- 1352 Okunma
- 24 Yorum
- 2 Beğeni
Bir Kara Gece Bir Küçük Can...7 (Son)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bu güzel tablo, babam, kardeşlerim ve tüm akrabalarımın katılması ile iyice renklendi, zenginleşti. Sarmaş dolaş, öpüşme koklaşmaların hemen ardından sorgu sual başladı.
-Amcan nerede? Sağ değil mi? Diye sordu telaşla babam.
-Sağ!..Hastaneye bir bebek getirdi, içeride şimdi. Sapa sağlam her zamanki gibi, merak etmeyin.
-Neredeydiniz? Meraktan öldürdünüz bizi...Diye söze karıştı, ağlamaktan bitap düşen yengem.
-Köy yolunda yağmura yakalandık dün. Köprüler yıkılınca da, mahsur kaldık, gelemedik. Sabahtan beri yollardayız. Yayan geldik tüm yolu.
Annem, babam, kardeşlerim, amcamın eşi, çocukları, diğer tüm akrabalar... Neredeyse yirmi dört saati bulan bu azap verici zaman diliminin nihayetinde, kaderin gizemli ufuklarından kopup gelen bir mutluluk rüzgarının kucağında, inanılmaz bir sevinç atmosferini solumaktaydılar. Annemin, yengemin ve duygusallığımı aldığım sevgili babacığımın, bu kez sevinçten dökülüyordu göz yaşları.
Bir müddet sonra, hastanenin kapısından yorgun argın, sallana silkelene çıkan amcamı gördüklerinde, sevinçleri bir kat daha arttı. Koştular, sevinçle boynuna sarıldılar hepsi teker teker.
-Sizi öldü zannettik. Dedi babam amcama.
-Dur bakalım!...Daha çok gencim, Allah’ın izni ile, daha çok yaşanacak senelerim var...Diye karşılık verdi amcam. Bizde bir kayıp, hasar var mı? Diye sordu ardından merakla.
-Herhangi bir ölü, yaralı, ya da zarar ziyan yok bizde. Ama, tanıdıklarımızdan ölenler var maalesef.
Babam, selde hayatını kaybedenleri, yaralananları, kayıp olanları tek tek anlattı amcama, ilçenin durumu hakkında bilgi verdi. O gece, tanıdığımız bir çok insan öldü ilçemizde, bir çoğu da evsiz kaldı. Bizim ve amcamların evi, kartal yuvasını andıran bir kayanın üzerine kuruludur.Anacığım, hep içinde bir korkuyla büyütmüştür bizleri bu dik arazide. Düşerek, bir yerlerimizi kıracağımızdan, sakat kalacağımızdan korkmuştur daima. Ama, ne hikmettir bilinmez, hiç birimiz düşmedik, yuvarlanmadık, bir yerimizi kırmadık. Tam aksine, son derece sağlıklı insanlar olarak yetiştik. Evlerimizin, böyle yüksekçe bir yerde kurulu olması, bu felaketten, zarar görmeden kurtulmamızı sağlamıştı.
Bebeği hastaneye yatırdılar. Bir müddet kontrol altında tutulması gerektiğini, bu zamanın bir iki haftayı bulabileceğini, durumunun oldukça ciddi olduğunu söyledi doktorlar. Annesi, mecburen bebeği ile kaldı orada. İlçede tanıdıkları olmadığı için de, dedeyi biz misafir ettik evimizde. Annem, onları yalnız bırakmadı. İstisnasız her gün uğradı hastaneye, ihtiyaçlarını karşıladı. Bebeğin, günden güne iyileştiği haberini getirdi bizlere. Hepimiz çok sevindik.
O kara gecede, bölge itibari ile 46 kişi hayatını kaybetti. Bu ölümlerin yarısına yakın bölümü, hikayemizin geçtiği söğütlü deresinin yatağına ve denize döküldüğü deltası civarına yapılan evlerin yıkılması sonucu gerçekleşti. Oldukça fazla sayıda köy, bu felaketten etkilendi. Yedi köprü tamamen, dört köprü kısmen yıkıldı. Kara yoları tahrip oldu, telefon ve elektrik sistemleri hasar gördü. Tarlaları sel aldı götürdü, iş yerlerine, evlere çamurlar doldu. Denizin yüzeyi, tamamen selin getirdiği ağaçlarla kaplandı. Ulaşım, denizden balıkçı motorları ile sağlandı.
Doktorların söyledikleri gibi, on gün kadar sonra bebek, evine gönderilecek kadar iyileşti ve taburcu edildi. Bebeğe, annesine ve iyice alıştığımız dedesine veda ettik, köylerine uğurladık.
Aradan tam yirmi üç yıl geçti...
Amasya’nın Gümüşhacıköy ilçesi yakınlarında, oldukça keskin virajlı D100 devlet kara yolundayım. Taze yapraklarının, usuldan usula esmekte olan seher yelinin kucağında,nazlı nazlı kendince oynaştığı kavak ağaçlarının, yeni doğan güneşin ışıklarını hapseden uzunca gölgeleri, ilginç görüntüler sergilemekte uykusuz gözlerime. Sağımda solumda gözlemlediğim köy evlerine ve bir yerleşim bölgesinden geçtiğime aldırmadan, küçük ama oldukça güçlü arabamla, olması gerekenin çok üzerinde bir hızla yol alıyorum.
Tam köy çıkışında, karşı yoldan gelmekte olan bir trafik polisi aracı, ani bir fren yaparak duruyor. İçinden fırlayan bir polis, sağdan soldan gelen araçlara çok aldırmadan, benim aracıma yöneliyor, el kol işaretleri ile durmam gerektiğini anlatıyor. Yavaşlıyorum, müsait bir yerde duruyorum.
Nisan ayının ilk günleri. Çiçekler açmış, doğa kış uykusundan çoktan uyanmış. Havalar nispeten ısınmış ama, hala sabah serinliği kendini hissettiriyor Anadolu’nun bu güzel bölgesinde. Sol ayağımda, depremden kalma bir hatıra var. Arada bir kendini gösteriyor, rahat yürümemi, ayakkabı giymemi engelliyor. Bu nedenle ayağımda sandalet var, soğuktan üşümelerdeyim. Debriyaj pedalına da basarken zorlanıyorum ama, her ne hal olursa olsun, bu yolculuğu bitirmek zorundayım.
-Günaydın!... Diyor polis memuru nezaketle. Meskun mahalde, hız sınırını aşmışsınız. Ehliyet ve ruhsatınızı verir misiniz?
-Farkındayım...Diyorum,suçunu bilen ve kabullenmeye hazır olan olgun bir insan tavrıyla...
Ehliyetimi uzatıyorum. Bakınıyorum, aracın ruhsatı her zamanki yerinde yok. Hem küfürler ediyorum kendi kendime, hem de torpido gözünü tekrar tekrar kontrol ediyorum... Yok!...Yok!... Bizim ruhsat, yer yarılmış, içine girmiş sanki.
-Kusura bakma memur bey. Bir cenazem var. Acele ve telaşla yola çıktım geceni ilerleyen saatlerinde. Sanırım ruhsatı evde unutmuşum. Neyse cezam razıyım artık.
Üzüntüden perişan halimi gören polis memuru;
-Tamam, ruhsat kalsın ama, radara girdiniz, hız cezasını ödemelisiniz.Diyor... Başınız sağ olsun diyerek de taziyelerini bildiriyor.
Ceza makbuzunu alıyorum, nasılsa karşılığını ödedim diye düşünerek, Samsun istikametine doğru, süratle ilerlemeye devam ediyorum. Amasya kavşağında beni beklemekte olan kardeşimi de alıyor, onun usta şoförlüğü sayesinde, saat 14.30 sularında memleketimize varıyoruz.
Cenaze, öğlen namazını müteakiben kaldırılmış. Sevgili amcamıza yapacağımız son göreve yetişememenin üzüntüsü ile, mahallenin dik yokuşunu tırmanmaya başlıyoruz. Amcamın evine vardığımızda, babam, diğer amcam ve akrabaları, onun, hasta iken yattığı odada otururken buluyoruz. Kucaklaşıyoruz... Gözlerimiz doluyor... Çok sevdiğim amcamın cenazesine yetişememenin üzüntüsü ile doluyum...
-Neden erken haber vermediniz?
-Gece son nefesini verdi. Sizi hemen aradık... Diye karşılık veriyor amcamın büyük oğlu.
Bir müddet öylece, üzgün üzgün sohbet ediyoruz, sevgili amcamı anıyoruz, onunla yaşadığımız güzel hatıraları dile getiriyoruz her birimiz.
Bir ara dikkatimi, odada bulunan ve benim tanımadığım bir çift çekiyor. Yirmi yirmi beş yaşlarında, genç bir adam...Yanında genç bir bayan. Muhtemelen eşi... Kucaklarında, bir yaşlarında bir bebek...İlk geldiğimizde, baş sağlığı dilediklerini hatırlıyorum. Daha sonra hiç söze karışmadılar, sukut içinde bizim konuşmalarımıza kulak verdiler. İşin enteresan tarafı, geldiğim andan beri, adamın bakışlarını hiç üzerimden almayışı. Devamlı beni süzmekte...Zaten moralim yerlerde sürünmekte, cenazeye yetişememişim, üzülüyorum... Bozuluyorum adama ....Dilimin de kemiği yoktur ya, yapıştırıyorum sözü;
-Af edersiniz!...Sizleri tanıyamadım ben, kimlerdensiniz? Diye soruyorum, biraz sitemkar bir sesle.
Bu sözüm üzerine adam, bir cenaze evinde olduğunun bilinci ile, dudaklarına yerleştirdiği belli belirsiz bir mahcup tebessüm eşliğinde, oturduğu yerden yavaşça kalktı, yanıma yaklaştı, ellerimi tutarak, gözlerimin içine baktı.
Bakışlarını tanımıştım...
Yirmi üç yıl önce, bir felaket gecesinin arifesinde, doğanın öfkesini yenmeye çalıştığımız bir köy yolunda, tam öldü diye korkulara düştüğüm bir anda, sevimli bakışlarını yüreğimin derinlerine kazıyan küçük ve hasta bebekti o.
-Ben, senin küçük kardeşinim...Dedi...
O da, minicik bir bebek iken, belki de kendisini ölümden kurtaran insana, son vazifesini yapmaya gelmişti...(Bitti.)
(Sevgili amcamın anısına...)
Not: Fotoğrafta görülen park alanı, o sel felaketinde oluşan molozların, denize doldurulması ile elde edinilmiştir.
Bir tutam hayat-10.10.2013-Sumqayıt-Azerbaycan
YORUMLAR
Amerika'nın tüm Dünya'yı kasırga gibi bombalayan kültürünün en önemli kalemi sinemadır herhalde. Yaşadığımın, yaşayacağımdan daha çok olduğu şu günlerimde, popüler sinemanın pastadan en çok pay aldığı bu inanılmaz dünyada, büyünün anlatımdan çok aksiyon ve görsellikten kaynaklandığını bilip, çok da yakınında olmadığım bir kovboyun hayatına hüzünlenmeyi çoktan terkeden yüreğim, yaşamın sıradanlığından, anlatımın naifliğiyle beslenen bağımsız sinemaya hala hüzünlenir. Çünkü orada her şey gerçek, her şey bu gerçeğin sıradanlığının ustaca anlatımıyla örülmüştür. Kaleme aldığınız bu gerçek felaket, kendi gerçeğinden beslenirken duyguları sömürmeden, sömürmek için hiç bir sahte numaraya tenezzül etmeden, yalın ama beslendiği coğrafyanın hüznüyle olağandışı bir öyküye dönüşüp kaleminizin gerçek sahibi yüreğinizden yüreklerimize kederle yüklü bir hüzün taşımış. "Bir kara gece, bir küçük can" öykünüzün son sayfasına tesadüfen denk gelmiş bu yorumum, birbiri ardına yüreğimi bombalayan naif, naif olduğu kadar yaşamınızdan süzülüp gelen özenli kurguları, duyguyla yüklü kelime seçimleri, kıvrak, estetik dolu dans eden cümlelerle kotardığınız tüm öykülerinizedir. Memnuniyetle, yaratacağınız güzellikleri sunacağınız öykülerinizde sizi izlemeye devam edeceğim.
Elde olmayan felaketler yaşanınca insani duygular, yardımlaşma girer devreye....
Ne mutluki iyilik taşıyan yürekler var ve her daim olucak...
Acı, hüzün, sevinç, iyilik, insani duygular, aile bağları, vefa ile dolu bir yazı okudum...
Duygulu, dolu, dolu, anlamlı bir yazı okudum...
Iyi ki okudum...
Yüreğinize sağlık Bİr tutam hayat...
Saygılar...
Tebrik ederim...
Iyi bayramlar...
Neslihan Çetinkayalı tarafından 10/14/2013 1:55:46 AM zamanında düzenlenmiştir.
Merhaba, yazınızın her bölümüne yorum bırakmamış olsam bile çoğunluğunu okudum.
Ve yazmak için içinde büyük bir coşku olan kalem erbabını az çok tanıdım. Yazmak için illa ki iyi yazar olmak gerekmiyor. Edebiyatta samimiyet olduğu sürece o yazı okunur. Bu yazı gibi...
Nice süslü püslü cümlelerle yazılmış yazıları okuyamayıp yarım bıraktığım olmuştur.
Öykü, yazarın hayatından bir kesittir, hem de ömrü boyunca hiç unutamadığı, onda derin izler bırakan bir öykü. Ben bu öyküyü sevdim, tabii öyküyü sevmemin başlıca nedeni; yazarın akıcı kalemi, olay yerini bir ressamın fırçasından çıkmışcasına güzel anlatımıydı.
Yazarımız, haklı olarak sitem de bulunuyor; burası bir edebiyat sitesi ve çok iyi yazan arkadaşlarımız var. Onlardan öğreneceğimiz çok şeyler var tabii ama yol gösterme lütfunda bulundukları sürece.
Bu yazarın bir de cümle kuruşunu seviyorum. Şöyle ki, uzun cümleler kuruyor. Şimdilerde uzun cümle kuran yok ya da kuranlar da vaz geçme çabasında. Ben kısa cümleleri sevmiyorum. Her elli metrede kırmızı ışıkta durmak gibi geliyor bana.
Necati Cumalı' nın bir romanını okumuştum. Abartmıyorum, bir cümle yarım sayfaya yakındı. Büyük üstatlarla kendimizi karşılaştırmıyorum ama onları örnek almaya çabalıyorum.
Ustaca yazılmış bir anı öyküydü ve bir vefa örneği idi, beğenerek okudum.
Sevgili yazar arkadaşım, çok iyi yazmayı öğrenmek için çırpındığını görmemek elde değil. Yazıda gözüme takılan; Gözyaşı bitişik yazılar. Siz ayrı yazmışsınız. Neden buraya yazdım? Yazıları okuyanlar kadar yorumları da okuyanlar var, ben de gözyaşının bitişik yazıldığını yorumları takip ederek öğrenmiştim :)
Yeni yazılarınızda buluşmak dileğimle, içtenlikle kutlarım.
İyi bayramlar
merhabalar, yedi bölümden oluşan yazınızın tamamını okuyamadım ne yazık ki...gerek vakitsizlik ve gerekse iş yoğunluğu buna engel teşkil etti...ama arada atlamış olduğum iki bölümü de muhakkak okuyacağım...4 serinin güne taşınması bence bu yazının okuyucuyla bütünleşmesi, verilen emeğin karşılığı ve anlatılanların da en az anlatım kadar değerli olmasındandı, hakkıydı yani...bu sebeple sizi ve yazdıklarınızı her bu sayfada gördüğümde mutlu oldum...iyi bir kalemsiniz ve yazmayı seviyorsunuz, yazarken de okuyucuyla bütünleşmeyi seviyorsunuz ki bu çok güzel bir şey...başarılarınız daim olsun diyor, içtenliğimle kutluyorum efendim...her daim saygımla...selamlar olsun...
çok güzel bir anının kaleme alınışı..hayat böyle bir şey ..badirelerle geçiyor bazende şansızlık gelince hep üstüste geliyor ve hayat bir sınav...geçmiş olsun ayağınız için...
iyilikller bir gün bir yerde nemli gözlerden minnettarlıkla sana akıyor abi...ya ilahi makamdaki yeriniz..merhametli kişi Allaha en yakın kişidir..çünkü merhamet Allahındır..
kaleminiz daim olsun ..teşekkürler böylesi bir yazıya
Yedi bölümden oluşan bu hikayemizin dört bölümünü,
güne gelmeye layık gören değerli seçici kurul üyelerine teşekkür ediyorum.
Bu uzun hikayenin her bölümünü,
bıkmadan, sabırla takip eden,
güzel yorumları ile bizi daima yazmaya yönlendiren değerli kalemlere de çok teşekkür ediyorum.
Şunu da belirtmek istiyorum ki;
bu güzel defterin güzide sayfaları arasında, gerçekten çok değerli yazarlar, şairler gezinmekte,
çok da güzel eserler sergilemektedirler.
Kendilerini, büyük bir zevk ve hayranlıkla takip etiğimiz bir gerçektir.
Ama,
tüm bu edebiyat duayenlerinin,
seçici kurulun bu denli ilgi gösterdiği bir çalışmaya,
çokça uzak kalmaları, bir tutam dahi ilgi göstermemiş olmaları,
gerçekten şaşkınlığımıza neden olmuştur.
Yazı yazmak için, muhakkak edebiyatçı olmak mı gerekiyor?
Yüreklerinin sesini,
olanca samimiyetleri ile yazıya dökmeye çalışan insanlara,
söz konusu kişilerin, anlayışla yaklaşmaları, desteklemeleri,
hatta ve hatta yardımcı, yol gösterici olmaları gerekmez miydi?
Bu konuda,
bizlerden yardımını esirgemeyen dostlarımıza bir kez daha teşekkür ediyorum.
Bir tutam hayat tarafından 10/12/2013 6:01:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili kardeşimiz, Bir tutam hayatın binbir türlü yönü ele aldığı bu uzun görünümlü ancak kısa olan yazıda, uzun yıllardaki vefayı cefayı, hasreti, kederi, sevinci, inancı, yaşama verdiği değeri, insana bakış açısında sarıp sakladığı anıyı bizlere hikâyeden öte yaşamın öteki yüzünü de resmederek bu denli yansıtışına hayran kaldım.
Enteresan olan konuşmalar ve cevabi yanıtlardaki doğal diyalogların mükkemel yansıması da farkedilr boyuttadır. Okuyucusyla anlaşılır nitelik ve nicelikteki ifade ve gözlemlemelerin mecazi ve dramatik yönlerin olayın kahramanlarındaki sıralı yansımalarda da sıralanışındaki yerli yerindelikle hiç bıkmadan usanmadan bir kitap yansımadı hissedilir boyuttaydı.
Üzücü ve bir o kadarda düşündürücü aile bağlarının ve insan ilişkilerinin onca çarpık görünümlerden uzak ve hala saf ve sade kalabilme özelliğine sarılarak anlatışıda harikuladeydi. tebrik ediyor kalemindeki mürekkebinin yüreğiyle yazılı nice harıa, anı, öykü ve masallarla okuyucularıyla hep varolmasını diliyorum.
İyiki varsınız Bir tutam hayatta binbir umudu seslenişiyle. Sevgi ve Saygılarımla
yorulduk yolculuk boyu
acıktık bazen mısır ekmeği kokusunda
azgın sel sularına kapıldık
havasını teneffüs ettik karadenizin
çaresizliğin kucagına düştük
ateşlendik
hüzünlendik
ağladık kimi zaman da
ama bilemedik sonuca sevin sek mi ağlasak mı
ve insan olmanın
yüceliğini okuduk öyküden...
ve ustaya
hep burda ol
ve hep hayatı anlat bize
bildiğin şekliyle...
sevgim saygım sonsuz usta
Hüzünlenerek okudum öyküyü, Karadeniz kıyılarında gezinerek. o yükseklerde olan içinde güzel bir ailenin
yaşadığı o eve girerek.
İnsanın amcasını düşünerek böylesine onu anmak ne kadar güzel. benim böyle bir amcam olmadı.
Onu hep biraz tutuk olan diliyle hızlı hızlı konuşurken gördüm. Yalnız kendisini rahmetle anacağım bir
armağan vermişti bana. Kur'anı Kerim. Türkçe açıklamalı. Allah amcanıza rahmet etsin..
tebrikler,
o küçük çocuğun amcanızı son yolculuğunda yanında olması çok güzel. Duygulandım..
selâm ve saygılar..
Gözlerim minik bebeğin sağlığıyla ilgili satırları aradı önce telaşla..
İyi haberi aldım fakat sevincini yaşayamadan, amcanızı kaybettiğimiz satırlar düştü beyaz sayfaya..
Ölüm, davetsiz misafir ne zaman geleceği belli değil ama bu hikayede hele amca için hiç beklemiyordum..
Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın..
Bir garip oldum yine, hüzünlendim, toz falan kaçmadı gözüme de bildiğiniz ağladım okurken..
Yıllar sonra o minik bebek, minnettarlığının ifadesi olarak yanınızda bulunmuş..
" Vefa " duygusunun ölmediğini göstermiş ya, tesellim o oldu..
Amcanız bu alemden giderken arkasında güzel bir eser bırakmış, ne mutlu!
Ve siz, bu satırlarla buraya bizi toplamayı başaran değerli kalemin sahibi..
Güzel anlatımınızla, bir sonraki bölümü merakla beklettiniz her seferinde..
Yüreğim geniştir demiştiniz ya, bir yorumunuzda hani?
O geniş yüreğinizden kaleminizin ucuna dökülenler hiç eksilmesin diliyorum..
Belki haddim değil, şair de değilim yazar da..
İçimden geçenleri, aklıma esenleri öylesine karalayan biriyim çünkü ben..
Sizi can-ı gönülden kutluyorum demek istedim, sürç-i lisan ettimse affola..
Mutlu kalın bir tutam hayat, saygılar..