- 962 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Neredeydin?.. Vazgeçilmezim...
Dün gece yine bekledim… sen ki en kurak anımda yağmış, kuruyan sevdamı yeşertmiştin yüreğimde benim… yağmur olup akmalıydın yine kurumaya yüz tutmuş yüreğime… yağmur yağıyordu gök çıldırmıştı ama sen yağmıyordun; yoktun! Kapı tokmağı vurdu tıpkı seni görünce kalbimin göğsüme vurduğu ahenkte! Sen geldin sandım bir koşu kapıyı açtım…
Heyhat!.. Yine gam çalmıştı kapımı, elinde liriyle duran hüzünlü aşk perisiydi…
Bu kez ben kızmıyordum; gök tanrısı lanet ediyordu sensizliğime, tamam dediğimde yağmura bıraktım kendimi açık kapımdan dışarı, cesaretimi içine koyduğum yüreğimle birlikte… Onları geride bırakamazdım… Yürüdüm karanlıklarda…
Kaldırım taşlarına düşen her yağmur tanesinde, umutlarımla birlikte içimdeki düşlerimde düş’tü, aktı gitti kaldırım taşlarının aralarından hızla sulara karıştı... Belki şafakta takılacak körfezde bir balıkçını ağına. Belki usulca bir kenara koyacak kendine gelir diye, ya da kaldırıp tekrar atacak körfeze sürüklensin dalgalarla diye bir bilinmeze düşlerim…
Birden korktum, akıp giden karanlık sularda, düşlerimi yitirmekten, kendime geldim, cesaretimi toplayıp koştum peşi sıra, sularda hızla giderek gözden uzaklaşan düşlerimin üstüne avuçladım göğsüme bastım bir kez daha…
Birden fark ettim… Bilmem niyedir sabah doğmadı şavkıyla güneş. Karanlıkta bıraktı kaldırımlarımı…
Biliyorum ki; görmeyeyim diyedir, düşen düşlerimin, kanayan yaralarını görmesin yaşlı gözlerim diye…
İşte böyle; beyazken gök tanrısının kızgınlığıyla kararan bulutlardan beni düşlerimle yere düşüren yağmur damlaları; çok değilmiş iki satır arasıymış yaşadıklarımız düşlerimizde… Oysa ne düşlerimiz vardı onunla yarınlara dair, hepsi birer birer düş’tü…
Oysa bu sevgi illeti iliklerimize kadar işlemişti. Ya da ben mi öyle sanıyordum bakışından.. Görüyorum ki şimdi dudaklar titrek ve ürkek ’artık sevemem!’ diyorlar Yumruklarımızın sıkılmış halini görenler, gözlerimizde ki kızgınlık kıvılcımlarına bakıp ta, yüreklerimizi nerede taşıdığımızı bilemiyorlar…
Nedendir bilemiyorum konu sen olunca hep çakılıyorum kalıyorum vazgeçilmezliğin gerçeğine… Ya da niye kopamıyorum ki ben kalbinden anlayamıyorum. Örümcek ağına takılmış kurtulmaya çalışan, kurtulmak için çabaladıkça ağlara dolanan küçük yaratıklar gibi. Tarif etmeye çalışıyorum kendime seni ölçüp biçiyorum, birçok formül bulup çözüyorum saatlerce, günlerce… Düşünüyorum kurguluyorum sonuç hep aynı…
Sonucu merak mı ettin sevgili, söyleyeyim; sonuç… Eşittir “VAZGEÇİLMEZ…”
Gerçekten vazgeçilmez misin? Yoksa ben usumu mu yitirdim. Ben mi deliyim, yüreğim mi deli? Çözemedim bu formülü…
Ama bil ki; her katransı gecede, titreyen dudaklarımla öptüğüm hasretini öldürüp, gecenin karanlığına yokluğunu asacağım, odamın duvarlarına hasretini haykırıp, gecenin karanlık, katransı yokluğuna yüreğimin ateşini atacağım… Şafakla doğan güneşte, bahar kokulu yağan yağmurlarla bir sabah sana sarılacağım. İşte o zaman o zaman sevgili ne olur bırak ta bir kez aşk kokan ılık nefesini öpeyim, hasretle kuruyan dudaklarım nemlensin son kez…
Heyhat ki çözülürse formül, anlaşılırsa vazgeçilir olduğun işte o zaman; gözbebeklerimin ıslaklığına yokluğunu banıp, seni sayıklayıp, seni ağlayacağım, gecenin karanlık koynunda...
Sen yine olma orada ama ben olacağım ölümün karanlık soğuk nefesinin koynunda, sonsuzluğa uzanan bu sevda yolunda…
Ve diyecekler ki ölümüne imiş bu sevda…
Son nefeste son veda, sonsuzluğa elveda…
17 Ekim 2013
Çınar/Ö.S.Kurşun
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.