- 622 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SİNEMACI fikret - 7
Ferruh, ortaokul son sınıftaydı. O gün çok yorulmuş olsa da, yemekten sonra ders çalışması gerekiyordu. Pazardan geç gelmişti ve yemekten sonra da neredeyse gece olmuştu. Olsundu, çalışması, okuması gerekiyordu. Madem babasının vasiyeti öyleydi, ne pahasına olursa olsun, okuyacaktı.
Eski muşamba kaplı tahta masasının üzerine defter ve kitaplarını çıkartıp çalışmaya başladığında, göz kapakları onunla mücadeleye girişmişti bile. İnatçıydı çocuk. Ne de olsa o da bir Arnavut’tu .
Fikret bir başka uyuyordu o gece. Rüyasına önce köydeki okulu ve Hüsnü öğretmen, daha sonra da Pendik Süreyya Paşa ilkokulundaki sınıfı ve Saadet öğretmen geldi. Hüsnü öğretmen, daha sevecendi. Saadet öğretmen ise sertti. Yanında oturan çocuk onu çimirdikçe bağırışına, şikâyetine çok kızıyordu. Başarısız bir öğrenci olmuştu bu yüzden.
Bakalım Kurtköy’deki okulu ve öğretmeni nasıldı ?
Anneleri ise en çok İsmail efendinin nikâh işlemleri için kimliğini almış olmasının verdiği mutluluğu düşünüyordu. Emekliydi İsmail efendi. Devletten garantili, sabit maaşı vardı. Geçim zorluğu çekmeyeceklerdi artık. Ev kirasını İsmail efendi düşünecekti. Ferruh’un köpüreceği, bu işi kabul etmeyeceği apaçık belliydi aslında ama olsundu. Nasıl olsa nikâh ondan habersiz kıyılacaktı. Sonrasında kabul etmeyip de ne yapacaktı ?
İlk eşi aklına geldi yine kadının. Ah Hasan efendi ah, erkenden ölecek ne vardı sanki ! Şimdi üçüncü kocanın peşinde dön dur bakalım. Ya ikinci koca Mustafa’ya ne demeli ? Adam zır cahilin, kaba herifin tekiydi. Evine iç güveysi almakla iyilik etmişti aslında. O bir türlü kıymetini bilmemişti. Sadece kendi çocuklarına babalık etmiş, onunkilere ise üveylik göstermişti. Hele karşıya gelin gelen ağa kızının peşini bırakmamasına ne demeli ? Ulan bekârlığında sevmişsen sevmişsin ; evlenince unutuversene ! Yok nerede. Sanki genç aşıklar gibi bütün gün onun peşinde. Sonunda nasıl da kovmuştu ama ! Hem dayak yemişti, hem de yaşadıkça unutamayacağı bir sapık damgası. Aslında biraz ağır olmuştu ama olsundu. Hak etmişti aslında.
Ferruh ders çalışırken masanın başında uyuya kalmıştı. Kadın pencere kenarında İsmail efendinin evine doğru bakarken kurduğu hayallerine ara verip kalktığında Mukaddes’in sedirde, Ferruh’un da masa başında uyuyakaldığını gördü. Yatakları serip ikisini de uyandırdı, yataklarına yatmalarını söyledi. daha sonra da kendisi yatıp hayallerine kaldığı yerden devam etti.
Fikret, o sabah çok erken uyandı. Babası ezanla kalkmış, ocağı harlamış, lüksü yakmış, çayı hazırlamış, ilk yaşlı müşterilerine çay servisine başlamıştı bile.
’ Daha çok erken oğlum, biraz daha uyu sen !’ diye seslendi uyanmış, kalkmaya hazırlanan çocuğa.
’ Uykum yok benim. Hem bu gün okul var. Kalkıp hazırlanmak istiyorum .’
Gülümsedi adam. Akşamdan yıkadığı çocuğun rahat bir uyku uyuyup, okula gitmek için hevesle erkenden kalkmak istemesi hoşuna gitmişti.
’ Sen bilirsin, hadi kalk bakalım. ’
Kalkıp giyindi çocuk. Yüzünü yıkamak için ocaklığa girdiğinde, babası da yatakları kaldırmaya başladı. Çişini etmek için bakkalın duvarına değil de köy tuvaletine kadar gitti. Orasının çok pis olduğunu gündüz gözüyle gördüğünde, rahatsız oldu çocuk.
Döndüğünde ocaklıktaki fincandan babasına sormadan bozuk para alıp , bitişikteki dükkâna bisküi almaya gitti. Babasıyla birlikte sabah kahvaltılarını yaptılar.
Kahvaltıdan sonra annesinin hazırladığı bez çantayı kurcaladı. Siyah okul önlüğü ve plastik yakası da çantadaydı. Sevindi çocuk. Hemen çıkarıp giyindi. Babasının da çok hoşuna gitti. Onu böyle görünce, birden gururlandı adam. Bu şekilde kahvenin bahçesine çıkmak istedi çocuk. Önce Tekir kedi gelip, ayaklarına yaslandı. Sanki tebrik etmek ister gibiydi. Az sonra Karabaş da gelip, karşısında kuyruk sallayarak sevincine ortak oldu. Kara çınar ağacının , akasyaların, yeşil çınarın dallarındaki tüm serçeler, hep birlikte ötüşerek, bu mutluluğa ortak olmak istediler. Gülümsedi çocuk. Fareyi andıran, küçük ön dişleri göründü.
Saraya gelin gelmiş kraliçeler gibi, mutlulukla dolaştı bahçeyi, sarayın bahçesinde dolaşır gibi. Okul saatinin gelmesini sabırsızlıkla bekliyor fakat zaman bir türlü geçmiyordu.
Nihayet o beklediği an gelmiş olacak ki, babası kapıdan ;
’ Fikret ! Haydi oğlum, okula gidiyoruz !’ diye seslendi. Hayatının en güzel haberini almışçasına sevindi çocuk. Koşarak, heyecanla geldi babasının yanına. Bez çantasındaki çamaşırlarını çıkartıp, yatakların arasına koydu, sadece defter, kitap ve kalemlerini bıraktıktan sonra, koluna takıp, babasıyla birlikte okula doğru yola çıktılar.
Okul çok yakında olmasına rağmen, hızlı yürüyor, hatta koşmak istiyordu çocuk.
’ Yavaş oğlum, yetişemiyorum. Acelen ne ? Kaçmadı ya okul !’
Babasının uyarmasıyla, istemeyerek biraz yavaşladı.
Okula vardıklarında, çocuklar yavaşça toplanıp sıra olmaya başlamışlardı. İçeriye öğretmen odasına girdiklerinde, Selâmi öğretmen karşıladı onları.
’ Hayrola İncirli ! Bu çocuk da kim ? ’
’ Bu benim oğlum. Adı Fikret. Artık benim yanımda. Şimdi de sana emanet. Al bakalım, okut da öğretmen et onu da .’
Güldü Selâmi öğretmen.
’ Vay, vaay. Oğlun he. Çok açıkgöz bir şeye benziyor. Nasıl, yaramaz mı acaba ? ’
’ Artık onu bilmem. Yaramazlık ederse, ne yapacağını sen bilirsin. Eti senin, kemiği benim , haydi bana eyvallah ’ deyip çıktı adam.
’ Gel bakalım şöyle deyip yakınına çağırdı çocuğu. Daha önce hangi okuldaydın sen ?’
’ Pendik Süreyya Paşa İlkokulunda. ’
’ Güzeeel. Peki kaçıncı sınıftaydın ?’
’ İkinci sınıftaydım öğretmenim.’
’ Nüfüs kâğıdın var mı ?’
’ Var ’ deyip çantasına elini uzatarak çıkartıp, öğretmene uzattı. Öğretmen , sayfaları şöyle bir karıştırıp masasının çekmecesine bıraktı kimliği.
’ Şimdi, gel bakalım ’ deyip, elinden tutarak dışarıya, toplanan öğrencilerin yanına götürdü. İkinci sınıfın yerini gösterip, orada sıraya girmesini söyledi.
Daha sonra toplanan çocuklarının başına geçerek, komut vererek, İstiklâl Marşı’nı ve Andımız’ı hep birlikte okuyarak sınıfa girdiler.
Beş sınıfın hepsi de tek odadaydı ve tek öğretmen de Selâmi beydi. Hem müdür hem de öğretmen.
Devam edecek
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Değerli Arkadaşım.
3,4,5,6 ve 7. bölümlerin hepsini birden bir anda okudum.
Çok çok güzel gidiyor bu öykü. Harika bir roman olacağından eminim. Anlatım ve tasvirlerdeki ustalığa hayran kalmamak mümkün değil. Bu çizgiyi hiç bozmadan aynen devam diyorum ben ve merakla sinema olayı nerede başlayacak diye bekliyorum.
Acı bir hayatı bu kadar tatlı anlatabilmek..İşte bu müthiş bir şey.
Selam ve sevgilerimle.