- 657 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ANTİK ACILAR
Herşey yılların,gidenler gibi ardına bakmadan avuçlarımdan kayışıyla başladı...
Hep büyümek için topuklu ayakkabılar giyen yüreğimin yaşını inanın bende bilmiyorum.
Yaşadıklarım,yaşamak istemediklerim,yaşamak zorunda kaldıklarım.Ellerim varya bu ellerim anılar,acılar saklayan birer sandık.Gün ışığıyla naftalinliyorum acılarımı..Aslında kim olduğunun bi önemi kalmıyor yeni öyküler dinleyince herkesin bir öyküsü var sonuçta kimi hala Donkişot gibi yel değirmenleriyle savaşıyor,kimi kitap kapağı kaldırmadan kendi öyküsünü yazıyor bakışlarında.Hiçbirimiz ayakkabısını saray merdivenlerinde unutan Külkedisi kadar şanslı olamayabiliyoruz,evet hayat bazen üvey ana gibi geliyor üzerimize,sonra insanlar acıları ,mutlulukarı ...
Bir kadın tanıyorum,acıları onu sertleştirmiş iki tane elbisesi var sadece gündüzleri neşe ,,geceleri hüzün giyiniyor.Anladığım kadarıyla hayat ona hep kırmızı ışık yakmış,bu nedenle olsa gerek herşeyi geride bırakıp bir türlü karşıya geçemiyor.Köklerimiz alın yazımız gibi nereye savrulursak savrulalım geçmişe bakmadan dönüp gidemiyoruz.belki bu yazdıklarım koca bir karamsarlık doğuracak bir kadının lohusalığı gibi aşeriyor mutluluklara.Ama olmuyor işte hüzün yaşanılası bir idam ilmeği gibi sıkıştırıp duruyor boğazımızı.belkide şah damarımıza atılacak bir kağıt kesiği kadar acı verici unutmak istediklerimiz.Herkes birgün ortadan kaybolmak ister,adresi bilinmesin,üçüncü kattaki komşusu çalmasın kapısını ’hadi kahveye’diye .Yıllar tenimize işliyor yaşanmışlıklar,yıpranmış gülüşler ,solmuş bakışlar ,feri kaçmış cümleler herşey akıp gidiyor avuçlarımızdan acılarımız set vuruyor gamzelerimizdeki gülüşlere.Ve ben o kadını çok iyi tanıyorum içimden geçiyor gemiler gibi,karasına acı damlamış trenler gibi...Antik acılar gibi..