--SOĞUK İSTASYON BANKLARI--
Trenin acı çığlıkları arasında doğurdu gece günü. Bir kız, bir bavul bir de soğuk istasyon bankları bekliyordu güneşi. Geceler soğuktu, banklar soğuk ve kız üşüyordu.
Yıllarını bu köhne istasyon köşelerinde harcamıştı belki de. Trenin o tiz sesi duyulunca uzaktan, kız hazırlandı. Bilinmeyenlere aldı biletlerini. Bir kendisi bir de ruhu için. Yalnızlığından başka kimse çarpmıyordu gözüne soğuk istasyon odasında. Yürürken yalnız, konuşurken yalnız, korkularında bile yapayalnızdı.
Derken bir yağmur başladı. Kırbacını hiç acımadan şaklatıyordu yeryüzüne bulutlar. Bir gök gürültüsü, bir yağmur sesi birde trenin o geceyi yırtan acı acı inlemesi vardı gecenin içinde.
Yolcular indi, bindi. Kimisi bavulunu kaybetmiş kimisi ruhunu. Kız ağır ağır ayrıldı istasyondan. Korkularıyla yan yana oturdu hiç korkmadan. Sakındı ondan, soğuk istasyon banklarından ve yağmurdan her şeyini. Yüreğinin sancısı dinmek bilmiyordu. Yaraları bıkmadan usanmadan kanıyordu. Ve kaldırdığı her kabuğun altından tek bir isim çıkıyordu.
Yokluğunun, istasyon odasının ve sürekli kanamalarının sebebi O değil miydi sanki? Kalbinin acıması, aşkın infazı hep o’ndandı.
Tren durdu. Yolcular indi, bindi. Kız oturdu yerinde öylece. Akmasını istediği gözyaşları tuzdan bir top olmuş gözlerine oturmuştu. Yakıyordu… Kız yanıyordu…
Kız ağlayamadı, yolcular zaten onu hiç duymadı. Ne yağmur dindi, ne yürek çığlıkları nede trenin acı bağırtıları.
Bir kız, bir bavul birde boş istasyon odasının soğuk bankları bekliyordu güneşi….