- 729 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BİZE DAİR...
Nedir ayakta tutan bizi… Kendimiz, ailemiz ve sevdiklerimiz mi; ya da uğruna savaştığımız ilkeler, düzene olan isyanımız, ideolojik ön görülerimiz, hırslarımız mı…
Hayallerimiz hala var mı, yaşımız kaç olursa olsun; yoksa umutsuzluk mu ket vuran, genç yaşımıza rağmen…
Belki de amaçsız bir biçimde karışmışızdır kalabalığa; fark etmeden, farkındalık düzeyimizi yitirmiş olarak sadece bir gölgeyizdir hükmedilmişken…
Tipik bir tablo çizersek insana dair: Muazzam bir eğitim, birkaç yabancı dil ve müthiş bir kariyer. Akabinde de güzel ya da yakışıklı bir eş ve sayısız çocuk… Yoksa sırasını mı değiştirsek: Önce izdivaç ve çocuk. Hatta belki de: Sadece ve sadece eğitim, tozlu sıralarda bir başına.
Ya da şöyle mi olmalıydı sıralama: Erken yaşta hayata atılıp, ömür boyu ekmeğini taştan çıkarıp, hayat mücadelesi vermek…
Farkındalık düzeyi, algıda seçicilik, aile yapısı, yaşanan coğrafya, hatta benimsenen siyasi görüş bile etkin olmakta bu sıralamayı yaparken. Unuttuğumuz diğer değerler ne olacak peki… Ya bedensel ve psikolojik faktörler söz konusu ise: Doğuştan gelen ya da süreç zarfında yaşanan sağlık sorunları, bazı kayıplar öyle ki yetersizlik diye addedilen ama normal sıfatı ardına gizlenen büyük bir kesimi cebinden çıkaran kayıplar…
Belki çocuklukta geçirilen bir rahatsızlık, bir kaza ya da beklenmedik bir doğal afet neticesi, elde olmadan yaşanan talihsizlikler. Belki de, sebepsiz, istem dışı yaşanan ruhsal sorunlar…
İnsanları kolayca yargılamak, sorunları basite indirgeyip, görmezden gelip yaşananları hükme varmak ne kadar kolay oysa.
Sözün kısası; sayısız, beklenmedik sürprizlerle dolu kapalı bir kutu hayat. Hatta matruşkaya bile benzetebiliriz yaşamı: Görünürde aynı ama boyutları farklı, sayısız, girift, iç içe geçmiş bir etkileşim süreci, yaşadığımız her an, her olay ve tanıdığımız her insan.
Öncelikler, kişilik yapıları, hatta fiziksel özellikler, ruhsal gelişim süreçleri ve daha nice etmen yaşamı şekillendiren ve yönlendiren.
Ulusların yaşadığı kaoslar, savaşlar, devrimler, benimsenen politikalar toplu halde toplum yapısını etkileyebilirken buna bireysel farklılıkları da ekledik mi seyreyleyin gidişatı.
Diğer yandan; ülkelerin coğrafi konumları, etkileşimde bulundukları ülkeler, deprem bölgesinde dahi bulunuyor olabilmeleri makro faktörler. Teoloji, ahlak kavramlarının önemi de göz ardı edilmemeli akabinde.
Olayı yine insana indirgersek; beklentiler nasıl ortak ya da aynı olabilir ki, herkesi aynı kefeye koymak gibi bir yanlışlık yaparsak. İkiz kardeşlerin bile seçimleri, savruldukları yön farklı olabilirken; beklentimizi hangi akla hizmetle aynı doğrultuda tutabiliriz.
En başta da belirtildiği üzere; insanı ayakta tutan, biçimlendiren faktörler etkileşime girdiğinde hayat denen olgu şekillenmekte.
Ve geldik ‘’kader’’ mefhumuna…
Bu demek değil ki; hiçbir şeye yeltenmeden, tabir-i caizse, tembel bir yaşantı sürdürüp her şeyi kadere yükleyeceğiz.
Hayatın en güzel yanı ne aslında, biliyor musunuz: Sürprizlerle dolu olması. Bakış açımızı şekillendirirken; takındığımız tavrı da kötümserlikten iyimserliğe doğru çektiğimiz sürece, göreceğiz ki; bizi bekleyen, düşündüğümüzden bile daha olumlu ve mutluluk verici mucizelerin gerçekleşecek olması.
Kendimi de dahil ederek, söylemek isterim ki;her ne kadar ,inanılmaz, yıkıcı, yıpratıcı, üzücü olaylar yaşayıp, kötülere ve kötülüklere maruz kalsak da, en azından inancımız, olumlu beklentilerimiz bizi her defasında yeniden ayağa kaldıracaktır.
Hayatın kendisi zaten başlı başına bir mucize: Nasıl ki Yaradan bizi yoktan var ediyorsa, unutmamalıyız ki; her zaman için O’nun vardır bir bildiği, aklımızın eremediği nice olayın vuku bulduğu şu eşsiz evrende.
Ve eşsiz düşünür yüce Hz. Mevlana’nın bir deyişinde olduğu gibi:
‘’Âlem O’nunla kaimdir ve O’nsuz olan hiçbir şey yoktur. O’nun rızası, rahmeti, bereketi ve tecellisi olmayan hiçbir şeyin değeri yoktur.’’