- 1079 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ESKİ - YENİ - TARSUS VAPURU ve ŞADIRVAN
Mustafa CEYLAN
*************************
Eski yeni kavgası, daha önceki zamanlarda da görülmüş kavgalardandır.
Günümüzde hece-serbest kavgası yapıyoruz ya çokca. Bu curcuna, bu kavgaların çıkardığı gürültüler sebebiyle, sanaldaki şiir portal ve sitelerinin kavgalarından çıkan toz dumandan dolayı, meselenin esasını, yani şiiri üzmekteyiz. Şiir, kenara çekilmiş, ibretle bize bakmaktadır. Bu arada, bu fırtınada aruz diye bir konu tamamen akıllardan, sayfalardan bile silinirken, hecede "koşma"nın modası diğer bütün şiir türlerini silip süpürmekte, serbestde ise "makaslama"-rastgelesiye bir nesir paragrafını kes babam kes, diledİğince diz alt alta ve anlaşılmaz "imge"lerle ıslat hepsini, bu moda da maşallah "Bayrak" gibi şiirlerimizi dahi gündeme getirmemektedir. Bir tayfun, bir kargaşadır ki, "deliler tiyatrosu şiirimizin sanal vitrini..."
Evet, eski-yeni kavgası şiir tarihimizin her döneminde görülmüştür. Bugün bu curcunanın içinde de zaman zaman eski-yeni kavgası yer almaktadır.
Buyurun 1949 yılında şiir konusunda cereyan etmiş bir olayı harfine dokunmadan akatarayım. Burada, Rıza Tevfik; ŞADIRVAN isimli dergiyi "Tarsus" vapuruna nasıl benzetmiş, ŞADIRVAN DERGİSİ baş yazarı B.K.Ç ’da Rıza Tevfik’in şiirlerini kâğıttan kayıklara nasıl benzetmiş okuyup görelim. Ve elbette, Rıza Tevfik taraftarı olan bir şair-yazarın da Turhan DELİ mahlasıyla Şadırvan’a yüklenişini ibretle okuyalım.
Buyurun:
"ESKİLER-YENİLER ARASINDA BİR MÜNAKAŞA
Şiirde vaziyetimiz, yolcu nakletmek için yeni satın alınıp da Çanakkale Boğazı açıklarında birdenbire duran Tarsus Vapuru’nunkine benzer. Makine işliyor, fakat yalnız fena bir gürültü yapıyor.Gemi yerinden kımıldamıyor. Öyle olunca ileri gerisi birdir. Geçen hafta bir dostumun tavsiyesi ile "ŞİİR SANATI" ünvanlı bir risalecik satın aldım. Son nesil muharrirleri şiir hakkında hayli gürültü yapıyorlar. Hattâ bazı makalelerde doğru fikirler gecenin koyu karanlığında kıvılcım gibi seçiliyor. Fakat birisi var, Köroğlu’yu Türk şiirinin en büyük ideali olarak bize tavsif ediyor. Koca Herif... Şiirde nasyonalizmin düsturunu ne güzel ifade etmiş!.. Edebiyatta da vaziyetimiz budur."
Akşam:06.10.1949
Dr.Rıza TEVFİK
***********************
"YENİLERİ İNKÂR
Sevgili Yahya Kemal’e uyup "Gerçi devrin son sohbetlerinde sazından zevkli nefesler dinlediğimiz odur" diye filozofluk iddialarına müsamaha ile güldüğümüzü mü, kendisini tenezzülen kabullenmeye güç halle yanaştığı şairliğiyle tanıyıp sevdiğimizi mi, yurda tekrar gelebileceği sırada Şam’da gömülen sultan kızlarına Arap diyarlarındaki goygoycular gibi ısmarlama ve üstelik inkılâp aleyhtarı kitabeler yazmasını bile mazur gördüğümüzü mü kaydedelim? Bu aziz ve ukalâ ihtiyar, yeni şiiri açık denize çıkacakken yolda bozulup kalan "Tarsus" Vapuruna benzetiyor. Kendininkinden daha zarif değilse bile daha haklı bir benzetişle "Rıza Tevfik’in şiirleri de eski halk şairlerinin cönklerinden koparılmış yapraklardan yapılma birer kâğıt kayıktı; bata çıka yüzmekte devam edişlerine hayret ediyoruz" dersek kabahat mi etmiş olacağız? "Halep ordaysa arşın buradadır" derler. Kendileri Halep’te ve daha ötelerde iken, Türk Edebiyatı merhaleler aşmış, devirler yaşamış, gelişip olgunlaşmıştır. Onlar dönüşlerinde bile arşını ellerine almıya lüzum görmemişler, ölçmeye, okumaya, hüküm vermeye zaman ayıramamışlardır. Şimdi ne diye uluorta ve düpedüz inkârcı söylenir dururlar?"
B.K.Ç
Şadırvan, 21.10.1949, Sayı:30
**************************************
"ŞADIRVANDAN FIŞKIRAN KİRLİ SU
Evden çıktım. Biraz yürüdüm, hararet bastı. Su içeceğim... Yok ki... Bu, sulu memlekette kırk para verip de bir bardak Hamidiye suyu içmek muhal... Ben bu düşünce ile Babıâli’nin alt başına gelmişim... Orada bir köşede gözüme bir şadırvan ilişti, zarif bir şadırvan. Kendi kendime :
-"Hay Allah razı olsun şu güzel şadırvanı yaptırandan!dedim; suyu ya terkostur, ya kırkçeşme, içilir."
Ve iki elimi birbirine yapıştırarak üç beş yudum içmek istedim. fakat baştaki musluğu açar açmaz şaşırdım. Çünkü akan su değil, fışkıran kirli bir mayi idi. Bir pis su ki, iğrenç, leş gibi; evet bir daha tekrar edeyim; öyle mülevves, öyle murdar bir su ki; bilmem nasıl anlatayım size; haniya yazın en sıcak günlerinde ahşap evlerin tavan arasında, yahut görünmez bir yerinde bir fare ölürse nasıl, mide bulandırıcı, müstekreh bir koku verirse görünüşü zarif, şık olan bu şadırvanın baş musluğundan akan o suda işte o fare leşinin kokusu vardı. Musluğu açar açmaz kapadım; bu murdar kokulu su üzerime sıçramasın diye...
Fakat sonradan dikkat ettim ve gördüm ki süslü şadırvanın baştaki musluğundan fışkıran o (mülevvesatı müteaffine) den üç beş damla; bu memleketin büyük bir adamına, bakınız bir daha tekrar ediyorum, en büyük, en kıymetli; ilmi ve irfanı, iktidarı, yüksek seciyesi, fazileti, hakkında-velev ki takdir yolunda olsun-hiç birimizin söz söylemeğe, mütalea yürütmeğe haddimiz olmıyan pek çok büyük bir adamına, kıymetli üstadımız, büyük hocamız, muhterem, çok muazzez, büyük filozof Rıza Tevfik Bey’e sıçramış... Büyük üstadın üstüne sıçrayan o birkaç damla mülevves, müstekreh mayii sıçratanlara karşı güzel yüzüne yaraşan tatlı tebessümüyle hafifçe güleceğine şüphemiz yoktur. Fakat biz ona yapılan tecavüze karşı lâkayt kalmağı insanlık şerefile kabili telif göremeyiz."
Turhan DELİ
Edebiyat Âlemi
10.11.1949
***************
Evet, işte bu...
Görüleceği gibi; eleştiri muhteşem. Hem de acımasız bir şekilde. Fakat, günümüz heccav’ları(hicivci-taşlamacılar)ının yaptıklarına asla benzemiyor. Mutlaka edebiyat önde tutuluyor. Teşbihlerle, mübalâğa sanatıyla konu hakkında eleştiri yapılıyor. Belden aşağı, arkadan vurma ve aleni "küfüriyat" yok. Şimdilerde çok büyük küfür yapınca "yüreğne sağlık, tam puan, muhatabına iyi giydirmişsin" cinsinden sözlerle arka çıkmalar da yok. Üstadı, kenara çekerek Şadırvan Dergisi’ nin baş yazarına nasıl da yüklenmiş değil mi?
Neyse;
Bu konularda söylenecek o kadar çok söz var ki...
Okuyanımız olmasa da;
Yazmaya, örnekler vermeye devam edeceğiz...
Saygılarımla...
YORUMLAR
Güzeldi efendim.
Dersler alıcıydı.
Edebiyat ince sanat.
Çok irdelemeli,
sabırla incelemeli, öğrenmeli.
Buralarda yeniyiz ya, birileri bizi de incitmişti,
ufacık bir şiir eleştiri yazmıştık.
Sadece eşek dedik diye, yemediğimiz fırça kalmadı.
Neyse...
Bu devirde,
eleştiriyi, edebiyatın güzellikleri ile süslemek de fayda etmiyor efendim.
Sizi, güzel yazılarınızı okumayı sürdüreceğiz.