- 904 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YARIM KALAN ÖYKÜLER,
… G İ T M E…
Bir ses duydum, her zaman gelip geçtiğim sokakta yürürken genç bir delikanlının sesini duydum,
“ gitme, gitme ” diyordu sarışın, zayıf yüzlü genç adam,
Saçları beline kadar inen esmer uzun boylu kadın çömeldiği yerden doğruldu, elleri titriyordu, belli belirsiz bir şeyler mırıldandı, “ gitmek zorundayım, anla beni” dediğini duydum, sağa sola kaçamak bakışlarla baktı ve dönüp yüzünü esen rüzgâra yürüdü.
Giderken genç adamın yüreğindeki sevdayı da alıp gittiği belliydi, bir yıldız küstü gökyüzüne, bir dal kırıldı ağacından, figan düştü zamansız ayrılıkların kuytu köşelerine, kar yağdı genç adamın ruhuna, üşüdü.
Kadın, yüreğindeki bütün akasyalar solmuş, türküler suskun, çoban yıldızının gösterdiği yön yitik, yürüdü uzun süre, yanaklarından süzülen nar tanesi gözyaşları aktı toprağa, boynu bükük kaldı mutluluğun, kadın gitti.
Ben neresindeyim bu ayrılığın, sabah vakti, işe giderken “gitme” cümlesine takıldı yüreğim, bir yanım Züleyha, bir yanım Yusuf oldu, ayrılıklarda duyduğum hüzün ve acının bıraktığı an’dayım, kara saplı hançer oldu son kelime,
Gitme,
Giden neler hisseder, genelde kalanların bakış açısından bakarız, genelde terk edilen anlatır derdini, terk edilen ağıtlar yakar ayrılığa dair.
Kolaymıdır?. Gitmek.
Uzun boylu esmer kadın yürüdü, saçları rüzgârda savruluyordu, yanaklarından akan nar tanesi gibi gözyaşları toprağa düşüyor, ayakları çekmiyordu bedenini, halsiz, takatsiz kalana kadar yürüdü.
Tahta bir barakanın duvarına dayadı sırtını, öylece kaldı bir süre.
Sonra elbisesinin koluna sildi gözyaşlarını, saçını, başını toparladı, eski tahta kapıyı açtı, bir avluya açılıyordu kapı.
Küçük bir kız koşarak sarıldı kadının bacaklarına, pazen entarisine doladı ellerini, anne neredeydin, anne dedi.
Kadın sesindeki hüznünü, kederini belli etmeden havaya kaldırdı çocuğu, biraz geciktim kuzum dedi, sarıldı öptü yanaklarından.
Başını örten eşarp omuzlarına kaymıştı elçabukluğuyla toparladı ensesinde düğüm yaptı.
Kapının aralığından küçük bir ışık vuruyordu odanın içine, odada, kırık dökük bir masa, iki tahta sandalye bir köşede yer yatağı, üç beş kap kacak vardı.
Duvarların boyası yer yer dökülmüş, nemlenen köşe kenarları kararmıştı. Tavanda yanan lamba belli belirsiz bir ışık veriyordu odaya.
Köşedeki yer yatağında yaşlı bir adam yatıyordu.
Yatağında doğrulmaya çalıştı, yapamadı. Kadın koşarak yardım etti, bir bardak su içirdi.
Konuşmadılar, adam bir şey sormadı, kadına baktı uzun bir süre.
Kadın etrafı toparladı, çocuğu giydirdi.
Adama baktı, baba dedi, uzun zamandır aşını, ekmeğini yedim. Ben gidiyorum, hakkını helal et.
Adam’ın yüreği daraldı, odanın üzerine çöktüğünü sandı. Kadına ve çocuğa baktı bir süre, çocuğu el işaretiyle çağırdı, sarılıp kokladı, öptü yanaklarından.
Kadına döndü. Git kızım, hakkım helal olsun, sende helal et hakkını.
Kadın ve çocuk odadan çıktıklarında adam hıçkırıklarla ağlıyordu. Ama sesini kimse duymasın diye ateş gibi, kor gibi gömdü yüreğine, ağladı,
Gitme,
…………………
Tren istasyonu kalabalıktı, haftada iki kez uğrardı tren bu küçük istasyona.
Kasabanın kenarına kurulmuştu istasyon, bozkırın tozu toprağı arasında yitip giden bir beton binada, iki istasyon görevlisi vardı.
Yaşlı pala bıyıklı görevli yol verdi trene, çalınan düdük sesiyle irkildi kadın, neredeyim dercesine bakındı çevresine.
Oturduğu tahta koltukta kızına da yer açtı, elinde tuttuğu küçük valizi ayaklarının altına koymak istedi olmadı.
Karşısında oturan orta yaşlı adam kalkarak valizi aldı, yukarıda bulunan eşya koyma bölümüne koydu, kadınla göz göze geldiler, kadın göz ucuyla başını eğerek teşekkür etti.
Küçük kız uyumuştu tahta koltukta, adam dayanamadı, paltosunu çıkarıp örttü küçük kızın üzerine, saatlerce yol gittiler, konuşmadılar, kadın sürekli kaçırdı gözlerini adamdan.
Kompartımanın kapısı açıldı, trende bilet kontrolü yapılıyordu, önce adamın elindeki bileti aldı, köşesine çentik açıp geri verdi, sonra kadına baktı, kadında uzattı biletini, görevli bilete baktı, sonra çocuğu işaret ederek onun bileti nerde dedi, kadın tek bilet almıştı, “O çocuk” dedi.
Görevli anlamam hanım, ne çocuğu, kocaman kız, ona da bilet alacaktın, şimdi üç katı cezalı ödeyeceksin.
O ana kadar sessiz kalan adam görevli memurun kulağına bir şeyler söyledi, sonra da avucunun içindeki bir miktar parayı ceketinin cebine bıraktı.
Görevli memur bir şey olmamış, hiç konuşulmamış gibi çekip gitti.
Tren, tahtalara döşeli rayların üzerinden geçerken sallanıyor, dönemeçlerde kıvrıla kıvrıla yol alıyordu.
Küçük kız gözlerini açtığında karşısında duran adamın şefkatli bakışlarını gördü, gülümsedi.
Annesine sokuldu, kolunun altına koydu başını, adama uzun uzun baktı.
…
Gitme…
-----------------------------------------------------------
………… yarım kalan öyküler
…………. Engin KASAP/ İstanbul