- 464 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Geri gelmeyenler
hepimiz gerekli bir şeyler arıyoruz, gereksizliğimizi kabullenmemek için ve her bahane bizleri biraz daha uzaklaştırıyor samimiyetten...
Yağmur her yeri ıslatıyordu. Şehrin karşı tarafındaki dağlar sisten dolayı gözükmüyorlardı. Son nefesini çekip, sigarayı söndürdü. Bira kutusunun etrafında biriken tatlı su ilginç bir şekilde geri kutunun içine dökülmüyordu. Sabah sabah bir kutu bira kafasını toparlamasında yardımcı olmuştu. Provalar için kulübe gidip, yönetmenin deneme çekimlerini görmesi gerekiyordu. Senaryo gereği de film o kulüpte bitmesi gerekiyordu ancak son anda senaryonun final bölümünde değişiklikler olmuştu.
Uzun zaman oldu ve herkes bekledi. Demli bir çay koydular önümüze. Oraya gelenlerin çoğunun denizi yoktu. Çoğu dişlerini fırçalamadan sandalyeye oturmuştu. Sandalyelerde vernik yoktu. Kimse zımpara vurmamıştı. Birazcık simit, susam, poğaça ve çorba kalıntısı vardı dişlerde. Kimi içkiliydi sabah sabah, kimiyse akşamcı olduğunu belli edecek kadar rahattı. Taş kesildi ortadaki büyük masa. Diğerleri ona uymadı. Ortamın sessizliği klostrofobiye dönüşecek korkulara soyunuyordu. Haberler, gündemden düşen manşetler üzerine değil, kendi hisleriyle beraber kuşların olmayışını dert etmeyen köhne bir ilk sayfa mecmuasının incinişini yansıtıyordu. Uzun saçlı birkaç adam masa etrafında durdu. Birisi diğerine göre daha kiloluydu. En uçta duran adamsa saatlerce dünyada ayaküstünde beklemiş, yatak altında haftalarca tek başına yatan çorap tekine benziyordu ki, sakallarını kesmek aklına bile gelmemişti.
O geldi. Gözlerindeki sarılığın izleri kıyıdan yuvarlanan eski bir kayanın bin yıllık macerasına benziyordu. Büyük bir eksiklik değildi onu sevmeyişim. Sevenleri çoktu. Hayli kitap vardı arkasında. Bayır aşağı koşan çocuklar, misafirler ellerinde övülmüş canlılarız yazılı tabelalarla dolaşıyorlardı. O adamın misafirleri kendi zevkine giden dostlarından ibaretti ve Allah tüm gerçekliğiyle ona bir ömür kabul etmesi zor bir misafir gönderdi.
Misafir öncesinde sepet içinde yumurta geldi. Bir yazarı okuduk hep beraber. Hep beraber aynı yazardan bahsettik. Gözlerim yaşlandı. Şehrin en gri ve alımsız düellosu içtiğim sigaranın avuçlarıma dökülen külleri oldu. O geldi. Misafirin yumurtası. Birine seslenemedim. Onu sevdiğimi söyleyemedim. Gazete kâğıdına sarılmış kanlı tenimi kurutan mürekkep uzun zamanlar devşirdi. Kimse itiraz etmedi. Onu çok sevdim. Yüzünü çok sevdim. Saçlarını ve giydiği garip ayakkabısını… Kimse bilmez gücün hafiflettiği en garip çocukluğun ayakkabı hüznünde olduğunu. Ucuz bir şampuan dökülmüştü avuçlarına ve ismini birkaç gün evvel öğrendiğim kadın uzun saçlarını yıkamıştı. Şampuanı verdiği para onun son parasıydı. Aç kaldı. Şimdi az önce doydu ve etrafa dağıldı açlığı. Paylaşılmaz ve tartaklanmış kalbimin üzerinde oturan insanların yüzlerine güldüğüm için kendimden tiksindim.
Apartmana geri döndüm. Uzun bir mektup yazacaktım ölmeden önce. Hiç düşünmedim yüzleri. Son paramı Veysi abinin oğlu Sadık’a vermelerini istedim. Okuldan geldikten sonra ayakkabıcılık yapıyordu. Pek fazla boyası yoktu. Bana dert yanmıştı:’ Abi her sene moda değişiyor. Bu sene de beyaz ayakkabı giyiyor insanlar. Ah param olsaydı da böyle beyaz boya alsaydım Nalbur’dan.’ Son param iki günlük az kuru az pilava yetecek kadar olduğunu biliyordum. Yine de iki kutu beyaz boya alabilirdi. Dağınık, iç içe malzemeleri geçmiş bir Nalbur’a gidip, o azimli elleriyle beyaz boyadan alıp, hasretle beni hatırlayacaktı. Gülecekti. Beni bir daha hatırlamasına gerek yoktu. Bir defalığına ama tamamen samimi bir şekilde hatırlayacak dostum olacaktı öldükten sonra. Raflarında gezinecekti Nalbur’un. İşaret parmağıyla raflardaki tozları yere itecekti. Siyah bir poşetin içinde beyaz boyalarla birlikte sevinçle evine dönecekti ve belki de ilk iş olarak babasının Perşembe pazarından ucuza aldığı beyaz ayakkabısını boyamak olacaktı.
…
İntihar etmedim. Bir bayram günüydü ve akşamüstü akrabalardan birine uğradım. Kapıda onun ismini gördüm. Misafirin ismini ve yanında misafiri bir ömür boyu rahatsız edecek, asla mutlu etmeyecek bir adam olacaktı. Aynı adlar ortada dolaşıyordu sadece. Belki de dolanan yüzleri görünce vazgeçmeyecektim o samimi ölümden. Gözlüklerimi çıkardım. Yorulmuştum aynı kitabı altmış yedinci kez okumaktan. Gözlüklerini çıkarmak zorunda kaldım gözlerimden. Gözlerime sahip çıkmadığım için kimse üzülmeyecekti. Kör de olmayacaktım masum gencin hikâyesinden.
…
Tek başıma bir çay koydum, mantıklı ve kendi isteğimle. Kimse dilemedi. Kimse istemedi. Sahip çıktığım her şeyin bir gün benden gideceğinin bilmenin sevinciyle çayı koydum. Misafir televizyonun karşısına geçti ve dünyanın tüm pisliklerini kendi içinde tekrardan yaşamaya başladı. Maruzatın sesi maruz kalmaktan çok mahsus olmakla alakalıydı.
…
Kahvenin telvesini çöp kutusuna döken gencin bilekleri çok inceydi. Güvercin gagası kadar sert ama bir o kadar da zayıf bilekleriyle telveyi siyah bir poşetin içine dökerken onu seyrediyordum. Hareketlerini takip ederken ilginç bir şeyler karşılaştım. Her gün aynı hareketleri yapıyordu. Her gün tekrardan uyanıyordu. Sabahtan akşama kadar burada çalışıyordu. Herhangi bir yer de okuduğunu duymadım. Duymam gerektiğini de zannetmiyorum. Belki açıktan bir eğitim alıyordur. Beni ilgilendirmeyen şeylerle çok uğraşmaya başladım. Hepten beri böyleydim. Önceden beri beni ilgilendirmeyen ama sanki benim için yaratılmış şeylerle uğraşıp durdum. Kendime ait yeni bir uğraşım olmadı. Kendimi bildim bileli hep pasif ve öğrenen biri oldum. Pasif dedim de rahatsız oldum. Kelimeler insanı bozguna uğratıyor. Saygılar, sevgiler böyle tükeniyor. Kelimeler büyütüyor kıvılcımları. Ağızlar kuru kalmak istemiyor. Küçümsenen herkes şu sert ama ince bilekler kadar isyankâr dünyaya. Dünya hep yaşanılacak yerdi aslında. Var olanı yok etmeden önce, yokluğun varlığını ispat etmek için uğraşmalar devam edip duruyordu bu hayâsız saçmalıkta. Bir gerçeğin var olduğunu bilip yine de o gerçeği yok etmek için uğraşmak hangi akıllının uğraşı olabilir ki?
Bayram olmadan önceki güne arefe diyorlar. Oysa sadece Kurban bayramı için geçerliymiş bu arefe kelimesi. Ramazan ayında bayramdan önceki güne arefe denmezmiş de, yeni öğrendim. Kahveci genç kahve falından sonra tarot falı bakarken söyledi. Fal için para gerekmez abi deyince söylemi hoşuma gitmişti. Kimin hoşuna gitmez ki beleş bir şey. Bedavadan baktığı fallar sonrası içimi okuduğunu zannetmiştim. Kaç kart açayım dedi. Bir sürü kart içinden üç tanesini çektim. Tamam, sen bana bırak deyip, kartları önüne doğru sürterek çekti. İlk kartım asa üçlüsüydü. Çevremde başarıyı yakalamış arkadaşları görüp iç geçireceğimden, girişimci ruhumu su üstüne çıkarmakta zorlandığımdan bahsetti. Eğer cesaret etmezsem ve bir girişimde bulunmazsam bu iç çekişin çok uzun süreceğini ve evrede engellerle hep karşılaşacağımı söyledi. Gelecekle alakalı planlarımı gözden geçirmeliymişim. Pek üzerinde durmadım bu kartın. Çünkü gencin anlattıkları doğruydu. İkinci kartı açtı. Tılsım sekizli çıktı karşımıza. Hedeflerim çok uzun vadede ancak gerçekleşebilirdi. Bunun bilincinde olmak bana ve işlerime istikrar kazandıracaktı. Bu süreçte kendime güvenim artacak ve parasal olarak da son derece rahat olacaktım. Gelecekten geçmiş gibi bahsetmekte garip bir durum gerçekten. Üçüncü kartsa ters gelen kraldı. Genç sözcüklerini seçerken çok dikkat ediyordu ve temizi Türkçesiyle kelimeleri yüreğime uzatıp, çengelli iğnelerini çözüp, bohçadan vaziyetimi okuyor gibiydi. Yüzümden mi anlaşılıyordu acaba bunların hepsi? Niyetimle ilgili meseleyi ele alırken sıra dışı ve çok farklı bir yol izleyeceğimi söylediği anda kalbim duracak gibiydi. Eğer işimle alakalı bir niyet tutmuşsam, bu kartın ters çıkması, yeni alışılmış olmayan ve bir düzensiz yaklaşım gösterdiği içinmiş. Olaylara daha ılımlı yaklaşıp, kendi iç sesimden ziyade öğütlere kulak vermem gerektiğini söyleyip, ‘bitti abi bu kadar, başka bir arzun var mı’ diye gencin samimi yaklaşımına karşı teşekkür ettim. Çok fazla oturmuştum ve işime gücüme bakmalıydım.
…
Akşam oldu. Uykum geliyordu. Gözlerimi açmamak ve kapamak dünyanın en tatlı meşgalesiydi artık. Gereksiz olduğunu bile bile uyudum ve gerçekten kopmanın en kolay yolunu seçtim. Prova yapmak için gerekli tüm replikleri başkaları da söyleyebilirdi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.