Zaman ve Biz
Makinelerin aralıksız motonluğu kadar tek düze bir hayatın içinde bir rulman kimi zaman görevimiz, kimi zamansa bir vida yalnızca makinenin içini göstermesin diye takılan kapağı tutan. Sefalet sütninesi ana kucağındaki günahsız bebeklerin. Zaman kayıp giderken ellerimizden; hafızalarda, ağlamaklı bir ses tonunun hâkim olduğu, kederli ve alkolik arkadaş sohbetleri, ruhumuzda onarılmaz yaralar, ayrılıklar ve ihanetler, üstüne bir de onların çocuğu gözyaşları kalırken; üzerinde durulmadan uçup gidiyor en mutlu olduğumuz anlar. Zaman mutluluğumuza inat daha bir çabuk akıyor mutlu yaşamlarda. En uzun yaşayan insanlar; hayatları boyunca dünyanın yalnız karanlık yüzünü görebilmiş doğuştan şanssız çilekeşler oluyorlar. Acılar durdurabiliyor yalnızca yelkovanları. Deyimleri değiştirmek gerekiyor yirmi birinci yüz yılda. Keçi inadı yerine zaman inadı demek daha uygun düşüyor. Öyle bir çaba gösteriyor ki zaman insanın kötülüğü, yaşlanması, çirkinleşmesi ve değerlerini kaybetmesi için; böyle bir çaba başka hiçbir şey için gösterilmemiştir diyebiliyoruz ancak.
İşte sevgilim seninle ben böyle bir zamanla mücadele ediyoruz gözlerimizi kapayıp. En az geçmişimiz kadar karanlık geleceğimize, birkaç gün ışığı dokunsun diye üstümüzü başımızı parçalamamız. Geçmişi yerleştirip aklımıza, gelecek için savaşırken unutuyoruz şimdileri. Gerektiği gibi olmuyor sevişmelerimiz. Hiç dönme geçmişine! Benzemez benim sarıp sarmalayışlarım, öpüşlerim, tenini okşayışlarım eski sevdalılarınınkilere. Geleceğe bakacak olursan her an artıyor içimdeki ateş. Şimdileri unutuyoruz. Büyük şehirlerin kalabalık sokakları nasıl saklıyorsa şehrin gerçek, ayrıntıda kalmış güzelliklerini; zamanda saklıyor onun gibi "şimdileri". Biliyorum yok pek güzelliği gözlerimin. Ne mavi gözlü çocuklar gibi uçsuz bucaksız denizleri hatırlatıyorlar, nede yeşil olanlar gibi bir bahar havası rahatlığı veriyorlar insana. Olmaz sevgilim hiç birini yapamaz gözlerim başkaları için. Bir sana gözükür o inanan ateşli gözlerimde ki derin hayaller. Bir sen anlarsın gözlerimin içindeki seni.
Zaman akıp gidiyor ne yapsak. Ne yapsak vazgeçmiyor inadından. Ant içmiş bizi öldürmeye.
En güzeli sevgilim bırakalım geçmişi, geleceği. Geçmişin üzerinde çok zaman geçti, geleceğe daha çok var. Gel benimle bu gece Londra’ya yağmur olup yağalım. Akıntılar sürükleyip bırakır bizi Manş Denizine. Dalgaların arasına karıştık mı bir bakmışsın Seine nehrindeyiz. Gözlerimizi yeni rüyalara açarız şarap kokulu Paris’in sokaklarında. Zamanın aldatıcılığını yenip göz kulak oluruz şimdilere. Gel sevgilim, elini ver bana; bak zaman akıp gidiyor..