Mavi yıllar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Şehrin dışında, dağlarla denizin birleştiği, sık, yüksek kayalıklardan oluşan bir yerdi. Eski zamanları andıran bir tablodan çıkan iki kişi gibi; mağaramsı bir yerden ve erkeğin elinde yanmakta olan bir gemici feneri ile birlikte çıktılar. Gömleğinin üst düğmesini diğer eliyle iliklemeye çalışan genç adam oldukça yapılıydı. İliklemeye çalıştığı gömleğinin arasından görünen hafif tüylü ve adaleli göğsü, sanki onun gücünün ve cesaretinin simgesiydi. Tam bir denizci, tam bir gemiciydi. Sert ve etkileyici bakışlarını yanındaki henüz kadınlık çağına girmiş, halinden ve yüzünden masumiyet okunan genç kıza çevirdi.
-Feneri söndürüyorum, Tomris, dedi.
-Söndür Doğan . . Bak ay gökyüzünde yusyuvarlak pırıl pırıl parlıyor. Denize vuran ışığını görüyormusun ? Ne kadar büyüleyici, ne kadar parlak . .
Delikanlı, etli dudağı üzerindeki kaytan bıyığını gerdirerek güldü.
-Evet, dedi. Bizim geleceğimiz gibi.
Ve sonra bütün içtenliğiyle mırıldandı;
-Tomris . . Bu gece hiç bitmese . . Sabah hiç olmasa.
O an, ikiside sustu. Tomris düşünüyordu; sevgilisi Doğan, sabah olunca adalara, üç aylık av seferine çıkacaktı. Yanında kalamayışına son derece üzülüyor ve bir o kadar da gitmesini istiyordu. Çünkü çıkacağı bu seferden elde edeceği gelir, onları hayatlarının sonuna kadar birbirlerine bağlayacak, resmen evlenecekler ve şimdiki gibi korkulu olmayan bir beraberliğe kavuşacaklardı.
Doğan, kimsesiz ve amcasının çatısı altında barınan bir gençti. Yapacakları bu av seferinden sonra amcası; düğün masraflarını karşılayacağına ve onları evlendireceğine dair söz vermişti. Doğan ve amcası her yıl adalara üç ay kadar süren balık avına çıkarlardı. Geçimlerini sağlayan tek gelir kaynakları da atadan kalma eski ve küçük bir tekne ile yaptıkları bu deniz avcılığıydı. Allah’ın izniyle bu seferden de dönerlerse, Doğan sevdiğine kavuşacak, amcasıda verdiği sözü tutmuş olacaktı. Hele şu üç ay başarıyla geçsin, her şey yoluna girecek, Doğan ile Tomris evlenecekler, hayatlarının mavi yıllarını yaşayacaklardı. Mavi denizlerin sunacağı . . mavi yıllar.
Tomris gözlerini, ayın az sonra gömülecek olduğu denizin sonsuzluğuna çevirdi, görebildiği yerden hayal kadar uzakta, çeyrek yıl sonra kocası olacak Doğan’a, mavi denizin lütfedeceği gümüş balıkları görür gibi oldu. Deniz ne kadarda zengindi, yuvalarının kurucusu olacaktı. Artık birleşmeleri, mutlu olmaları, balıklararla mavi yolculuğa bağlıydı. Tomris bunları düşündükçe ne kadar da şanslı olduğunu, aşkına doyulmaz sevgilisinin kollarında geçireceği günleri, ayları, yılları hayal ediyor, duyduğu haz ile kendinden geçiyordu.
Bu sırada mağaranın ağzından seslenen sevgilisinin kendine çeken sesine sürüklenir gibi oldu:
-Tomris ! . . içerde feneri yanık bırakıyorum.
Genç kadın, yıkılmayacak, sönmeyecek aşkının davetkar arzusuyla koştu, gelecekteki kocasının güçlü beline, ince zarif kollarını doladı:
-Neden ?
-Çünkü bu fener bizim ayrıldığımız bu geceden, üç ay sonra kavuşacağımız günün mutluluğuna kadar yanacak.
Tomris bu içten sözlerin etkisiyle kollarını biraz daha sıkarak:
-Doğan . . Doğan’ım diye mırıldandı.
Doğan devam etti:
-Dönüşümde, düşündüğümüz her şey gerçekleşmiş olacak . . mutluluğumuz hakkında bir daha hayal kurmayacağız artık.
Sonra el ele tutuşarak aşağıya doğru yürümeye başladılar, daha sonra hızlanıp, kayaların üzerinden atlaya atlaya sahile doğru koştular. Dolunay; gecenin bir yarısında, ıssız yerlerde çekinmeden, sakınmadan, korkmadan dolaşan sevgilileri dalgın dalgın seyrediyordu.
Deniz kenarına gelmişlerdi. Ufka doğru uzayıp giden sahil ile çekişen hırçın dalgaların oluşturduğu köpükler dar bir şoseye benziyordu. Tomris, ayaklarına kadar uzanıp gelen dalgalara eğildi, tıpkı bir kanun adamı gibi, ihtiyar bir suçlunun bembeyaz saçlarına benzeyen köpükleri avuçlarıyla hırçınca kavramak isteyince, çakıllarda yuvarlanarak geri çekilen sular inledi . .
-Davranışında nefret var Tomris ! . . Denize karşı kinlisin !
Genç kız geriye doğru çekildi . . Ardına . . Doğan’a baktı. Deniz insanı Doğan’a evet diyemedi, fakat tavrında kabul edişin ezikliği vardı.
Doğan:
-Halin olgun ama, düşüncelerin hala çocuk. Tomris ! bizi ayıran deniz değil, aradığımız mutluluktur. O mutluluğu ki şimdi kızdığın sular verecek bize. Sen, saadetimiz adına, kucağında canlılar yetiştiren denize öfke duyarsan, sana değil mutluluğu, beni bile vermez.
Tomris titreyerek ayağa kalktı, sevgilisinin boynuna sıkıca sarıldı:
-Oh . . Hayır, hayır aşkım ! senin geri dönemeyişine asla dayanamam, dayanamam !
Doğan, sevgilisinin ay ışığında pırıl pırıl parlayan gece gibi siyah saçlarında dudaklarını gezdirerek sordu:
-Kavuşmamız mutlak mı ?
-Tanrı’ımdan istediğim tek dilek bu, başka bir şey istemiyorum.
-Bende öyle istiyorum Tomris . . ama
-Doğan sus ! . . Doğan sus ! . . Tanrı isterse denizlerle sahilleri bile birbirinden ayırır ve yine Tanrı isterse dağları bile birbirine kavuşturur . .
Denizci, yüzünde dolaşan narin yapılı parmakların ellerini sıkıca tuttu, vücudunu göğsüne kuvvetle çekerek, avuçlarını, yüzünü, gözlerini uzun uzun öptü. İki sevgili engin denize bakarak:
-Tanrım sen kavuştur . . Tanrım !
diye mırıldandılar.
( Devam edecek . . )
YORUMLAR
her iki bölümü de bir çırpıda okudum...hani derler ya sağ gösterip sol vurdun diye:) ben şiirlerinden birine kurdele beklerken, yazarlığına kurdele aldın...ama ne yalan söyleyim oldukça akıcı, etkili ve başarılı bir anlatımdı...konu da oldukça duygusal ve hüzünle işlenmiş...devamını da sabırsızlıkla bekleyeceğim...yazı da yazarımız da hak ettiği yerde...tebrikler, selamlar olsun...daha nice başarılarına inşallah...sevgimle, saygımla...
Gerçekten çok güzel bir hikaye.
Zevkle okudum.
Devamının da çok etkili olacağını zannediyorum.
Anlatım da süperdi.
Aldı götürdü cümleler,
son noktada ancak kendimize gelebildik...
Amma!...
Bu kadar güzel bir hikaye,
gelenek, görenek, inançlarımıza çok uygun olmayan bir sahne ile başlamamalıydı diye düşünüyorum.
Sadece bu kısmı güzel değildi.
İçimden bir ses,
yazar,
gelecek bölümlerdeki akışla,
bunu telafi edecektir diyor...