ülkede proje yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havayolları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton. Bizim şirketlerimiz kazanır o ülkedeki birileri de nemalandırılır. Toplum bu düzenekten hiçbir şey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur.
Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkânsızdır.
Plan böyle işler. Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü satın, doğal gazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Milletler de bizim için oy verin! Elektrik su kanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın...
Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz.
Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir”
Yazınızı beğenerek okudum. Saygılarımı sunarım.