- 1028 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Anlayabilmek Seni... (Hz. Muhammed (s.a.s.)
Bugün dünya geneline bakıldığı zaman ne yazık ki İslam dininin insanlara müjdelediği o saadet dolu hayat yok. Daha acı olansa doğu ve ortadoğu yani Müslüman ülkelerin çoğunlukta olduğu bölgelerde sefalet, cehalet, bitmeyen mezhep çatışmaları had safhada! Bakıyorsunuz öldüren tekbir, öldürdüğü şehadet getiriyor, Müslüman müslümanı katlediyor. Galiba bunun en büyük nedeni, bir yaşam rehberi olan Kur’an ve o rehberin dünyadaki canlı temsilcisi olan Hz Muhammed’(s.a.s)in gerçek manada anlaşılamaması…
Oysaki bakın islamın en büyük düşmanı olan cehalete karşı, Hz. Peygamber bundan yüzyıllar önce Suffe denilen bir nevi ilim okulunu kurmuş. Ayrıca Bedir savaşında ele geçirilen esirleri, okuma yazma bilmeyenlere bunu öğretmeleri karşığınsa salı vermiş. Oysa O’nun yüzyıllar önce başlattığı bu devrimlere ne yazık ki hak ettiği ivmeleri sanırım kazandıramamışız. Bugün Müslümanların kullandığı son model teknoloji ürünlerini yapanlar ne yazık ki müslümanlar değili. Galiba işi biraz kaderciliğe bırakmışız.
Bugüne kadar yeryüzüne Allah’ın emir ve yasaklarını bildirmek için birçok peygamber geldi elbette. Bunların bir kısmı sözlü tebliğle geldiği gibi kendilerine kitap verilenlerde oldu. Mesela Hz. Davut’a Zebur, Hz Musa’ya Tevrat ve Hz Muhammed(s.a.s.)e de Kainatın en büyük kitabı Kur’an… Fakat bugünlerde Kur’an yine var, ama O’nun indirildiği Hz Muhammed (s.a.s.) sanki dillerde sadece salavat olarak duruyor! O unutulunca, yaşamımızdaki rehberliği kaybolunca O yüce kitab hakkıyla anlaşılamaz oldu.
Galiba bugünlerde Hz. Peygamberin bundan asırlar önce endişelenerek “ümmetim 72 fırkaya ayrılacak ve yalnızca birisi cennete girecek” dediği gibi oldu. İçinde olduğumuz zamana bakınca, yazık ki Ümmeti gerçekten 72 fırkaya, hatta belki de daha fazlaya ayrılıyor. Bizlere en güzel şekliyle miras bıraktığı İslam dinini kendi çıkarlarımıza göre yorumluyoruz sanırım. Bu kadar zıt fırkanın varlığı buna işaret ediyor. Kimimiz O’nun şemali kısmını alıp, ilmi yanına kör kalıyoruz. Kimimiz siyasi yanını alıp, ahlaki ve vicdani kısmını görmezden geliyoruz. Vahim olansa Hz.Peygamberin her bir sıfatını alan topluluk diğer toplulukların sahip çıktığı sıfatların varlığını görmezden geliyor.
Oysa ne kadar da haksızlık Kainatın sevgilisini sadece bir sıfatla temsil etmeye kalkmak. Halbu ki O bütün güzel sıfatların toplandığı bir insanlık abidesiydi. O üslupta edebi öğreten, O adaplar halkasının en güzel uygulayıcısıydı. O Kur’anın dünyadaki tercümesiydi ve bu tercümenin meali de insanlar için ebedi saadetti.
Bugün gözyaşları içinde kutsal topraklara gidip hac ve umre görevini yapan Müslümanlar oradan mana heybelerini yazık ki tam anlamıyla dolduramadan geliyorlar. Çünkü bir çoğu orada kah gözyaşıyla kah kanla yazılan, kah emsalsiz manevi vuslatlara sahne olan tarihi bilmediklerinden gördükleri mekan ve objelerin tam duygusuna varamıyorlar hislenemiyorlar. Mesela(bu vereceğim iki örnekte yaşanmıştır.)
Hz. İbrahim Peygamberin karısı Hacer’in küçük bebeğini hayatta tutabilmek için Safa ve Merve tepeleri arasında çaresizlikle defalarca oradan oraya koşuşturduğunu bilselerdi, hanımlar bugün bu iki tepe arasında say yaparken üzerlerindeki kıyafetleri nereden aldıklarının sohbetini yapmazlardı. Yada umreye giden bir gazeteci arkadaşımın beni şaşkınlık içerisinde Mekke’den arayıp “ Abi, Hz.Muhammed (s.a.s.)in mezarı Kabe’de değilmiş ki!” demesi gibi.
İnsan, annesini, oğlunu yani sürekli beraber olduğu kişiyi kalbinin ve ruhunun derinliklerine kadar sever. Çünkü her an onunladır. O sevdiği, dünyanın öbür ucunda olsa ona kavuşmak için çırpınır durur. İşte bu yüzden Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)yı sevmek için önce O’nu gerek ilmi gerek kalbi olarak iyi tanıyıp hissetmek gerek. İnsan tanımadığını nasıl sevebilir ki? İnsan ancak O’nu tanıdıktan sonra görür Yüce Yaratıcının büyüklüğünü… O’nunla deşifre eder Kur’anın hikmetlerini ve O’nunla görür Kainattaki yazılı olmayan nizamı…
Ve işte O’nu layıkıyla tanıyınca değerleri değişir insanın, değerleri değiştikçe değerlendirme kriterleri de değişir. Tanıyınca O değeri bir anda değersizleşir dünyevi alemdeki bir çok değer verdiğiniz insanlar, neredeyse ilahlaştırılan starlar… O’nu tanıdıkça bir zaman sonra O’nun sıfatlarına yaklaşırsınız. Arzuladıkça da O’nun bu hallerini O’nunlaşırsınız. Yavaş yavaş bir değişim başlar dünya ve mana aleminizde. Hani bu öyle bir değişimdir ki değişimin sonunda kendinizi, İlahinin vaad ettiği sonsuz mutluluğun ve huzurun içinde bulursunuz…
Mustafa Sakarya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.