ŞEHRİN YABANCISI
Şehirler geçiyor hayatımızdan, insanlar, kadınlar, aşklar, dostlar, yalanlar, gerçekler, umduklarımız, umutlarımız, gözümüzü açıp kapattığımız her an bir şeyler ansızın gelip geçiveriyor. Şimdi bu doğduğum şehrin yabancısı… Ben sizi penceremden izliyorum. Olmuyor veya olmayacak dediğim aslında olacağından bir o kadar da emin olduğum bir zaman bütünlemesinin, perdesinin açıldığı yer, sana minnettar olmamak zor. Belki sorarsan sana misafir olmak, yabancı olmakta öyle…
Öyle ki eskimeyen, hatta gün geçtikçe kendini yenileyen mevsimler misali yahut her gün aynı dalganın, ayrı şekillerde vurduğu bir sahil gibi, ben kendimi bıraktıkça yenilenen, ayrılaşan, aynı kalan bir şeyler hep var olmak zorunda, olacakta… Tıpkı sevdiğim kadın gibi, tıpkı yabancısı olduğum bu şehir gibi, tıpkı yabancısı olduğumuz insanlar gibi… Tıpkı senin ağzından, kendi benliğimle yazdıklarım gibi. Biliyorum şimdi burada olsan sende aynılarını hissederdin… Huyumdur ben en çok sana şımarırım. Huyundur sen en çok bana şımarırsın…
Huyumuzdur; Biz en çok birbirimizi Severiz…
Bir şehirden açıp konuyu, sana getirmek; aslında senin olanı bu şehrin sokaklarının en derinlerinde saklarken bir aralar, kusursuz bir eşsizliğin mükafatını, sana armağan etmek.
Bilirsin; ben işimi bilirim…
Ben şehrin yabancısı; şimdi bu şehrin sokaklarında dolanıp, senin yokluğunu arıyorum ve aslında hiç olmadığın seni, bende buluyorum. Biz hep varoluşun ispat konusu olmayı bekleyen insanlar, Tanrıyı tanımadan önce, göz göze geliyorsak, sen gözlerine bakıp da Tanrıyı tanıma sebebimsin.
Bazı başlıklar yazarken hak eder adını, bazılarının yazılmadan önce adı konur, siz her nerede olursanız olun adınızla başlamayan hiçbir cümlenin altında yeriniz olmayacak, mesela adı konulmuş bir başlık veya koyulmayı bekleyen, hangi biri olursa olsun, sizin yeriniz sevdiğiniz bir şehrin, sevdiğiniz bir kadının yanı olarak kalacak…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.