2013 ile Gözyaşının Panoraması
(Perde arkasında bir siluet hızlıca hareket kıvamındadır. Bir yerin yolcusu olduğu veya mekandan ayrılmak istediği halinden anlaşılmaktadır. Muamma değildir. İşler ve düşler seri halde konum belirleme yarışındadırlar. Sevinç, keder, gurbet, yalnızlık, desenli muhabbetler, yakamoz ağlamaları vb. birbirini takip etmekte ve sekans oluşturmaktadırlar. Konuşan o kadar canlı olmasına rağmen iki tanesine söz hakkı verilmiştir. Çünkü onlar da hakkı koruma adına haklıdırlar.)
2013: Gidenlere bakıyorum ve takvim heyecanım depreşti desem mübalağa sanatına pabuç bırakmadığımı anlamış olursun. Her pabuç da insanı temsil etmiyor artık. Bazıları da müzeliktir ki seyyal kamerada gözlere emanet durumları var. Benim de müzeye doğru bir gidişatım var gibi.
Gözyaşı: Evet, hisler art arda veda busesini çakmak için yarış halindeler. Yarışı kimin kazanacağından çok neler anlatabildiklerine baktığımız için, zamanın da nasıl geçtiğini fark edebilecek yetimiz kalmadı. Bu benim eksenimde görebildiklerim.
2013: Çok iyi görmüşsün, var ol. Sen var oldukça zaten gözler de hep baharını yaşamaya devam edecektir.
Gözyaşı: Kim bilir..!
(Aslında bu cümlenin sonuna soru işareti koymamız gerekliydi ama his arenası bu; bazen işaretler bile hislere mağlup olduğu için sükût etmekteler.)
2013: Erenler postnişin sevdasında olmayan sevda ibrişimli canlardı. Ruhumuz feda onlara. Onlar da gidince yerkürenin cisim itibariyle değil, ruh itibarıyla bir değeri kalmadı. Her mezarlık bir diriltici ses istiyor. Börtü böceklerle kapatılan nefes ajandasını en son kimin açacağını ben yazamam. Bana miras bırakılan yaşam aktivitelerinde fazla bir değişikliğin olmadığını görüyorum. İki günü birbirinin aynası olan zaman dilimlerine ağıt yakılsa yeridir. İnsanlar bu ağıtların dumanlarından zehirlenirler, bunun da farkındayım. Gelecek olan kardeşime neleri bırakabileceğimi esefle toprağa çizmekteyim. Çizmiş olduğum halkaların içinden ayrılmak istemeyen cesur bedenler de var. Halkanın dış tarafında esaretler devam etmekte. Toprak küskün. Yabani aksesuarlar uçak terminalinde karşılanmakta. İtibar yüksek onlara. Okyanusa hiçlik şişeleri bırakılıyor. Kimliksiz kağıtlarda ismi ruhundan ayrılmış bedenler de var. Seni..! Seni düşündükçe varlığına gıpta ediyor ve haklı olduğunu avazım çıktığı kadar haykırmak istiyorum.
Gözyaşı: Çubuk çayı da Numan’ına ağlamıştı senelerce. Vazife bazen ayrılık güdümlüdür. Gurbet ile boyanır yeryüzünün beslenmesi gereken damarları. Topraktaki varlık cilasına el sürülmeyi bekleyen ihtiyaç listeleri vardır. Derdini bulut ile toprak ile paylaşırsın. Rahmetin ince bamteline el sürersin. Ellerin hep açıktır gözünü açar gibi. Geçmişine bakarsın. Yıllarına bakarsın yıllanmamak için. Sana bakarım 2014’ü utandırmamak için. Sevindirirsin 2015’i. Asrın gayret bekleyen makarasına ter dökersin. Tekrar ellerini çevirirsin. Bu da vardır yaşam için yazılması gereken.
2013: İftiralar ve ayrılıklar göz ekranına yakınlık arz edince ülkemin takviminde hacim eksikliği oldu. Hatta geçen gün okudum gazetede. Bir anne bebeğini evde unutmuş(!) yılları küstürürcesine. Kalbini de yaşam atardamarını da unutmuş. Kiraya vermiş ödünç aldıklarını. Vicdan cüzdanında kredi üstüne kredi kündesi yemiş. Rahatça bakabilmenin kırık aynasında çuvaldız ayağını kaydırmış. Serengeti’de saldırı olmuyor aslında. Vahşi yaşam yok orada. Yavrusunu beslemeyi hayatının gayesi edinmiş bir canlının ne suçu olabilir o sessiz topraklarda? Silah burada sıkılmış. Barut burada ateşlenmiş. İnsanlar burada öğrenmişler cinayetin düğmelerini. Kapatılmış zafer muslukları. Ben bunu gördüm hamur kağıtlı ağaçların ciğerlerinde. Acıdım ağaçlara ve oksijene. Her şey bir sahip isterken, hiçliğin manzumesi okunuyordu bir edebiyat dersinde. Zil çalmıştı yırtılmış çadırların gölgesinde. Bir ödül ağacının kırılan dalı ise trafiği saatlerce tıkamıştı. İnsanlardaki öfke süsü ise değişik kılıflarda sergileniyordu. Mağazalar o gün kapandı. Sessiz sanat oyunları yollardaydı. Söylesene dirilten nefesinle, haksız mıyım?
Gözyaşı: Elbette haklısın. Sen gören gözlerinle konuşuyorsun. Ben ise görebildiklerini anlatabildiğin kadar yaşıyor, anlatamadığın kadarıyla ise taşıyorum. Taşan ben olunca her şeyi anlatabilmek de benim lüksüm olamaz. Kıvam için kıvamlı kalp gerekli. Kalpten söz akıtan bir can için hür düşünce santrali her zaman ışık verecektir. Işık güneşe sevdiği kadar muhtaçtır. Seven de muhtaçtır. Bu diyarda ayrılık oluyorsa güneş eksikliği var demektir. Güneş dikeni de besler başağı da. Özdeki başak gıda için yuvasını kurmuşsa, toprağın anlatabileceği çok şey var demektir. Toprağı dinlemeyen rahmetin nereden geldiğini duyamaz. Açmak lazım açılması gereken hücreleri. İnsanlar hücrelerini açtıkça ben dışarı usulca çıkarım. Asıl pencere gözyaşı penceresidir. Bu pencere her bedende olduğu müddetçe kapalı kapılar da açılacaktır. Yuvasına geri dönen Numan, gönüllere çubuk çayı gibi girmesini de başarmıştı.
2013: Yeni bir yılın paylaşım hazinesine doğru ilerliyor insanlık. Hazine benim içimde midir? Orasını ben bilemem. Aranılan ve kullanılması gerekli olana bakmak gerekir. İnsan, sürpriz bahçesinde suladığı her fidan için bir ganimet beklemekte. Bir horoz inci bulmak için yavrusunu feda etmez. İpekböceği tekstil ekolüne baş kaldırmak için yaşamaz. Arı, ballar balını bulmak için peteksel vicdana hitap edemez. İnsan ise hep arayış, beklenti ve ganimet içerisindedir. İçinde bulunduğum bu kareleri göz önünden geçirdikçe sabit ilerlememe devam ediyorum.
Gözyaşı ve 2013, ilerleme grafiğini mutlak seviyede sürdürmeye devam edecekti. Zaman, göz dünyasına mani olmadığı müddetçe, iki çağlayan halinde akmaya kararlıydı.
Akanlar, akmayanları küstürmüyorsa kalp barışı sağlanmış demektir.
Gürsel ÇOPUR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.