- 1078 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HALA HALA HE!!!
HALA HALA HÊÊ! KİME KİME?
Bugün bayram, neşe dolacak mı insan? Sizi bilmem ama ben eski bayramları anarak hüzünle karışık bir mutlulukla karşılıyorum şimdiki bayramları.
Bayram denince garip bir bir şekilde ironik bir duygu kaplar tüm benliğimi. Biraz mutlu biraz hüzünlü bir mazi canlanır gözümde. Kentimiz, mahallemiz, komşularımız, bayram yerimiz, göklere özgürce uçurduğumuz dolaplarımız, fırıncımız, terzimiz, berberimiz, natoramız, davulcumuz, çöpçümüz, kızdırıp düdüğünü öttürdüğümüz bekçi amcamız, toprak damlı, bazalt taşlı evlerimiz, dedelerimi ve annemi görmedim ama nenem, babam, dayılarım, yengelerim, teyzelerim, kuzenlerim ve tabi ki de sabahın ilk ışıklarıyla beraber sokağımızı dolduran ellerinde şeker torbaları, ceplerinde bayram harçlıkları, yüzlerinde kocaman gülücükleri, bayramlık giysileriyle ebru sanatının en canlı renklerine boyanmış bir tablo misali çocuklar ve her şey izlenesi bir film olur adeta...
Hazırlıklar tüm kentte haftalar öncesinden başlardı. Son iki günde ise doruğa ulaşırdı bu hazırlıklar tatlı bir telaş içinde. İlk hazırlık çocukları mutlu etme adına bayramlıklarla başlardı. Bayramlık giysilerimiz imkânlar dâhilinde haftalar öncesinden alınır bayram akşamı gece yatarken başucumuza koyup sabahlardık. Belki eski bayramların asıl manasıdır bu bayramlıklı tatlı rüyalarla dolu uykumuz...
Sabahleyin kalktığımızda öncelikle kınalı ellerimizi temizlerdik. Akşamdan sevincini yaşadığımız bayramlıklarımızı giyinip ayna karşısında kendimizi mutlu prenses ve prens gibi görmenin sevinciyle tıpkı havai fişek patlamaları gibi ışık saçardık renk cümbüşüyle evlerde, sokaklarda, bayram yerlerinde... Eğer ki dayanamayıp bayram öncesi giymişsek bayramlıklarımızı sokakta kopardı küçükçe bir kıyamet. "Bayram üstüne sıçtî, ilan g..üne qaçtî!"çığlıklarıyla kızgınca ve küskünce evin yolunu tutardık...
-Nene nene hele bax bu qıza, bahan deyî ki "Bayram üsütne sıçtî, ilan g..üne qaçtî!"
-Ê ox oldî sahan, bin kere söledim ki bayram gelmeden gêyme! Sen beni dinlemîsen ki! Têz gêt soy üstündekileri, gel bahan el at. Ben feriştah olam tek başıma bitiremem bu qeder işî. Allah’tan korx birezim.
-Tamam nene, tamam hadır gelîyem, sahan camlarî silîyem, ‘eyne gibi parlatacağam, bayramın şerefine.
-Ha bêle işte! Allah qızımî rexet êde, ikimiz barabar yapağın ki işimiz têz bîte ki hemama gidax.
-Hele o mutbağa baxisan birez, bilmîyem dayın o kablarî qalaya apardî, yoxsa yox?
-Dayî aparmadî Walla!. Ben gördüm, Nevzat çinine aldî, apardî. Dayî ona qatlıx alacax bilîsen?
-Kele Nevzat küçüktür. Canım çıxadî, ma Nevzat êdebilî o qablarî apara? Mala minê qatlığın kêfinden ağır mağır dememiş, aparmiş uşax. Allah bağışlîya çox aqıllîdır. Böyük adam olacax o. Ênqere’de mektep oxîyacağam dêyî, başka bî şê demî. Zatanî kim Ziya Gökalp Lise’sinî oxîmişsa yüksek mektebi de qazanî.
-He Walla, ben de liseye gidecağam. Soradan da Istanbol’da oxîyacağam. Hüsen Gül abêm gibim.
-Otır oturdığın yerde, bacaxların qıraram senin, sen örgetmen mektebini qazansan başından fazladır! Qızsan, kısa yoldan ekmegin elen al, sahan yeter. Mexset êlin oğlının eline baxmîyasan.
-Nene Allah senden razî ola, çox güzel düşinîsen. Bellidir ki mektep medrese görmiş birinin qızîsan.
-He oğul rehmetloğ babam Cabağçur’da subaydî. Orda öldî benden qardaşımî müfrezeden Diyarbekir’e getirdiler, eqrebalara teslim ettiler. Bê mırad oldux.
-Nene gene dertlerin teprendi ha. Neyse bayram ağzîdır, bıraxax bu qonîlarî, işimize baxax. İşte camlar da bitti, bax sildim, tertemiz ettim.
Bayram öncesi evlerde genel temizlik yapılır, bakır kaplar kalaya gönderilirdi. Sanki bir daha temizlik yapılmayacakmış gibi her şeyler kırklanırdı. Mevsimine göre halılar silkelenir, silinir, kilimler yıkanır, yün yataklar önceden silkelenir, kabartılır, yüzleri yıkanırdı. Camlar, tavan direkleri, kiler mehferleri silinir temizlenirdi. İki gün kala da evin hanımları hamama giderlerdi.
-Nene işte hemam torbasınî hazırlîyam, ne ne bıraxam içine?
-Ma niye bilmîsen, o boyda kalmîyasan. Senin tayların uşax baxîlar.
- Nene Allah’î sevîsen bırax bahan qızmağî nerdese Gulê bacî gelir şimdi.
- O dilin kopmîya senin, hêç sözün altında kalmîsan. Badîyeleri, kildanî, tasî, kilimî, kımıtlarımızî êyîcene yerleştir torbaya. Elin têz tut.
-Kolay gele Cemile bibî, işiz bitmedi? Dünegin ben gêttim hemama, dê sen göredin, et etin üstüne, tas tasın üstünedî. Helal gêttim, xeram geldim. Allah o b’ear qarîlarî ala belki. Bî tas su için birbirlerini yediler. Vax vax dêyesen belki bî daha yıxanmîyacaxlar.
-Yox komşî bizim hemam günümüzde o b’ear qarîlar yoxtır. Biz birbirimize saygî gösterîyıx. Töbe sesimiz çıxmaz bizim. Onar çekişende benim yüzümün eti yere gidî. Qarî dedığın birêzim hanım olır, ağır olır. Allah bizî êlelerinden uzax êde. Baba çıxa yüzlerine.
-Nene bize su böregi yapmîsan?
-Vuuuu nenen su böreginî hêç kimse yapamî Vala. Êle ince açî ki yüzen tutasan, o tarafî görîsen.
Nurlar içinde yatsın Cemile anneannemin açtığı su böreğinin lezzetine bir daha başka bir yerde rastlamadım. Nenem börek açarken ben de elinin önünde yardımcısıydım. Nenem yufkaları açar, yengem haşlar ben de süzgeç üstünde kurulardım. Uzun olaydı o günler, xer û bereket, qedir û kıymet, îzzet û îkram günleri, şükürlü günlerdi...
Sıra çörekteydi, o eşsiz lezzeti bugün ne kadar da uğraşsam yakalayamıyorum. Çörek hamuru geceden koca teştlerde mayalanırdı. Değirmenden gelen una mayana, mahlep, kara çörek otu karıştırılarak sarı yağla yoğrulurdu. Sabah ekşi hamurun odaya yayılan kokusuyla gözlerimizi açardık.
-Çapa çapa gêt Tümes dayîya sor hele xamurî ne zaman aparax fırına. Ben deyîyem ki gece yatmadan yoğurağ, sebeh têzden aparax, xelvet olır.
-Êyîcene yoğur, xamur çik çik edecağ elin dibinde, yoxsa çöreğin güzel olmaz. Gerek êlen de yapışmîya usulî odur. Üstünü çox örtme, sebeh tezden kaxax yapax.
-Nene bahan simit yapîsan? Nene nene ne olî ma ben de yapam.
-Ê ê tamam sen de bardaxla, çatalla, kaşoxla şekil ver ben de örük yapam.
-Tembahat êdesen koltuğa ata bizim çöregi, yoxsa içî xamur kalır ha!
-Vî êle söleme, Fırınçî Tümes’în üstüne fırıncîlığ heram ola. Onun çıxardığî ekmegi, çöregi bu memlekette kim yapî?
Bayram akşamlarının telaşı daha bir başkaydı. Erkekler bayram akşamı hamama giderlerdi. Bayramı temiz bedenle karşılamak adettendi. Hamamların önünde kuyruklar oluşurdu. O gece bütün hamamlar, terziler, berberler, fırınlar sabaha kadar açık olurdu. Esnaflar bayramları dört gözle beklerlerdi. Bayramlarda işler artar ve bahşişler verilirdi. Bayram bereketiyle gelirdi güzel Diyarbekir’imize. Evin hanımları o akşamı uykusuz geçirirlerdi. Sabaha kadar mutfakta bayram yemekleri yapılırdı. Bayram sabahı kahvaltıda yemek yenirdi. Bayramlaşmak için büyük bir hewşe girenler her evde sofraya oturur yemek yerlerdi. Mevsimine göre kuru fasulye pilav, meftune, dolma, tavuk ya da hindi dolması, zeytinyağlı dolma-sarma pişirilir, su böreği, baklava açılırdı. Sütlaç zerde ve hoşaf vazgeçilmeziydi eskiden bayramlarımızın.
Yaz olsun kış olsun bayram günlerinde neşe saçılırdı kentimize. Sabaha karşı mahalle davullarının sesiyle uyanırdık. Sonra atılan son topla sabah namazı ilan olur, ardından da ezan sesiyle birlikte sokaklar hareketlenirdi. Ermeni ve Süryani komşularımız her zaman olduğu gibi bayram sabahında da bizden önce kalkıp küçe kapılarının önünü süpürüp, taşları tek tek yıkamış olurlardı ki komşu Müslüman erkekleri sabah namazı için camiye giderlerken kirli sokaklardan geçmesinler diye... Ne kadar düşündürücü...
-Hadê Yallah deyin kalkın, Nevzat, Nebi, Remzi. Hanımlar siz de abtestinizi alın, namazınızı kılın, Kur’ân okuyun. Bayram sabahı yatmak iyi değildir.
Rahmetli Sıddık dayımın sesiyle uyanırdık bayram sabahları. Erkekler camiye, oradan da kabristana giderlerdi. Biz evin hanımları da namaz sonrası ya evde ya da kabristana giderek Kur’ân okurduk. Erkeklerin eve dönüşüyle bayramlaşama başlardı. Büyüklerimizin ellerini öper, harçlıklarımızı bir cebe, halkalı antep şekerlerini de diğer cebe indirirdik. Tüm ailenin sevgiyle etrafında toplandığı büyük sinilerde keyifle hazırlanan bayram yemeklerini büyük bir mutlulukla yerdik. Gelen her misafire zorla da olsa yemek yedirirdik. Bazen evde adım atacak yer kalmazdı. Otuz gün biz oruçluyken saygıdan dolayı önümüzde ağızlarına bir yudum su almayan gayrimüslim komşularımızın payını da unutmazdık. Eskiden evler küçüktü misafir çoktu, şimdi evler büyük misafir yok gibi...
Kahvaltı sonrası biz çocukları tutana aşk olsun. Ceplerimiz dolu dolu tutardık bayram yerinin yolunu. Bayram yeri mahşeri kalabalık, satıcılar bir yanda, salıncaklarda salınan çocukların şen kahkahaları bir yanda, davul sesi diğer yanda. Taxta dolaplar günler öncesi kurulmuş olurdu. Küçükler oturaxlî dolaplara biner dingilafistanda birbirlerini tartarlardı. Kimileri takla dolaplarda adrenalin peşinde, kimileri de çevrenin hayran bakışlarıyla yüksek salıncaklarda naralar atarak gökyüzüne doğru süzülürlerdi. Alçakta kalan salıncaktakine “Hala hala hêêê! Kime kimeeee? Karşıdaki dolaba heyyyyyy!” sevinç naraları eşliğinde, ipleri koparırcasına caka satarlardı.
Öğlenden sonra ise süslü faytonlara binip bayram şerefine getirilen filmleri izlemek üzere sinemaya giderdik. Şehirde üç yerde geniş alanlara bayram yeri kurulurdu. Bu alanlar belediye tarafından işletmecilere deman edilirdi. Anzele’de, Yenikapı’da ve Çeltik Fabrikası’nın olduğu yerde bayramlar büyük bir coşkuyla kutlanırdı. Mahşeri kalabalığa tanıklık ederdi bayram yerlerimiz. Her yaşta, yediden yetmişe bayram yeri katılımcıları olurdu. Çocuklar dolaplarda eğlenirken gençler ip cambazlarının olduğu yeri tercih ederlerdi. Çadır göstericileri çadırlarının önüne astıkları denizkızı ve boğa yılanı afişiyle herkesin ilgisini çekerdi. Cici bici, xoroz şekeri, şam şekeri, pamboxlî şeker, elmalî şeker yemek için bayramın gelmesini iple çekerdik. Seyyar satıcılar çifte bayram ederlerdi. Çatçatlar, patpatlar etrafa barut kokuları saçarak patlatılırken çocukların keyiflendiği gibi sesten rahatsız olup “Ula puşt seni yaxalamam ben! Kulağımî patlattın!” diye çocukları kovalayanlar da olurdu. Çiftkapı’da Ênzele’nin olduğu yerde kurulan bayram yerinde Salaxana’nın kapısının tam önünde büyükçe bir alan davul yeri olarak ayrılırdı. Bir gün öncesinden toprak zemin sulanır, temizlenir, bastırılarak seyircilerin oturması için tahta sandalyeler dizilirdi. Bayram sabahı burada davullar çalınır, yöre oyunlarını iyi oynayanlar gösteri yaparlardı. Mahallenin bıçkın delikanlıları, eli eline değmemiş ama gönül vermiş olduğu sevgilisine kendini beğendirmek için davul önünde tüm hünerlerini göstererek köçeklik yaparlardı. Gençlerden sonra Diyarbekirlilerin foxlorcî dedikleri halk oyunları alanında üzerlerine tanınmayan, halk oyunlarında donanımlı adeta uzman olan ekip oynamaya başladı mı izdiham yaşanırdı. Tüm mahalleli kadınlı erkekli izlemeye gelirlerdi. Geniş ağlı gabardin şalvar, mongol ipeğinden işlik, qırx dügme yelek giyer, şalvarın üstüne êcem işi Lahor ipeğinden ağabani kuşax bağlarlardı. Ayaklarında yürüdükçe gıcırdayan pociklî yumurta topıx qonduralarî ve oyuncuların olmazsa olmazı hem oynarken sallamak hem de ter silmek için ipek mendilleri görünecek şekilde ceplerinde olurdu. Kıyafetlerini tamamlayan aksesuarları gümüş veya altından saat kösteğiydi. Bu köstek yeleğin orta iliğinden geçirilerek yelek cebinde saate takılırdı. Bu ekibi davul yerini deman edenler rica minnet getirirlerdi. Her biri Diyarbekir bedenlerindeki burçlar gibi ihtişamlı, dayanıklı ve bir değer olan bu oyuncuların Diyarbekir’in kültürel tanıtımında çok büyük emekleri vardır. Ülke genelinde yapılan birçok yarışma ve festivallerde Diyarbekir’i gereği gibi temsil etmişlerdir. Birçoğu rahmetli olan bu değerlerin en ünlüleri; Küpeli Mıho, Baxçacî Şevki, Şahin Kardeş, Botî Reşit, Kömürcî Ziya, Musa İnal, Mehmecan Elhakan, Çerkez Boçkün, Abdurrahman Biter ve Enver Er’di. Bu ünlü ekipten Musa İnal’ın oğulları baba geleneğini halen sürdürmektedirler. Özellikle Halk Bilmcisi Abdurrezzak İnal folklorik araştırma ve çalışmalarını akademik düzeyde yaparak babasından aldığı bu kültür mirasını en iyi şekilde sahiplenmiştir.
Bayramlar bir başka keyifti eski Diyarbekirimizde. Bayram yerinde siyah bez üzerine tersten yazılı DİYARBEKİR HATIRASI fonunun önünde pozlar vererek çektirdiğimiz su fotoğrafları, birçoğumuzun albümlerinin sarı sayfaları arasında kıymetli bir cevahir gibi yerlerini korumaktadırlar tıpkı bugün buruk bir mutlulukla yâd ettiğimiz bayram estantaneleri gibi…
Mutlu bayramlar diliyor, haftaya başka bir küçede ya da hewşte buluşuncaya kadar şen ve esen kalın…
Birsen İnal [email protected]
YORUMLAR
Güne giden anlamlı bir yazıydı, yüreğinize sağlık sevgili dost...