ÇENGELKÖY AŞK VE MARTILAR
ÇENGELKÖY AŞK VE MARTILAR
Sevgili okur, bilirsiniz üzerinde yaşadığımız bu köyün kendine özgü bir havası vardır. Öylesine hoş ve mistik bir havadır ki bu, kendinizi bir anda dört mevsimde yaşar gibi hissedersiniz. Baharı biraz daha fazlaca olan bu ortam da, aşk her an kapınızı çalabilir.
Eğer masum bir sevgi ise bu… Haince sevgi düşleri kurmalı mı insan? Hayır, yüreğiniz ve beş duyu organınızla hissedip sevebiliyorsanız… Bir insanı saatlerce düşünenin, onu dünyanızın içine alıp, orada canlı tutmanın sevgisiyle yanıp tutuşuyor, onun varlığını kendi varlığınıza katmaya çabalıyorsanız… Âşık oldunuz demektir.
Sevgili okurlar, âşık olmanın büyülü havası çok çekicidir. Aşk, sevgi, yalnızlığa karşı en büyük kalkandır. Dipsiz bir kuyuya doğru salınırken tutunduğunuz bir daldır belki de. Kendi başınıza olduğunuzu anladığınız an, yaşam anlamını yitiriyor, duygular inciniyor, dünya üzerinize çöküyor, yaşamak için acılarınızı dindirmenin tek yolu aşk’tır. Sancıları kesen bir ilaç gibi, acılara sürülen bir merhemdir aşk.
Efendim, bu düşünceler içerisin de “masum ya da haince bir sevgiyi” anlatmaya çalışırken, belki de duygularımızda kökleşen bir martının ‘sevgi’ sözlerinin yansımasıdır, düşlerim. Dağların ardında uzaklarda Gökyüzünde minik bir Samanyolu yıldızı gibi, “Seni SeWiyorum” derken bile, farkında olmadan “çift dublu-We” yazıyorsundur… İşte o martı… Hani gök gözlü, ince bacaklı, ıslak kanatlı martı var ya… Çengelköy sahillerinin çiğ damlası ve haince bir sevgi düşlerinde ki sevdiceğim…
“Yaşamımda birisi olsun” istiyordu martı… Yalnızca ve yalnızca ona “Düşlerimde Sen Varsın… Dünyamda Tek Olan Sensin” diyebileceğimiz biri… O öyle biri olmalıydı ki, bir başkasını değil, yalnızca onu gördüğümüzde göğsümüze yıldızlar dolsun, heyecanımız ortaya çıksın… Çalışırsın, çabalarsın, ona özel biri olduğunu hissettirmek istersin…”Yalnız senden etkileniyorum. Sana karşı hissettiğim duygular çok özel” diyebileceğim; ondan da “Sen benim için çok özelsin. Yalnızca sana karşı böyle duygular, sözünü duyacağım birini arayıp duruyordum”…Diyordu martı… Yanlıca benim dünyama ait olacak biri… Bunu söylediğim de dünya değişiyordu… Yaşamak kolaylaşıyor, anlam kazanıyor ve renkleniyordu. Biliyordunuz ki, şimdi o sizi düşünüyor… Artık onun dünyasında da, sadece siz varsınız… Artık o size bağlı. Size değer veriyor… Artık siz onun yaşamı için bir şey ifade ediyordunuz… İçiniz de hissettiğiniz ‘hiçlik’ silinip gidiyordu… Çünkü artık vardınız…
Sevgili çengelköy, âşık olan birine veya aşkını kaybeden bir insana sormadan edemediğim bir soru vardır. Sabırsızlıkla onun anlatacaklarını beklerim. Bir çırpıda biten sözcüklerin ardından, o can alıcı soruyu sorarım…”Bu insan tarafından sevilmek sana ne ifade ediyor”? Verilen cevaplar beni şaşırtıyordu. Bir insanın ağzından nasıl bu cümleler çıkabiliyordu? Nefret ederek bir insan nasıl oluyor da böylesine değersiz bir konuma geliyordu? Cevaplar şöyle başlıyordu; “o benim her şeyimdi… Onsuz yapamayacağım… O yaşamımda ki tek destektir belki de… Yaşam onunla anlam kazanıyordu” gibi sözcükler sarfeder sevenler… Çünkü yaşamının anlamı o sevgi olur. Cümleler ürkütücüydü. Bu cevapları her duyuşumda, her şeyim, anlam kelimeleri beynimde uçuşur durur…”Her şeyimdi”…Şaşırtıcı bir ifade… Bir varlığa yüklenilen bu anlam, bu varlığın kaldıramayacağı kadar ağır bir yüktü. Aslında, “Bana hayran ol ne olur” demeye geliyordu bu sözler.
Efendim, gerçekte bunlar masum sevmelerdi. Çünkü sevginin etrafını anlamlar örüyordu… Sevdiğimizi söylediğimiz kişiyi yüceltiyorduk… Çünkü olasıdır ki, o da sizi sevecek, o da bizi yüceltecek. Böylelikle yüce biri tarafından sevilme ihtiyacımızı doyurmaya çalışıyorduk… Bir hayatın anlamı olmak; birisinin bizim için “Sen beni hayata bağlayansın… Sen olmasan yaşamanın anlamı kalmayacak… Sen benim her şeyimsin” demesi narsizmimizi okşuyordu… Benliğimiz ve egomuz, bundan çok hoşnut kalıyor… Bir put’un önümde diz çökülmesi gibi bi şeydi bu… Dünyaya gelmesinde hiçbir katkımız olmayan, hiçbir şekilde varlığını sürdürmesin de etkili olamadığımız bir varlığın, nasıl var oluş gerekçesi olabilirdik ki? Tüm çabalarım, tüm çabalarımız, “Bana değerli olduğumu hissettir” mesajı taşıyordu… “Ona değer verdim çünkü bu o insandan değer bulma arayışıdır… Sevmeler, ancak o’na yönelirse masumdur”… İşte sevgili okur, böyle diyordu Çengelköy sahillerinde uçuşan martı… Böyle diyordu yüreğinde ki fırtınalarını dobra dobra anlatırken… Böyle diyordu, martı hayranlığımda kalıplaşan sevdalar…
Sevgili okurlar, sevdiğim şeyleri severken ondaki özellikleri seviyorum… Güzelliğini seviyorum, ondaki gizemli ve mistik havayı, yetenekleri, insan sıfatını, iyiliğini, bilgeliğini, hoş görüsünü, sabrını ve cömertliğini seviyorum… Birisi beni sevdiğini söylerken, bende ki özellikleri seviyordur aslında… Oysa ki, hiçbir varlıktaki özellikler kendine ait değildir… Çünkü onun gerçek bir sahibi vardır… Güzel bir yüzdeki güzellik yokluktan yaratılmıştır… Güzel bir yüzü severken, onun karşısında ona hayran olurken, hayran olduğumuz o güzelliği “Yaratan” (Allah) değil miydi aslında? Bir insanda ki yeteneği överken, hayran olurken, hayran olunan onu Yaratan değil miydi? Yaratıcı adına sevilmeyen her güzellik, her yetenek boşa gitmiş, tükenmiş, övünüp gitmiştir…
Değerli arkadaşlar, bütün sevgiler Yaratıcının yani Allah’ın, yarattıkların da yansıyan güzel özelliklerine idi aslında… Mecnun’da yıllar sonra Leyla ile karşılaştığında; “Ben Leyla’mı Buldum” dememiş miydi? Dolayısıyla sevgi de Allahın bizlere ihsan ettiği bir lütuftur… İnsanoğlu’na verdiği bu güzellik, sadece O’na aittir… Bu güzellikleri, kendisinin bilinmesi, tanınması, sevilmesi için vermiştir… Hayata bu açıdan bakmaya devam edersek; hayatta her an sınanıyorduk… Her ilgi, her sevgi, verilen her şey, alınan her şey bir sınamaydı… Sabahın şafağı bir sınama, gecenin karanlığı bir sınama… Kucağımıza konan her çocuk bir sınama… Her kötülük, her dert, her tasa bir sınama… Bize duyulan her sevgi, her ilgi, her şefkat bir sınamaydı… Sevmeye sebep olan her ne var ise, O’nun yaratmasıydı… Ne yazık ki, bütün bu güzellikleri insanoğlu’nun nefisi kendine mal etmek istiyordu…
Sevgili Çengelköy, “Farklı Bir Sevgi” anlayışıdır belki de benimkisi… Yüreğin ve beş duyu organıyla sevmek… Denizin ve gökyüzünün en derin, en koyu mavisidir sevmek… “Ebedi Sevmek”… Yüreğine dökülen Çengelköy sahillerinin çiğ damlaları… Gözlerinden süzülen tuzudur denizin… Islak kanatlı gök gözlü, ince bacaklı bir martıyı sevmek… Bence herkes sevdiceğine ve neyi sevdiğine bi baksın…”Seni Çok SeWiyorum” derken… Asıl sevdiğimiz nedir? Kalbi mi? Masumiyeti mi? Yoksa hayalleri mi? Haydi bakalım zil çaldı tatil başladı… Herkes koşsun, yetişsin… Çünkü birazdan kalkıyor, her tarafı aşk kokan Çengelköy’ün iskelesinden, herkese yetecek kadar aşk dolu Çengelköy vapuru…
Hüseyin A. Tuna
T U N A C A N
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.