- 2308 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Hüzünlü Nasırlar Birikti Aşkın Avuçlarında
Gölgeli bir mevsim var ufukta, yüreğimin dalgalarında hüzünlü bir köpük
Yorgun zamanlar birikti avuçlarımda, soylu bir düşünüş olunca yolculuk
Dudağımda hüzzam tınılar, kırgın nidalar ülkesinde çalıyor unutulmuşluk
Şiirlerimi yüzyıl öteye taşıyor mor kanatlı kuşlar, gagalarında sonsuzluk
Usumuzun karanlık yollarından umutlara topuk vuran kervanların aydınlığa çıkan yolculuklarından alaz bir hüzün yayılır ve çığlıklar ekerek ilerlerler yaşam çöllerinde. Köklü bekleyişlerin çarpılarla demlenmiş molalarında bir sevda hesaplaşması vardır, araya acılar su serpmeden ayrılık ırmaklarına türküler ekeriz. Bu yüzden hicranın nar gözelerinden coşku damlar ve her gidilen adresin kapısında bu yüzden devrilmiş bir ömrün ismi aşkı sayıklar.
Yorgun bir zaman artığına uzanınca ellerimizin aksi, yamalı bir düşün kapılarını aşar güneş, içimizdeki deli özlemlerin sığınacağı tek yer olur göğsümüzdeki ateş. Kırgın türküler büyür dilimizde, bir otobüs penceresinden uzaklara bakar, gönlümüzdeki coşkun ırmaklara taşlar atarız. Deniz olur sevda, aşk olur dalga ve gün gelir yaşamak olur dudaklarımızdaki o hüzzam veda.
Ölümlerle kendimizi yaşamdan soyutladığımız anların kırık düşünüşlerinde bir zaman ıslığı yapışır dudaklarımıza. Ağıtlar koynumuzda kaynayan kazan, mevsimler donuklaşmış bir zaman, geçmiş de hâsılasız devinimlerle yaşanılmış bir hicran olur. Damarlarımızda büyür düşler ve yürür içten içe asi bir sürgünce, sokulur şiirlere ve tutunur yüreğimizdeki o en asil değerlere. Hayat gibi aşkın ovalarında savrulur, erdem gibi asil soylu bir hüzün sarmaşığına tutunuruz.
Avuçlarımızın hüzünlü nasırlarına kırıntı taşıyan yaşam kuşlarının ılık nefesine eski bir zaman düşünüşü uğrar, aşkın sayfalarından gözyaşı damlarken. Erişilmez bir mevsimin dimağına kurulur repliklerin sahnesi, kanlı yüreğimizin raflarında ay tutkulu manzumelerini okurken. Gecenin karanlığını seçer hep yarasalar, zamanla tükenecek bir direncin surlarını cesaret korur iken. Korku dağılır avuçlarımızdan ve yüreğimizi vurur aşk denen ok, bir çocuk göğsümüzün parklarında eskimiş, ama mutlu oyunlarını arar iken.
Yaşamdan ve yaşanmışlardan koparılmış sözlerin hasat mevsimlerine bir kadının gözyaşı düşer sonra, umarsız düşünüşlerin kimliklerine özümüzün hicranı çöreklenirken. Yosunlar çıkarırız engin denizlerden ve yaşamın alabora şehirlerinde kendi iç sesimizi dinleriz, soluk bir düne gülümseyip, yorgun bir güne gönül yaşlarımızı dökerken. Uçsuzluğun kırılmalı mevsimlerinden arınarak kendi yolumuzu kucaklarız biz, dalgalı kaçışların hicran sızılarını avuçlarımızda saklarken. Gökyüzünün sırma yaşlarıyla yaman bir sarılışın sevda duraklarına atarız bedenimizi, içimizdeki yokluğa çareler arar iken. Her tutunuş yaşamdır bir gövdede, biz o yaşanası zamanların iklimlerini belirleriz özlemli şiirlerimizle.
Muammalarla örülü saraylarımızın anılarla sıvanmış duvarlarına yaslanarak bir soru sorarız kendimize, ’düşlerin hıçkırıkları neden sessizdir’ diye. Hayali bekleyişlerin sularında korkularımız gerçeğe taşır kimi bizi, avuçlarımızdaki düş yamalıklarına gönül iğnelerimizi batırdıkça. Sızılı bir yakarış olur düşünmek, aşkın sularını dağlardan düze aşırdıkça.
Çaresizlik sularında kendimizi izlerken bir yalnızlık girdabına takılır gözümüz, vakitsiz sızılara dönüşür dalga. Yamacımızda açan menekşeler rüzgâra ıslık yükler, gönlümüzün derinlerinde üşür iken sevda. Her aşk kendini süzen bir düş yansımasıdır, gözlerimizdeki mor halkaları kucaklamadan düşer yollara, bizi mağrur bırakan o veda. Düşlerin prangalarına sürülen umut sızılarıyla bir başka parıldar bu küre. Her şafak kendi yazgısını tüketen bir gün ışığı olsa da içimizdeki varsıl denklemlerle tutunmalıyız yaşama. Sonsuz pişmanlıkların utanç tarlalarında yürümektense, onsuz yaşanılırlıkların sarı denizlerinde kulaç atmak dik bir duruştur. Sonsuzluk dalgaları er geç güneşe boyun eğecektir.
Hep masallarla ovuşturduğumuz bir hayatın orman saklılarında büyütürüz sevdalı yüreğimizi. Uzayan bir günün yelesine yapışarak akşamlar içeriz kanlı göllerden, hicranla büyütürken biz güllerimizi. Umut düşeriz yıpranmış günlüklere, adımızla sarmalarız gittikçe üşüyen gülüşlerimizi. Ruhumuzun fırtınalı denizlerinde alabora düşler kurarken biz, içimizdeki sevinçlerin kayıklarıyla çok öteleri düşleriz. Her fırtına alabora etmez amma, sonsuzluk kıyılarındaki boş kumsallarda kendi gölgemizi ararız ve bir başınalığımızla kaldıkça yüreğimizdeki incileri kimselere göstermek istemeyiz.
Yangının damarlarını hapsedince gece utançlı bir mevsim senfonisi duyulur uzaklardan sessizliğin içindeki gizemce. Sızılı zemheriler dönencesinde avuçlarımızdaki dünler kurtulmak ister sarı odalarından, yaman bir şarkının sözleri ilişince dudaklarımızdaki heceye. Dağ olmuş gönül davalarımızın yorgun yollarında bir ömürdür dudağımızdaki haylaz ıslık, deli bir sevda tüter avuçlarımızdan. Göz göz olmuş yaralarımızın yanık yongalarına yağmur umarız göklerden, sevdanın anı yüklü katarları geçerken yağmalanmış ovalarımızdan.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.