- 881 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İyiler Ve Kötüler
Filmlerden ve gerçek hayattan aşina olduğumuz bir sözdür, aynı zamanda hayatın gerçeğidir
İyiler ve kötüler.
Tabi bu iyi ve kötüler yalnız değiller, en İyiler ve en kötüler baş aktördür, onların
Yardımcı aktörleri, birde aslını yaşatan figüranları vardır.
Tabi bu hayat sahnesinde ya da film sahnesinde oynanan oyunların, birde taraftarları, hayranları, takipçileri vardır.
Gerçek hayatta kötü diye tanımladığımız, hatta çok kötülüğünü gördüğümüz kimselerin, yardım, yataklık edenlerine de iyi demeyiz, sonra ona alkış tutana, takipçilerine, hayranlarına da, iyi demeyiz. Ya da, emin olmasak ta onlara da iyi gözle bakmayız.
Böylece bir tarafta oluruz, iyi ya da kötü, bilerek yada bilmeyerek.
Kim iyi kim kötü diye düşünecek olursak, mantık ve vicdanen, haklı taraf iyi, haksız taraf kötüdür.
Tabi, iyi kötü kavramı göreceli olabilir, mesela bir savaşta her taraf kendini haklı görür.
Taraftarlar da, taraf oldukları kesimin haklı ve iyi olduğunu düşünür.
Mesela! İyi kötü mücadelesinde, karşı karşıya çatışan taraflardan bazı askerler, karşı cepheye kurşun yağdırırken, aynı zamanda o tarafa “ ben tarafsızım! Ya da ben sizden yanayım! ” Diye seslense, bu ne kadar İnandırıcı olur?
Yani siz böyle birinin tarafsız olduğuna veya aslında karşı tarafı savunduğuna inanır mısınız?
Hani o kimseyi, cepheye kafasına silah dayayıp zorla götürseler bile, bu sebep onun, karşı tarafı tahrip ettiği gerçeğini değiştirmez.
Yani karşı tarafı kurşun yağmuruna tutan kimse, sonra dönüp mazeretim var asabiyim ben diyemez.
Şimdi bu iyi kötü mücadelesinin aktör, yardımcı aktör ve figüranlarını düşünelim ve bu iyi kötü mücadelesine geniş açıdan bakalım, mesela; Dünyadan.
Öyle ya evrensel olduğumuz için geniş açıdan düşünmemizde bir mahsur olmaz her halde!
Mesela geçmişte yaşadığımız bir savaşı hayalen, günümüzde yaşanıyormuş gibi kafamızda kurgulayalım.
Şimdi bize bir kötü lazım, kim olsun mesela İngiliz!
Bin ingiliz, Bin Türk, bir meydanda günlük halleriyle karşılaşıyorlar. Önce karşı cephelerde, birlerine bomba, kurşun yağdırıyorlar, sonra iç içe geçerek ve yumruk/yumruğa, dalıyorlar birbirlerine.
Fakat bunlar halk, yani iki tarafta üniformasız, kısa bir müddet sonra düşünün sizce bu savaş ne hale gelir.
Öyle ya biri İngiliz, biri Türk, fakat görünürde hepsi aynı, kim kimle savaşacağını karıştırıyor.
İngiliz ne giymişse, Türkü’de aynını giymiş. Görünümde aynılar, sonra yaralananların feryadı yükseliyor,
Türk feryat ediyor “Aman Tanrım! ”
İngiliz feryat ediyor “O may gat! Tanrı benim! Onu ben diyecektim, sen Allah! Allah! Diyeceksin.
Tabi İngiliz bunu demez, zaten Allah dememizi istese yıllar önce başımıza onca işi açmazdı.
Onlar kendi aslını yaşatmak istiyorlar, biz kimin aslını yaşatıyoruz?
Biz kimin figüranı olduk, aynaya bakın, sözlerimize bakın, biz kimin aslını yaşatıyoruz?
Onu bunu taklit ede ede, kendimiz olmayı unuttuk!
Hatta bu figüranlık, bu taklit işi bizi öyle sardı ki, yarışmalar bile düzenliyoruz, Elvis Presli, Maykıl ceksın, inek şaban, Zeki Müren ve benzeri, ve bu taklit yeteneğimizi bol bol alkışlıyoruz.
Artık Katolik Papazları halklarını “ kızlarınıza söyleyin, boyunlarına haç taksınlar, Müslüman kızları bizimkilere çok benziyor, onları Müslümanlardan ayırt edemiyoruz.” Diye uyarıyorlar.
Allah! Allah! Sen şu Papazın dediğine bak! Bizi modadan geri bırakacağını sanıyor, bizim kalbimizin temiz olduğunu bilmiyor galiba!
Biz bütün temiz kalbimizle haç’a da artı benzetmesini yapıp, takabiliriz, konu modaysa, evrensellik iş başında.
Geçenlerde bir kitap geçti elime, daha önce bahsini duyduğum Türkiyede en çok satan listesine girmiş bir kitapmış. Yazarı dünyada ve özellikle Türkiye de çok popülermiş, Yazarın adını hatırlamıyorum da kitabını söyleyince hatırlarsınız (Olasılıksız) onu okumayı düşünmüştüm kısmet olmadı, sonra yazarı Türkiyeye gelmiş, bir haber proğramında galiba konuk olmuş, bende bu sohbeti dinledim,
Sunucu ona sordu, Tanrıya inanıyormusun diye; o şöyle cevap verdi; “ inanmıyorum, ancak tanrı varsa bile pek mükemmel olduğunu düşünmüyorum”
Şimdi bu adamı popüler ediyoruz, zengin ediyoruz, ancak Kuranı aynı hızla, aynı şevkle okumuyoruz, hatta tozlu raflarda bırakıyoruz. sizce Allah bizim, tarafsız olduğumuza, aslında onu çok sevdiğimize inanır mı? Sanki bu durumda, bu ihtimal, Olasılıksız!
Gines Rekorlar kitabına girecem diye, Üzülmeyin, yorulmayın, biz evrensel bir rekora, rakipsiz imza attık, öyle alkışlanıyoruz ki, kulağımız sağır olmuş şiddetinden!
Kim alkışlıyor bizi? İblisler alkışlıyor, duyuyor musunuz? Sokakta, evde, tivide……
Kardeşlerim, biz hep demez miyiz taklitler aslını yaşatır diye, niye elin aslını yaşatıyoruz? Hem asla!
Onların aslı gibi olamayacağız, hem kendimiz olmaktan mahrum kalacağız, taklit yapıp sonra komik olduğumuzu zannedeceğiz, bakın bu tarafta gaflet içinde gafletimiz var,
Rabbimiz bize neler diyor;
Bismillahirrahmanirrahim
Duhân 38, 39 “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları eğlenmek için yaratmadık, onları gerçek bir sebeple yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.”
Bakara.177 - Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır.
Bırakın kibri, gururu, önyargıları! Biz kendi kendimizi, aslımızı yaşayalım. Kimsenin figüranı olmayalım.
Bakın, ya haktan, ya batıldan yanayız, biz anlasak ta anlamasak ta farkında olmadan görünüm, söylem ve icraat olarak bir tarafı destekliyoruz. Biz haklıdan yanayız deyip, haksızın kimliğine bürünürsek, ancak kendimizi kandırırız. Rabbimiz bizi görüyor, biliyor.
Bedizzaman Said Nursi;
Zaman gösterdi ki, “Cennet ucuz değil cehennem dahi lüzumsuz değildir” diyen Bediüzzaman hazretlerinin bu sözü yerinde ve çok hakikatlidir. Bu sözün hakikatini üzerinde, hareketlerinde amelinde, fiilinde,gösteren nice ahmak ve kafir,cahil, divane, zalim insanlar gelmiştir.
Şükürler olsun Rabbimize bizi, bize rağmen koruyor.
Beş vakit bizi huzuruna çağırıp temizlemek istiyor, öncelikle Peygambere ve bize şefeatçi kılabileceği kimselere dua etmemizi, sonra din kardeşlerimize dua etmemizi istiyor.
Rabbimiz katında;
En makbul olacak dua Peygamber duası, kardeşin kardeşe edeceği dua, mazlum duasıymış.
Ayrıca her güzel hayır duamızı, önce Muhammet (s.a.v.) ümmetine, sonra içinde de kendimize ediyoruz.
Bu neden düşündünüz mü? Biz yıllarca gaflete dalıp hakka yüz çevirdiğimiz zamanlarda bile bu şekilde Rabbim bize açık kapı bırakıyor, kardeşlerimizin duası ile imanımız bir nebze kurtuluyor.
Yani imecenin en kapsamlı, en güzel olduğu yer, adalet ve şefkatin en büyük olduğu yer İslam dinidir anlayın diyor Rabbimiz bize!
Çünkü Rabbimiz, bizleri, içinde yaşadığımız, tasarruf ettiğimiz dünyayı Rahman isminin tecellisi olarak yaratmış, bize Rahmetiyle Hükmediyormuş, Bize Rahmet Peygamberi, Hazreti Muhammed, Mustafa (s.a.v.) efendimizi göndermiş. Hatta bize bu rahmetlerin kapısını açacak birde anahtar teslim etmiş!
Bu ne biliyor musunuz?
Bu BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Bir çoğumuz Besmele çekeriz, lakin ehemmiyetini bilerek amel etmek çok müthiş bir duygu.
Bu mevzuyu Bediüzzaman Said-i Nursinin, on dördüncü Lemada ayrıntılı bulabilirsiniz.
(Besmele” ile insan, mânevî sîmâsının işâret ettiği Rahmân ismine ulaşır.)
(Hiçbir şeye muhtaç olmayan Cenab-ı Allah’ın rahmet hazînesinin en birinci anahtarı “Besmele”dir.)
Yani Rabbimiz, işte rahmetlerim, işte anahtarı! Rahmet Peygamberinizi dinleyin, tarafımda Rahmet içinde Rahmet var demiş.
Bismillahirrahmanirrahim! bu Rahmet anahtarıyla, size en büyük rahmetimi Kuranı açıp okuyun!
Bismillahirrahmanirrahim
Bakara145 - Celâlim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi değiller. *Celâlim hakkı için, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zâlimlerden olursun...
Allah Söyledi, Doğru Söyledi.