Son Kez Ölüm 1
Gün boyu süren kaosun yarattığı gürültüden peyda olmuş sessizliğe, adımlarım ağır ağır tecavüz etmekteydi. Karanlık, usul usul yerleşmekteydi kaldırımlara. Karnımdaki sebepsiz ağrıları hiç umursamadan, bir sağ bir sol savuruyordum ayaklarımı.
Varış yeri olmayan bir A noktasıydım. Geçmiş halen yaşanmaktaydı beynimde. Bağırdım lakin ses çıkmadı. Ve bu sessizliğin acısını da kaldırımlardan çıkardım. Her seferinde daha sert indi yere ayaklarım. Hızlandım. Koşar adım uzaklaşmaktaydım olay mahallinden.
Belimde taşıdığım ağır, kontrolsüz metalik güç, hala sıcaktı ve hala yaşanmaktaydı geçmiş. Titrek parmaklarımdan Azrail fırlamıştı bu sefer. Maktulun kalbine endeksli kurşunu, üzerine salıvermek düşüncesi saniyelik oylamayla geçmişti vicdan meclisinden. Bam!!!
Kurşun kalbe yaklaştıkça, kalp de hızlandı. Kurşun, kalbini patlattığı gibi durmuştu ve kalp de durmuştu. Sanki yıllarca ayrı kalan sevgililer gibiydiler. Bir anda senkronize oldular. Velhasıl kelam maktul ölü, ben ölü.
Yorgunluk henüz inmemişti ciğerlerime. Yol boyu akıp giden suda, gözleri gülen bir çocuk, kâğıttan gemisini yüzdürmekle uğraşıyordu. Eğilip yüzüne baktığımda kendimi gördüm. Az ileride el ele yürüyen genç bendim. Çöp dökmek için evden çıkan da. Halı saha maçından kahkahalarla gelen, sınav çıkışı yarı mutlu yarı hüzünlü olan, güneş gözünü almasın diye elini alnına selam verir gibi koyan, derbi maçta takımı gol yedi diye ana avrat saydıran, yoldaki taşa vuran, oturup hüngür hüngür ağlayan, sevinçten sabaha kadar uyumayan, sırf aşkı için gece gündüz demeden yollara düşen…
Geçmiş yıllarım, 5 dakika önceki olayı kabullenmemiş gibi bilinçaltımdan fırlamıştı. Tüm yaşamışlığım üstüme üstüme geliyordu. Kendi denizimde boğulmaktaydım. Adımlarımı sıklaştırıp daha da hızlandım. Görüş alanım arttıkça, yanı başımda can bulan geçmişlerimde artıyordu.
Koşarken arkama doğru dönüp baktım. Ben, beni kovalarken bir adım daha. Bir adım daha. Son bir adım daha ve unutulmaz bir uçuş. Geçmişimle birlikte uçuyordum, bir anda karşıma çıkan uçurumdan. Bir nehir olmuş akıyorduk şelale misali. Saçları dalgalanan ve yüzü gülen sevgilime el salladım.
Yerdeki güle yaklaşırken bakışlarım, ağır taarruz altındaydı rüzgâr. Bağırdım ve yumdum gözlerimi.
Bir arabanın aniden fren yaparak durmasıyla sona eren bir kâbusun ön camından fırlarcasına uyandım. Kuşluk vakti tombullaşmış yüzümü yün çuvalından ayırmaya çalışırken boyun ve bilumum eklemlerimin çıtırtısı yankılanmaktaydı kulübemde. Zor da olsa kapı kuluna tutunup kendimi dışarı attım. Tan vaktinin pembe rengine bürünmüş yüzümü vitrinlerde seyrederek yürüyordum. Sokak hafiften karlı, lambalar dibine bile ışık veremeyecek kadar zayıf, yayalar alabildiğine şişman ve ellerim üşümekteydi. Ruhumun obezitesi yüzünden içim içime sığmıyor, iki adım sonra koşmaya başlıyor, durup tekrar koşuyordum.
Ara sokakların macera dolu dünyalarına giriş yapmaya karar verdim. Bir nebze de olsa düşünmemeye çalışmak belki azaltırdı acımı. Sessiz, karanlık ve boş sokaklarda küçük adımlarla ilerliyordum.
Kendimi yalnızlığın koynuna atarak terbiye etmeye çalışıyordum. Canımı yakmak istiyordum ama öte yandan kıyamıyordum da. Tek yapabildiğim beşeriyetten soyutlanarak lanetimi tek başıma yaşamak.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.