- 723 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Güneş Olabilmek
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bahar kokusu olsa hep keşke… En ayazın ortasında bile hiç unutmasak güneşi… Kaybolsa da ortadan; bizi bulutlu, karanlık bir göğe mahkûm bırakmış gibi görünse de, ‘bir şey’ öyle olmadığını anlatmalı bize… “Gitmedi o” dercesine, küçücük, ısıtan bir dokunuşta bulunmalı…
Göğün kararmasından korkmayız o zaman… Ona bakıp şefkatsiz, buz gibi bir yüzle karşı karşıya kalmışçasına kaçmak istemeyiz sıcaklara. İşte bu yüzden ben sonbahar geldiğinde bulutlu göğe inat pırıl pırıl bir güneşi var etmeye çalışırım hep dünyamda.
Çiçeklerime sıcak günlerdekinden kat be kat özen gösterir, bana baharı getiren birer dal gibi sıkı sıkı tutunurum her birine… Susuz kalmaları, baharımı yitirmemdir çünkü. Penceremdeki saksılarda solmuş tek bir yaprağa bile tahammül edemem bu yüzden: İçimdeki güneşi yitirmekten korkarım.
Aşkın neden bu kadar vazgeçilmez olduğunu soğuklarda çok daha iyi anlıyorum. Dışarıdaki küskün yüzlü dünyaya sırtımı çevirip odamda sıcacık kahvemi yudumlarken, içimi ısıtmakta zorlandıkça, hayatımdaki âşık çiftleri hatırlamaya başlarım hemen. Her birinin yüzünde kışın ortasına baharı getirmenin resmi vardır. “Âşık olmak ve güneş…” derim… “Ama ya sonrası?!”
Sevgilisinden yeni ayrılmış arkadaşlarımı hatırlarım sonra, kahveme bir şans daha tanımaya karar veririm. Kahve aşk gibi vefasız değildir çünkü… Isıtmaya hep devam eder.
Âşıkların yüzündeki güneşi aratmayan bir güneş daha vardır… Ki aşk gibi günün birinde çekip gitmez. Çünkü hiçbir zaman tükenmeyecek bir yerden alır kaynağını: İnsan sevgisi… Tek bir kişiye mahkûm etmeden seni, görebilmeni sağlar: Senden başkaları da var bu dünyada. Bu göre göre kanıksanmış, anlamını yitirmiş gerçeği baştan ayağa anlamla doldurur bu sevgi. “Evet, başkaları da var” deriz. Onları içimizde de var edecek kadar büyük bir içtenlikle söyleriz bunu. Hatta söylemekten de öte hisseder, o insanların her birine eşit derecede yer veririz kalbimizde.
Öyleleri de var neyse ki dünyamda. Benim saksılarımda bulduğum güneşi evsiz bir adamın yüzünde bulan… Ya da yapayalnız, yaşlı bir kadının… Galiba güneş olabilmekle ilgili bir şey bu… Ne kadar üşüdüğünle ilgilenmekten vazgeçip, diğer üşüyenlere dikkat kesildiğinde -ama hava yüzünden değil, gerçekten üşüyenlerle-; soğuk diye bir şey kalmıyor dünyanda. Çünkü aradığın o güneş bizzat sen oluyorsun. Büyük bir cömertlikle yararlandırıyorsun sıcağından insanları. Kendini de onlardan ayırmadan, herkese adil bir şekilde bölüştürüyorsun ışıklarını.
YORUMLAR
Havadan, sudan, güneşten, topraktan, insandan bir yazıydı. Önyargısı önkabullere dönüşmüştü kalemin ya, haksız da sayılmazdı. Belki de aşkın bacak arası haline öyle bir kızmıştı ki, sonu belli heva ve hevesin yerini iyilik alsın istediğinden dem vurmak istemişti çokça. Anlaşılmıştı kelimeleri anlaşılmasına da, eksik bırakılmamalıydı insanın hiçbir yanı yöresi. Öykünmek saydıklarımızdan daha büyüktü çünkü. Çünkü öykünmek, yaşamın takendisiydi. Tıpkı aşk gibi. Tebrikle.