- 668 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şarkı
’Ben’ diye bağırdı sokağın arka taraflarında küçük boylu bir adam. Ayrıntılı bir şekilde bakılmazsa çocuk yerine bile konurdu bu boyuyla. Çokça uygundu akşam; karanlığında yaşları öldürmek için, ter mürekkepli bir dolma kalemin en ince ayrıntısına kadar yazdığı yaşanmışlıkları unutturmak için. Ses telleri ile şarkılar söylemiş, ses telleri ile çalgılar çalmıştı sanki bu arkadan gelen ses. ’Ben’ diye başlayıp bir sanatçı edasıyla, yeni yeni gelen bir kaç sarhoşa gazinoda şarkı söyleyecekti sanki. ’Ben’ kelimesi ile başlayan bir şarkı hatırlayamıyorum fakat bu adam yıllardır gazinoda hep aynı şarkıyı söylemiş gibiydi, hep aynı kasvetli geceyi ’ben’ diyerek yarmıştı sesiyle. Sıkılmıyormuş gibi aynı tonla, aynı ince sesiyle; her gün neredeyse aynı insanlara aynı şarkıyı söylüyor gibiydi, başka şarkı bilmez miydi bu adam. Oralarda yüzüne bile bakmayan adamların karşısına geçmiş her zamanki gücü kuvveti ile sanki hepsi onu izliyormuş, hepsi onu dinliyormuş gibi şarkısını mırıldanmaya devam ediyordu. Mırıldanmak denirdi ancak bu adamın yaptığına, ancak bu ince sese mırıldanmak yakışırdı. Fazla üzerine düşmeden inceden söylemek, tüyleri diken diken eden bir ılık yel gibi gidip gelmek yakışırdı ancak bu sese. Her ne kadar bir şarkıcı, bir sanatkâr kıvamında da söylese bu kelimeyi; zordaymış gibi çıkmıştı çıkacağı yerden. Korkmuştum, ürkekliğim bana oradan uzaklaşmamı söylemişti. Her ne kadar içimdeki korku beni bu sokağın dışına atmaya çalışsa da, bugünde gazinoya gidip aynı şarkıyı söyleyecek olan adamı görme isteği de sokakta tutuyordu beni. Şarkının devamını dinlemek için gelmiştim adeta bu sokağa, halen hızlanmayan adımlarım; bitirmek istemiyordu yolu; yolun sonu dönemeçti çünkü. Çıkılan sokağa geri dönmekte bir garip olurdu, bende hiç çıkmıyordum sokaktan. Önce birine bakıyormuş gibi arkama dönüp kısa boylu adamı süzdüm, sonra çömelip ayakkabımdaki kusursuzca bağlanmış bağcıklarla oynamaya başladım. Adam hiç zorda gibi gözükmüyordu, başı dertte olan birisi koşturur kaçardı ya; birini beklermiş gibi sallanıyordu kısa boylu adam. ’Ben’ kelimesi sanki bu adama ait değildi artık. Başka bir sokağa, başka bir gazinoya taşınmıştı duygular. O semtin sarhoşları, kendini zengin zanneden cebi birazcık para görmüşler; tanımadıkları adamın sesini arıyorlardı şimdi. Kadehler bir birine vururken, alışılagelmiş bir şeyin yokluğunu hissediyorlardı adeta ve bir sarhoş diğerine:
—Yahu bugün başka şarkı mı çalıyor? diyordu.
—Evet, canım bende fark ettim. Diyordu öbürü, suratını buruşturarak.
Çarpışan bardaklardan sonra eli havaya kalkan bir adam, daha geride kendini belli ediyordu. Birazdan içi geçecek belki onunda, fakat bu öbürkü heriflerden daha dikkatli gibi:
—Şu ’Ben’ ile başlayan şarkınıza ne oldu sizin, şehir zaten değişiyor, insanlar, yüzler, her şey değişiyor. Bırakın da şarkımız değişmesin be, bırakın gelişmesin kıçı kırık gazinonuz, bıraksanıza çalsın eski şarkılar! diyordu.
Ardından nara bile patlatmıştı tam kalıbına yakışır biçimde. Peki, bu adam neden bu kadar isyankârdı her şeyden. Değişimin kurbanı olmuştu sanki, gelişen hiç bir şeyden haz etmiyordu, ayak uyduramıyordu galiba. Her geceyi maziden bir şeyler hatırlayarak geçirmiş, mazisiyle yaşamıştı bu adam. Hayatından çıkan en küçük şeye bile sitem eder hale gelmiş, geçmişin geçici olduğuna takılmıştı, geleceğe kaygıyla ve geleceğin ondan bir şeyler götüreceği korkusuyla yaşıyor, silinen her bir hatıranın arkasında kendini çürütüyordu. Bugünde sitemliydi işte; çalmayan şarkıya sitemliydi, değiştiğini sandığı gazinoya ve birazdan önünde kurulmuş sofrayı öylece bırakıp ceketini sol koluna koyup çıkacaktı düşünceli, kasvetli bir yüz ifadesiyle buradan. Koluna ceketini koymuş gazinodan çıkan adamı bir kenara bırakalım. Ben sokağın kenarında, artık adamı da şüpheye sokacak şekilde dikiliyor ve saatlerce birini bekleyecekmiş gibi beklenecek olan vakte hazırlanıyordum sanki. Fakat ona baktığımı fark eden adam hiç de istifini bozmamış, sallanmaya devam ediyordu. Küçücük bir çocuğun annesinin yanında sallanması gibiydi bu, annesi her an "Çişin mi geldi" diyecekti, baba, amca, dayıda olabilirdi bu kişiler. Çocuklukta sallantılarımız hep bir büyük tarafından çiş mücadelesine benzetiliyordu. Her sallanan çocuk; hemen işetilmeli ve bu sallantı giderilmeliydi. Çocuğun, işemediği için rahatsız olacağı değil, büyüklerimizin rahatsızlığıydı bu. Çocuğun bir ileri bir geri sallanmasından kaynaklanan bir rahatsızlıktı bu. Sallanan insanlar sinir mi bozuyordu acaba. Neyse ki bu adam sinir bozucu değildi, çok masumane duruşu ve hayatta hiç suç işlemeyecekmiş gibi yüz ifadesiyle sokağın ışığı altında küçük adımlarla ilerlemişti. Yüzünü daha net görüyordum şimdi; göz kapakları bir açılıp bir kapanıyordu. Başını bir sağa bir sola döndürmesi benim garibime gitmişti, kararsızdı sanki; bugün o gazinoya gitmeyecek gibi kararsızdı, bugün çalışmayacaktı ya da işi bırakacaktı. Ben adamı incelerken bir ’Ben’ kelimesi daha çıktı ağzından. Bu seferki; çokça şarkı söyleyip su içme gereği duymuş gibiydi. Su içmeliydi fakat neydi bu şarkının devamı, kendimi tutamayacak bu adamla tanışacaktım. Gerçekten bir sanatçı mı, yoksa kendi kendine amatörce şarkılar mırıldayan biri mi? Belki de bir konuşma için prova yapıyordu, akşamın bir vaktinde sokağın ucundaki adam serserinin biriydi belki de sadece. Fakat adımlarım düşüncelerimi çoktan yenmişti, adama ilerliyor, heyecanlanıyordum. Beni gören adam üzerine doğru gittiğimi fark edince ard arda telaş içinde ’Be, be, ben’ demişti. Korkutmuş muydum adamı, öyle kararlı yürüyordum ki üzerine korkacaktı tabi. Yanına yanaştım, hızlı hızlı beni süzüyordu gardını almış gibi sağ ayağını küçük sürtüşler ile geri ileri atıyordu. İlk hamleyi ben yaptım:
—Özür dilerim korkuttuysam beyefendi, fakat sesinizi duydum yolunda gitmeyen bir şeyler mi var merak ettim.
Adam benim soru şeklinde kurulmuş cümleme ’Ben’ diyerek cevap vermişti. Ne soğuk birisiydi bu adam, acaba kötü bir olay mı geçti başından, yakınını mı kaybetti diye düşündüm.
—Şey, ben sizin sesinize geldim. Bir şey mi oldu anlatın beyefendi, yardımcı olmaya çalışacağım dedim.
Haddimi aşacak bir samimiyet ile elimi adamın omzuna koyarak: "Ne oldu beyefendi" demeye kalmadı. Kısa boylu bu yerden bitme adam bağırmaya başladı acı acı ve yine ’Ben’ kelimesini kullanarak. Sokağın başlangıç yerinden bir kadın koşarak elime vurdu, adama sarılıp benden korumak istercesine siper yaptı kendini:
—Ne yapıyorsunuz, rahat bırakın kardeşimi dedi.
Hırslıydı, bir kavgadan söküp almış gibiydi adamı, bir şeyi var mı diye baktı bir kaç kere. Ben şaşkınlığımı bastıramadan cevap vermeye çalıştım:
—Ben sadece yardım etmek istedim, neden bağırıyor diye merak ettim. İnanın bir şey yapmak istemedim, sesi bana bir şeyler çağrıştırdı, rahatsız ettiysem özür dilerim.
Kadın daha da sinirlenmiş gibiydi, gözleri doldu kardeşini sokağın diğer tarafına doğru döndürüp eliyle ilerlemesini söyledi, oda arkasından giderken bana dönüp gözünden akan gözyaşı ile:
—O hasta, sadece ’Ben’ kelimesini düzgünce telaffuz edebiliyor, konuşamıyor beyefendi. Bilmiyorum bu tek kelime size ne çağrıştırdı ama bu ağızdan duyacağınız tek kelimedir, bende üzgünüm.
Kadın bu cümleyi ağlama kıvamında kurduktan sonra arkasını dönüp kardeşiyle ilgilene ilgilene sokaktan yok oldu. Kaldırıma çöktüm, gazino yoktu, sarhoş adamlar yoktu, ’ben’ kelimesi ile başlayan şarkı yoktu, değişen her şeye sitem edip sofrayı öylece bırakıp giden adam yoktu. Hayallerimden vurulmuştum, hayallerimden olmuştum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.