- 750 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
POSTA KUTUMDAKİ O YABANCI KİMDİ? İkinci Bölüm
Beni test eden kişiye karşı öfke bilemeye başlamıştı sinir uçlarım.
Sabır katsayım ise minimal seviyelere inmişti. Ne demekti efendim! Hem de " beni tuzağa çekmek!" olur şey değildi!
O avcı, bende av mıydım ki?
Özellikle "yumuşak" diye sıfatlandırdığı kalbim de onu hiç affetmek istemiyordu.
“Güm… Güm… Güm…” diye yerinden çıkacakmış gibi çarpıyordu; öfkenin ayak sesleri gibiydi yüreğimin atışları…
Sürekli facebook’u açtığımda onun mesajı ile karşılaşmak gözlerimi yorduğu kadar ruhumu da cendereye alıyordu.
Üstelik başımı yastığa koyar koymaz uykuya teslim olamadığım gibi “Seni elde edeceğim… Eninde sonunda sen benim olacaksın…” sözleri gözlerimin diasında bant yayını yapmaktaydı.
Sanki bir ağaçkakan sürekli beynimi gagalıyordu.
Tekinsiz gecelerimde kafamda bir sürü sözcükleri evirdim çevirdim. Acaba hangisini yazsaydım?
Küstah mı?
Ukala mı?
Çılgın mı?
Densiz mi?
Dengesiz mi?
Ayarsız mı?
Hangi sözcük onu acıtırdı?
Ve "Ağaçkakan" sözcüğünü yazıp, onu facebook çöp kutusuna göndermeyi düşündüğüm anda yeni bir zarf ikonu yanıp sönmeye başlamıştı.
Zarfı açıp açmamakta çekinceliydim. Her mesajından sonra biraz daha şaşkınlık yaşıyor, biraz daha ruhum özgürlüğe hasret kalıyordu. İşte o anda “merak” duyguma teslim oluyor kararımı uygulayamıyordum.
Zarfı açmalı mıydım, yoksa açmamalı mıydım?
Belki ucundan şöyle ilk sözcükleri okuyup, onun “göründü” mesajını almamasını sağlardım. Bu düşünceyle ivecen parmaklarımın sabırsızlığına “dur” demek çok zordu ve genel zarfları tıkladım. Ancak dört sözcüğünü okuyabilmiştim. Okur okumaz, gözbebeklerim yerinden çıkacakmış gibi açılmıştı.
Hızla tıkladım “gecenin prensi” adlı kişinin zarfını.
Ah o da ne!
Tanrım olacak iş miydi şimdi!?
Facebook beni engelleyerek, küçük bir pencere ile ana sayfadan dışarı atmıştı.
Açılan o küçük pencerede şu yazılıydı:
“Facebook üyeliğinizin, yabancıların eline geçmemesi ve kaybolmaması için üyeliğinizi güncellememiz gerekiyor. Aşağıdaki seçeneklerden birini seçin lütfen.”
Haydaa!
Seçenekleri okumaya başladım:
1- Ehliyetinizin son beş rakamını yazın.
2- Resimlerdeki tanıdığınız kişilerin adlarını yazın.
Ehliyetimin numaralarını yazdığımda, “yanlış” diye beni yeniden başa atmaz mı?
Bu kez resimlerde şansımı denemeye başladım. Aşağı yukarı 5-6 facebook arkadaş listemdeki profil resimlerini tıklamaya başladım. Bu tam 15 dakikamı almıştı. Sabırla finale doğru ilerlediğim anda facebook üyeliğimi geçici dondurmuştu.
Kısacası dışarıdaydım.
Kapılar yüzüme kapanmıştı.
Sanal şaşkınlık bu olsa gerekti.
“Aman sende, bende bir daha facebook’a girmem olur biter… Aklımı firar edemem ya!” diye düşünüp günlük yaşantıma döndüm.
Balık oltamı alıp, Zeytinli çayında tatlı su kefali yakalamak için evden çıktım.
Gün İda’nın batısında kızıl eteklerini toplarken yaz mevsiminin tatlı esintisine kendimi bıraktım: Mavi Körfezin iyot kokusunu doyasıya ciğerlerime solumaya başladım.
Ama o da ne?
Belleğimin duvarlarını aşan o sanal adam, düşüverdi sanal raflardan gözlerimin önüne. Her sözcüğü tek tek gelivermez mi yine..!
“Neden direnmedin? Oysa posta kutuna baksaydın facebook sana 4-5 sayıdan oluşan bir kod numarası göndermişti. Onu yazıp, yeniden profilini güncelleyecektin. Sabırsız davranıp çıktın. Neden direnmedin Emine?”
Kulağımın içinde sivrisinek vızıltısı gibi sanal vızıldaması yok mu! Hadi gel de bu kafayla balık tut Emine!
Ufladım, pufladım, kendi kendime söylenip durdum…
Oltalarımı, yem takımlarımı, balık kovamı toparladım, çay kenarındaki kayalıklardan ayrıldım.
Eve geldiğimde eşim çoktan gelmişti. Yüzümdeki durgunluğu fark etmiş ki nedenini sordu. Ona “hiç” diyerek omuz silkip, akşam yemeğini hazırlama telaşım başladı.
Yemek sonrası kütüphanemden okumak istediğim kitaplar rafını göz gezdirdiğimde okuma iştahımın da kaçık olduğunu fark ettim. Uzaklaştım kitaplığımdan.
Koltuğa uzanıp biraz yemek sonrası şekerlememi yapayım istedim. Onu da başaramadım. Bir insanın aklı takılmışsa bir şeye, hele ki, çözmeye çalıştığı, merakını gideremediği bir konuysa vay babam vay! Uyku da kaçar, akıl da tutulurdu.
Laptopun başına oturduğumda saat oldukça ilerlemişti. Şiir denemelerimi yazdığım dosyayı açıp, demlenen şiirlerimi yeniden gözden geçirdim. Facebook sayfasını açmaya çalıştım, ama bir türlü başaramadım.
Usuma takılı olan giriş şifrelerinin bazılarını birkaç kez uyguladım. Yıllar önce üye olduğum eski posta adresimin şifresini anımsayamamıştım. Defalarca denedim, uğraştım, lakin her seferinde yüzümü buruşturuyordum.
Birkaç hafta sonra…
Günlerce deneyip de yorulduğum sayfamı kazanma çabalarım her seferinde başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bu arada edebiyat etkinliklerimiz nedeniyle şehir dışına çıkmıştım. Günlük yaşamın içinde bir süre unutmuş olduğum, ara verdiğim nete yeniden giriş yaptım.
İlk açtığım sayfa kendi edebiyat sitem olurdu; ardından da facebook sayfasına giriş yapardım. Bu kez de öyle olmuştu: Aa o da ne!.. Facebook profil sayfam sorunsuz açılmıştı. Hemen mesaj bölümüne koşturdu parmaklarım.
Ve sonunda “Gecenin Prensi’nin” mesajlarını bıraktığım yerden sırasıyla okumaya başladım.
“Biliyor musun Emine, sen benim diğer yarımsın. “
“Ve seni şimdi eskisinden de daha çok seviyorum.”
“ Şimdi istersen sil beni. Ama gönlünden, aklından ruhundan asla silmeyi başaramayacaksın!”
“Yeniden hoş geldin aramıza!”
Şoklanmıştım!
Bak senn!..Kendini beğenmiş şey!..Ukala adam, ne ol’cak! Diye söylendim. Sonra aceleyle “ Kimsiniz siz? Eğer bana kim olduğunuzu yazmazsanız, diğer yarım sandığınız hayaliniz sizi cehenneme göndermeye hazır…” diye yazıp arkama yaslandım. Bakalım ne yanıt gelecekti?
Merak duygum tavan yapmıştı…Onun kim olduğunu mutlak öğrenmeliydim.
*
DEVAM EDECEK
Emine pişiren
YORUMLAR
Değişik bir yazı.
Biraz kafa karıştırıcı ama.
Evli barklı insanlara, bu tür mesajlar yazanları hiç anlayamıyorum.
Belki de, karşısındakinin evli flan olduğunu bilmiyordur...
Hatta ve hatta, bu durumun onun neslinde hiç bir önemi yoktur.
Bu sanal alemi anlayamıyorum zaten ben.
Bu facebook denen meretten de nefret ediyorum.
İçinde her türlü rezillik var.
Faydalı yanı,
sadece her gece eşimle görüşmemi sağlaması..
Ne demeli?
Yazarın anlatımı süperdi...
Çok akıcıydı...
Umarım hikaye, güzel bir noktaya bağlanır...