- 357 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İnanç 4
Yaygın İnançsızlık Çağın Bir Hastalığıdır!
Yukarıda özel inanç darlığına örnek olarak verilen üç açıklamaya benze nedenlerle sizin gibi inanmayan inançsızlar olacağı gibi yine sizin gibi inanmayıp ta, sizin dışınızda inancı anlayışların inanırları olacaktırlar.
Çağımızın en büyük hastalığı inançsızlık gibi zırzır bilmezliği akıl fikir diye; yazı diye yazmak; bu kadar cahillik bilmezliğiyle aklı işletmeme özrü olur. Sizin gibi inanmayanı inançsız saymak; en hafif deyimle budalalıktır. İnanç, kişi inancından çok insanlık inancı oluşun çeşidi içinde, inançlı-sizin gibi sizin inandığınıza inanmamanın inançsızlığıyla değer kazanır. Kişiler, aynı tip inanmanın inancını genele yaymadan tüketirken mutludurlar.
Yani çağımız dünyası sizin gibi inanmakla bambaşka inançlarla yola devam etmesi tam bir sağlıklılıktır. Düşünün tüm Dünya sizin gibi oluşun inanmasıyla velev ki koleraya yakalanmış! Hiç koleraya karşı bağışıklığı olan insan yok. Ne dehşet verici değil mi? Düşünün sene, sizin gibi inanarak günah diye tüm Dünya İnek eti, tavşan eti ya da domuz eti yemiyor olsun. Dünya nasıl bir dünya olurdu?
Düşünün; sizin gibi tüm Dünya Ay’ı, Allah’ın nuru olarak bilip inanıyor olsun. Nura karşı sizin bir eyleminiz olur muydu? Nasıl bir cendere içinde olacağınızı bir düşünün. Yine düşünün, tüm dünya Allah’ın kadını acı çeksin diye yarattığına sizin gibi inanıyor, olsunlar! Çünkü bir zamanlar insanlık ağrı kesicilere karşı çıkmışlardı. Âdem’i elma ile kandıran kadının cezası, acı çekmesiydi. Bunun için ağrı kesicilere karşı çıkmışlardı.
Böylesi siz gibi inanmalı anlayışların yaşamında ilaç, ecza, bilim teknik hak getire! Düşünün tüm Dünya Allah insanlara yürüsün diye ayak vermiş diye ve Allah isteseydi insanları kanatlı yaratırdı diyen siz gibi inanma içinde olsundu. Burada şunu çıkarırız. Şu halde uçmak haramdır. Böyle diyen (haklı) bir anlayışla, böbreği yerine yetiştirmek isteyen hızı olmayan dünya yaşamı ne olurdu?
Bu tür yanılgılar nereden geliyordu? Tabii ki kanadın, ayağın, sürünmenin, düşünmenin vs. aynı özdeki devinimin çeşitli biçimleri olduğunu bilmemekten kaynaklanıyordu. Devim yansımaları özdekte ayak kanat, düşünce vs. özelliğiyle ortaya çıkıyordu. Bu ortaya çıkışlar kimi durumda dış çevrenin rekabet eden etkisi ile boşluk (niş) alan doldurmalı bir seçilimin eğilimi içinde şekilleniyordu.
Yine devinimin ve devinimse yansımanın her bir çeşitli yüzü enerji dönüşmeli ve enerji dönüştürmeli büyü selliğin temel bağıntısından kaynaklanıyordu. İşte bu tür tek tip olmayı isteyen inancı yanılgılar bunları bilmemekten kaynaklanıyordu. Şeyler kendilerinin inanma mantığında olduğu gibi bu da uçsun, bu da sürünsün, bu da yürüsün gibi tasarrufun mantığı ile şeylerin oluşmadığını bilmemekten kaynaklanıyordu.
Yine şöyle bir düşünün. Herkes aynı inanca sahip oluşla tüm dünya organ nakline karşı koyuyor olsun. Bu durumda organ nakli yapmak inancın gereğine karşı bir nefret duygusu suçu olur. Çünkü Allah’ın verdiği hastalığı sağaltmayı, Allah’ın işine karışmak olarak bilmekle bu Allah’a karşı bir küfür ve nefret suçu görülür. Bu nedenle hastalığın tedavisine eğilimli olmak demek, Allah’ın işine karışmak demek olup, Allah’a karşı gelmek olduğuna inanılır. Böylesi bir yorum imana ve inanca bitişiktir.
Ve her tür beden operasyonları Allah’ın işine karışmak ve Allah’ın yarattığını beğenmemekle itham olunur. Ve Allah’ın beğeni ile yarattığına müdahale etmek diye inanılır. Bir durumda bir düşünün hele; şimdi kimler aramızda yoktu acaba? Yaşasın sizler gibi düşünmeyip inanmamanın var oluşuna. Unutmayın ki siz gibi inanmakla sizler hasta olmadığınız gibi, sizin gibi düşünmeyenler de, sizin gibi inanmayanlar da, pek çok sağlıklıdırlar.
İnancın Darlığı Aktarılanı Yorumlamaktan Da Kaynaklanır
Başta şunu belirtelim. Orijin korunmalıdır. Şartlar değişmez oluşla koşullarda meşruiyetlik kazanır. Şartların sürme koşulları ortadan kalkarsa, önceki meşruiyet olan koşullar da ortadan kalkar. Bir önceki koşullar içinde meşruiyet olmayan ya da bilinmeyen şeyler yeni durumda meşruiyetlik kazanabilirler.
Ancak alan içi yükleri değişebilen orijinin koşullar hitabı ortamda kalkınca; orijinin yeni ortama, yeni hitaplarla dönüşmesi de hiç yanlış değildir. Orijin yüklerinin nasıl büyüyüp değişmeler ve dönüşmeler göstermenin içinde oluşuyla ne tür yeni kullanımların vücut bulduğu tüm çıplaklığıyla görülmelidirler. Yanlış olan, yeni ortamları tek yanlı bir kullanımla; yanlış yansıtıp orijin devimli alan yaptırabilir ligini bilmezliğe çevirir olmakla, farklı alanları aynı oluş içinde bulunarak kullanmanın aldatmasıdır.
İttifak insanı "yaratmıştı". İttifaklardan sonrasına aktarılan kalıp buydu. Ama ittifakın kendisinden sonraki köleci süreci içinde olan insan; köle olduğu haliyle ittifakın oluşturduğu insanı anlayamıyordu. Köleci yeni anlayışa göre insan ezelden beri köle ve efendi insan olarak yaratılmıştı. Totem kültür de neydi? Onlar sapık inanç ve bidatlardı!
Yani köleci sistem içinde ittifakı insan oluşturmanın kendi şartları ortadan kalkmış olmasından ötürü; ittifak insanının neden ve niçin yaratıldığı anlaşılmaz olmuştu. Öyle ki ittifakın şartı içinde hiç olmayan kölecilik, şimdiki zamanın zemin devinmesiydi. Tüm kurum ve kurallar, inançlar köle efendi ekseninde olmalıydı.
İttifakı insanın sosyo kültürel kavramı yeni köleci sistemli sorunlar içinde işe yaramazlığıyla bilinmez olmuştur. İttifaktan 3-5 bin yıl sonraki milletlerin, devletlerin, aşiretlerin, tapınakların, köleci yapının ortaya çıktığı dönemlerde; insanın sosyal kültürlü bir insan olduğunu anlamak, anlatmak; hayli mazi oluşla sissi bir perde gerisinde kalmıştı.
İttifakların sosyal kültürlü insanı olmanın anlamı, kendisinden sonraya ökülte ve insiye bilgiydi. Hem de şimdiki hayat şekline göre o ilki sosyal kültür insanının tanımını insanlara özel oluşla anlatılmadıkça insanı ilki sosyal kültürün insanı oluşla ittifaka göre adlandırıldığının ve yaratıldığının hayal edilmesi hiç te olası değildi. İnsan tanımının içi yeni sürece göre doldurulan, yeni sürece göre anlatılan bir kullanımdı. Bu da bir bakıma pek doğaldı.
Üstelik ittifakı insanın kültür insanı olma şartlarını algılamaları ve göz önüne getirip; hafızada canlandırmaları da olası değildi. Çünkü köleci sistem içindeki insanlar kendilerinin ilk baştan beri böyle olduklarını sandıkları bir milleti, devleti köleci kültür düzeni içinde buluyordular. Bu köleci itaati ruhun, köleci olunmayan dönem kültürünü idrak etmesi olası mı?
Köleci kültür kendisine aktarılan kendisine göre içi boş anlaşılmaz olan insan kavramını kendi kullanım kültürüne göre dolduracaktı. Bu dolduruşa göre insan eşrefi mahlûktu. Yani yaratılmışların en şereflisiydi! Diğer canlılara ve dünyayı insan içinci oluşa göre yansıtıp bakan bu anlayış insana oldukça büyük paye veriyordu.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.