- 917 Okunma
- 8 Yorum
- 2 Beğeni
BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ
Bir başarıya daha ihtiyacım var dedi kadın bir başarıya daha… Yarım asır boyunca ulaşamadığı başarılara imza atmıştı geçen birkaç yıl içinde. Belki çok büyük değildi ama ona göre başarıydı işte. Zira zaten herkes sahipti onun sonradan sahip olduklarına.
Güneşin kızgın ışıkları etkisini yitirmeye başlamıştı bunları düşünürken. Hafif bir esinti bile başlamıştı. Gerçi birçok şehirde insanlar kışlıklarını çıkartmışlardı dolaplarından ama bu şehir için erkendi daha. Gürültülü bir müzik sesi duyuluyordu alışveriş merkezinden. O kadar kalabalıktı ki çevresi, hani derler ya “iğne atsan” diye, yolunu kaybeden bir damla düşse bulutlardan bir kişinin başına taç olacaktı. Rengârenk giysiler, sesler sarmıştı çevresini. Düşünmek bile zor geliyordu etrafa bakınırken. Tek düşündüğü bir başarıya daha sahip olmaktı.
Ne olabilirdi ki, emin olmamakla birlikte aklına ilk gelen şeyi söyledi kısık sesle; “en büyük noksanım cesaret” dedi. Güçlü görünüşünün altında korkak bir kadın vardı. Çocukluğundan kalma bir haldi bu, belki de ailesi tarafından hep aşırıya kaçacak biçimde korunduğu için kendisine güveni olmamıştı. Karanlıktan, yalnız kalmaktan, tenha yerlerden, tam tersine kalabalıktan bile korkuyordu. Evde kapıları hep kilitli tutardı ve sürekli arkasına bakardı bir gölgenin kendisini takip ettiği hissine kapılarak. Zaman zaman hata da yapmıştı hep korktuğu içindi, farkındaydı ama ifade etmeye bile korkuyordu.
Nasıl güçlü bir duyguydu korku, nasıl bütün bedeni etkiliyordu? Titriyordu, kalbi çarpıyordu, nefesi kesiliyordu. Aslında ilk zamanlar bunları gerektirecek sağlık sorunları da yoktu şimdi olsa bile. Yaşadığı korkular mı sağlığını bozmuştu emin değildi, sadece korktuğunu biliyordu. Siyah ibrişimlerle işlenmişti sanki bedenine korku çiçekleri. Yıllardır mücadele ediyordu, birçoğunu sökmüştü bile. Çünkü biliyordu ki korkuları kendi bilincinin bir oyunuydu. Biraz dikkatli olmakta yarar vardı ama bu kadarı da fazlaydı.
Havuzun kenarında oturan gençler dikkatini çekti birden. Ellerinde bir gazete, hepsi aynı şekilde oturuyor aynı sayfayı okuyor, aynı anda sayfa değiştiriyorlardı. Ülkede çok da okumayı sevmeyen insanların olduğunu biliyordu bu gazete aşkı nereden çıkmıştı. Yanındaki genç kıza sordu neler olduğunu.
- Teyzeciğim, eylem yapıyor arkadaşlarımız, kesilen ağaçlar için tepkilerini gösteriyorlar.
Kızın bu sözleri 80 li yıllara götürüverdi kadını. Eski bir evde oturuyorlardı, sokağın hemen köşesindeydi. Pencereleri yerden yarım metre yukarıdaydı. Genelde yalnız kalırdı, iki çocuğu vardı ama çok küçüktüler ve erkenden uyurlardı. Kocasının gelmesi gece yarısını bulurdu. Hemen her gece silah sesleri duyardı, koşuşan insanların adımlarını, polis arabalarının sirenlerini. Ne televizyon vardı evde ne radyo, gazete mi, onu da alamazdı zaten. Dünyadan haberi yoktu. Dedikodudan, zarar görmekten korktuğu için komşuluk ilişkileri de iyi değildi. Işıkları kapatır sımsıkı kapalı perdenin arkasından dinlerdi sesleri. Bazen eğlenceli gelirdi gençlerin marş söyleyerek geçmeleri.
-“Bir mayıs, bir mayıs, işçinin emekçin bayramı” diye haykırırlardı. Kadın bir türlü sözleri anlayamamıştı o zamanlar, sadece müziği diline takılırdı, “bir hayır bir hayır gelecek bayrama” diye onlara eşlik ederdi. O haykıran gençlerin kim olduklarını yıllar sonra öğrenmiş ne söylediklerini yıllar sonra fark etmişti. Hep istemişti onlarla birlikte çıkıp bağırmayı ama korkuyordu işte. Zaman geçtikçe çok daha değişik eylemler duydu ama hiç birisine katılmadı, yine korkuyordu.
Mitingler düzenlendi, akın akın şehir halkı gitmiş, o gitmemişti. Zaten siyasi bir görüşü de olmamıştı hiç. Hangi taraf olursa olsun onun için fark etmiyordu, sadece kalabalık olduğu için gitmiyordu. Yıllar kalabalıkta olmakla, eylem yapabilmek korkusuyla geçmişti.
Havuz başındaki gençleri görünce; “ zararsız görünüyor bir de bu heyecanı tadayım, belki bu korkumdan da sıyrılmış olurum dedi. Bir gazete aldı eline gidip gençlerin arasına oturdu. Etraf daha da kalabalıklaşmaya başladı, kendisi de farkındaydı zira bu eylemci gurubun içinde başında eşarbıyla, uzun eteğiyle 60 yaşlarında bir kadın vardı, insanların alışık olmadığı bir durumdu. Kimisi gülüyor, kimisi tövbe çekiyordu. İnat değil mi konuşulanları duyduğu halde yerinden kalkmıyordu kadın. Sadece inat mıydı, kalkmaya da korkuyordu şimdi. Korkusunu yenmek için girdiği bu topluluktan ayrılmak da korkutuyordu.
Fazla da oturamadı zaten, bir gurup çelik kuvvet memuru ellerinde coplarla onlara doğru koşuyorlardı.
Önden birisi avaz avaz bağırıyordu; “sizi gidi çapulcular sizi!”
Gençleri teker teker yakalamaya başladı polisler, itiraz edeni copla dövüyorlardı. Kadın kalkmıyordu yerinden, çıkan küçük arbedede sıyrılan başörtüsünü bağlamaya çalışıyordu sadece. Kimsenin ona aldırdığı da yoktu. Gençler kelepçelenip götürülürken bir polis memuru kadının yanına gelip;
“ Bunak çapulcu seni affettik bu sefer yaşına bağışladık” dedi.
Kadın gülümsüyordu, tutuklanmaktan kurtulduğu için sananlar yanılıyordu. O korkusunu yenmişti, ömründe ilk defa bir eyleme katılma cesaretini göstermişti.
Rüzgâr şiddetini arttırmış bulutları uyumaya hazırlanan güneşin önüne geçiriyordu. Birazdan yıldızlar dökülecekti gökyüzünden, belki de kalbi onun için ışıldamaya başlamıştı. Kalabalık dağılırken kadın hâlâ oturduğu yerde gülümseyerek;
- Başardım, başardım! Diyordu.
YORUMLAR
Afet hocam günaydınlar...Gülerken düşündüren bir başarı öyküsüydü..Eylemin yaşı yoktur.Korkuları yenmenin de...Tek bir şey var 80'li yılların çocukları altmışında da çok cesaretliler...Sonunda buruk bir tebessüm bıraktı bende..Tebrikler yüreğinize ses olan kaleminize olsun .Devamına Hocam güzel yazıyorsunuz...
Bunu gerçekten yaptın mı Afet abla...Ay inanmıyorum...Yok Yok inanıyorum. Kafana koyduğunu yapacak kadar çılgın olduğunu biliyorum...Korkularından kurtulmana yardımı olduysa ne mutlu sana...üstelik biz de korkuyoruz...Tutuklanan gençler...hatta polisler...Herkesin korkuları var...Allah kimseyi korktuğuna uğratmasın...Ya da senin gibi yenebilme gücü versin...