- 2308 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Andımız Olmayınca...
Hani bazı günler vardır, bazı anlar ve kararlar… Eskilere götürür sizi, o günleri yeniden yaşarsınız. Aynı hislerle, aynı kalp atışlarıyla… İşte bu aralar çocukluğuma gidiyorum sıkça, özellikle de okul hayatına adım attığım ilk yıllara…
Okula başlamak benim için ilk etapta çok sıkıcıydı. Ablamla “öğretmencilik” oyunu oynarken beş yaşında söküvermiştim okumayı. Gölcük-İzmir arası mekik dokurken tatillerde, yolculuktan bunaldığım vakit tabelaları okurdum. Bacaksız halime bakıp okuduğumu gören teyzeler, amcalar uzunca bir “maşallah” çekerlerdi. Yolculuk derken bir de bulutları başka varlıklara benzetirken çok keyif alırdım. Bazen ejderha olurlardı, bazen bir çiçek, bir ağaç… Uyuyakalırdım hayal aleminin içinde, otobüsün sallaması eşliğinde… Çocukluk işte…
İlkokula başladığım sene sınıf öğretmenim çok çekmişti benden. Çünkü bütün çocuklar çizgi çiziyorlardı, bana salak saçma gelen bebek işi şeyler yapıyorlardı ama ben çok sıkılıyordum. Her gün elimde bir poşetle giriyordum sınıfa. Poşeti de annemden gizli koyuyordum çantama, görse izin vermezdi. Midem bulanıyor gibi davranıyordum, “ben çok hastayım, annemi arayın alsın beni” diye çığırıyordum incecik sesimle.Sonra öğretmenim çağırdı bir gün annemi. Bu çocuğu üçüncü sınıfa atlatalım, onlarla eş değer okuyor. Ne dersiniz?” diye sormuş. Annem de şaşırmış, eklemiş sonra . “Okuması tamam da hocam. Ablası hiç matematik öğretmedi Seda’ya. Hem ufacık tefecik, ezilir onların yanında. Yok yok bu hiç uygun bir karar değil bana göre. Merak etmeyin, zamanla alışır benim kızım…”
Ah abla ah! Ne var yani azıcık da çarpma, bölme, çıkarma gösterseydin… Bak senin yüzünden öğrencilik hayatım boyunca sözel derslerden dört dörtlük bir öğrenciyken sayısalda tekledim. Hep senin yüzünden, yirmi yaşında öğretmenlik hayatına başlayacaktım. On dokuzumda evlenecektim hem de üniversite tahsilimi bile yapıp…
Neyse hadi asma suratını, kızmadım sana. Hayata yeterince erken atıldığım kuşkusuz bir gerçek. Üniversiteyi bitirir bitirmez çalışma hayatına atıldığım, sonra hemen evlendiğim, evlenir evlenmez çocuğumun olduğu… Bundan daha erken bir yaşta kaldırması daha zor olurdu sanırım bunca üst üste gelen sorumluluğu. Sanırım sana teşekkür etmem bile gerekir…
İşte ben okula adapte oldum, arkadaşlarım da az çok okumayı ve yazmayı öğrendiler, o zaman gerçek anlamda okuldan zevk almaya başladım. Hatta çok güzel okuyanlar çıkmaya başladıkça hasetimden çatlıyordum, nasıl yani? Ben hem gazete bile okuyabiliyordum yaa… Her sabah okuldaki bütün sınıflar sıra olurdu bahçede. Çok hoşuma giderdi bu merasim benim. Hele ki büyük sınıflardaki ablalarım, ağabeylerim “ANDIMIZ” ı okurken, en gür sesimle, bağıra bağıra tekrar ederdim söylediklerini:
“Türküm, doğruyum, çalışkanım!
Ülküm, ( bizim zamanımızda böyleydi ,sonradan ilkem oldu)
Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir!
Ülküm yükselmek ileri gitmektir!
Ey büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime and içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun!
Ne mutlu Türküm diyene!"
Sonra iyi dersler dilerdi kürsüde gururla andımızı okuyan ablamız ya da ağabeyimiz ve sınıflarımıza girerdik. Atamızın açtığı yolda, gösterdiği hedefe doğru ilerlemek için, sözümüzü tutmak için, aydınlık bir geleceğe sahip olmak için…
Kafama koymuştum, andımızı okumak büyük sınıfların görevi olmamalıydı, ben de okumalıydım. Evde bağıra bağıra ezberledim andımızı, aynanın karşısına geçip hazır ol vaziyetinde okudum defalarca… Her seferinde aynı gurur vardı duruşumda, yüzümde ise Atama duyduğum hayranlığın yarattığı tebessüm… Sonra dikildim öğretmenimin karşısına:
“Öğretmenim, ben andımızı ezberledim. Zaten biliyordum ama artık hiçç şaşırmıyorum. Bir kere size okuyayım, nolur izin verin okulun önünde de okuyayım, lütfen!”
Öğretmenim şaşkındı ve mutlu… “Hadi oku bakalım. Ama tek yerinde şaşırırsan olmaz bak ona göre” dedikten sonra, kendimden emin adımlarla geçtim kara tahta önüne, avazım çıktığı kadar bağırarak, vurgular yaparak yine hazır ol vaziyetinde okudum andımızı… Arkadaşlarımda, öğretmenimde alkış kıyamet… Nasıl gururlandım anlatamam, sonra mırıldandım : “ Teşekkürler Atam, her şey için…”
İşte her sabah sıra olup, andımızı okumak bizim zamanımızda heyecandı, mutluluktu, onurdu! Çünkü varlığımızı Türk varlığına armağan ederken vatanımız için şehit olan askerlerimize minnet borcumuzu ödüyoruz adeta. Ne mutlu Türküm diyene derken bile Ne mutlu Türk olana diye katı kural koymayan, söylenenin aksine ırkçılıktan tamamen uzak, motive edici bu ritüelin çoğumuzun hafızasında kazılı olduğuna eminim.”Doğruyum, çalışkanım, küçüklerimi sevip büyüklerimi saymalıyım” demeye en çok ihtiyacımız olan bir zaman diliminde, değerlerimizin yavaş yavaş akıp gitmekte olduğunu gördüğümüz halde ses çıkarmayarak, seyirci kalarak hatta değerlerimizi kendi kendimize tüketerek hala daha gelişimden bahsediyoruz. Bilmiyoruz ki, değişim ve gelişim için öncelikle kendin olacaksın! Herkes bilecek bu ülkenin tarhini, Sarıkamış’ta can veren; Çanakkale’de destanlar yazan askerlerimizin olduğunu, kadın erkek demeden herkesin vatan uğruna cephelere akın ettiğini herkes bilecek ki bu ülkenin bağımsızlığına ket vurmak isteyenler amaçlarına ulaşamayacak…
Şimdi içim buruk, biraz kırgınlık hakim, biraz kızgınlık… Her sabah çocuklarımızı sıraya dizdikten sonra “Günaydın” diyip sınıflarına uğurluyoruz. Kuru kuru bir günaydın… Halbuki seneler önce benim yaşadığım heyecanı hissetmeye ihtiyacı olan ve o heyecandan mahrum kalınca üzülen birçok çocuğum olduğunun da farkındayım…
“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı” yazdırmasın diyen Mehmet Akif Ersoy’un ruhu şad olsun ancak böyle giderse korkarım elimizde bulunan İstiklal Marşı’ndan bile mahrum kalabiliriz, okullarımızdaki Atatürk büstümüzden, sınıflarımızdaki Atamızın resimlerinden, Gençliğe Hitabe’den… İçim yanıyor dostlarım, biz bari vatanımıza ve değerlerimize sahip çıkalım…
Seda YÜKLER
YORUMLAR
Hocanım yazınızı yeni gördüm. Hiç doğuda öğretmenlik yapmadınız herhalde. Yorum yapanların içinde kürt de yoktur muhtemelen ve ben de değilim. Ama doğuda çok uzun zaman bulundum. Her sabah minik kürt öğrencilerime "Türküm" dedirttim ve her seferinde kendimi sorguladım. Onlar da sizin gibi şevkle heyecanla söylüyorlardı söylediklerinin ne anlama geldiğini bilmeden. Ben ise vicdanen rahatsız oluyordum.
Bu ülkede azımsanamayacak kadar kürt yaşıyor. Beraber savaşıp, beraber kurduğumuz vatanımıza değil de kürtlerin "varlığını" Türklere armağan ettirmeye çalıştık. Kardeşim "kürt" işte onlar. Tarihte kökü kökeni varmıymış yokmuymuş bana ne. Bir insan ne olduğunu hissediyorsa o'dur. Yıllar yılı "ben kürdüm" diyenlere "hayır sen Türksün" dedik. Hem Türk olmazsan mutlu olamazsın, dedik.
"Bunda ne ayrımcılık var ki" gibi laflar ediliyor. Eğer kürtler bundan rahatsız ise demek ki bir ayrımcılık var. Ben bir Türk olarak kürt öğrencilerimin "Türküm" demesinden rahatsız oldum. Türklüğü andımızla yüceltemeyiz. Ülkenin ekonomik refah seviyesini yükseltirsen zaten bu ülkede yaşayan herkes dünya üzerinde Türküm diye gururla gezer. Yoksa hep böyle "sen kürtsün ben Türküm" çekişmeleriyle bir kısır döngü içinde yaşar gideriz.
Elbette derslere başlamadan önce bir başlangıç ritüeli yapılması hem hoş hem de motive edicidir. Tabi Bu üke vatandaşlarının hepsini kapsayıcı bir şekilde olmalı. Darbe dönemlerinin etkisiyle yazılmış şekilde değil.
Şu linkte bir kısa film var, tam da bahsettiğim şeyle ilgili. İzlemenizi öneririm. http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/150622/ali-ata-bak-kisa-film
Selamlar...
Kırk yıllık öğretmenim. Andımızın her Türk Çocuğu için ayrı bir değeri vardır.Neyini yanlış gördüler. Kimden korktular. bir çok sorularımız var aslında. Bir avuç teröriste nasıl boyun eğdik. Allahım sen Türkiyemizi koru. Türk düşmanlarını helak et.
Yalcin Temiz tarafından 10/10/2013 3:54:19 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yalcin Temiz tarafından 10/10/2013 3:55:12 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bugün(dün) okuduğum endeğerli eser... hem de çok değerli. Meğer, benden çok seveni varmış Andımızı... Beş yıl söz verdim; sözümdeyim... söz verip de dönenlere ne deyim?.
Millî İrâde hakkından gelsin... Milletimiz bir bütündür.
Eseriniz yanında ne ki: http://edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=121348
Minnet duygularımla; Millî Öğretmenim...
kadiryeter Kadir Yeter.
10 EKİM 2013- TRABZON.
................................
Ek bilgi:
"8 Ekim 2013 SALI
Resmî Gazete
Sayı : 28789
YÖNETMELİK
Millî Eğitim Bakanlığından:
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI İLKÖĞRETİM KURUMLARI YÖNETMELİĞİNDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK
MADDE 1 – 27/8/2003 tarihli ve 25212 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 12 nci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 2 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3 – Bu Yönetmelik hükümlerini Millî Eğitim Bakanı yürütür."
Kaynak: w.resmigazete.gov.tr/
09.10.2013