- 1738 Okunma
- 13 Yorum
- 1 Beğeni
Sen bana bin ben sana
Üniversite hayatımın son yılına geldim ama okula geldiğimiz ilk gün daha dün gibi aklımda.
Ne kargaşaydı o öyle…
Anneannemle beraber, elimizde bavullar, önce merkezdeki okula gidip kaydımızı yaptırmış, daha sonra da ilçedeki okuyacağım okuluma gelmiştik.
Okul, yeşillikler içerisinde şirin bir yerdi, çok beğenmiştim. Okulu beğenmekle hemen her şey hallolmuyor ne yazık ki. Bir de barınma meselesi vardı. İlçe kazan biz kepçe kalacak bir yurt aramıştık anneannemle birlikte.
Hangi yurda gitsek; anneannem burun kıvırıp beğenmiyordu. Tabii onu da anlıyordum, biricik torununu emin ellere teslim etmek, rahatını, huzurunu düşünmek istiyordu. Bu uğurda, deyim yerindeyse ayaklarına kara sular inmişti de en sonunda ayakkabılarını eline alıp önüne çıkan ilk dükkândan kendine bir terlik almıştı.
Neyse ki anneannem, sonunda bana uygun bir yurt bulmuştu da içi rahat olarak memlekete dönmüştü.
İlk yıl çok rahat etmiştim, yurtla okul arasında sadece elli metrelik bir mesafe vardı ve öğle yemeğimi bile yurtta yiyordum.
İkinci yıl, kaldığım yurt yeni bir bina daha yaptı ve öğrencilerini oraya nakletti. Eh, bu bina diğer binadan daha gösterişliydi ama biraz daha uzaktı okula. İdare etmiştik sene sonuna kadar. Olan benim öğle yemeklerime olmuştu.
Bu yıl son yılım ve bizim yurt bir yeni bina daha yaptı. Yaptı ama kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde. Ne servisimiz var ne de yoldan herhangi bir araç geçmiyor okula gitmek için.
Yoksa bana inanmadınız mı? İnanın, ben yirmi iki yaşında bir delikanlıyım ve benim adımlarımla tam tamına kırk beş dakika sürüyor yol. İlk günler çok yoruluyor çok da canım sıkılıyordu bu yolculukta. Yurt değiştirmeye kalksam, hâlâ bizim yurttan güzeli yok.
Şimdilerde sıkılmıyorum. Neden mi diye sorarsanız, anlatayım.
Ben, küçükken anneannem masal anlatırdı. Masallarının içinde bir de “Yol arkadaşı” vardı. O masal kısaca şöyleydi sanırım; “Bir gün bir adamın yolu yokuşa düşmüş. Bu zorlu yolu tek başına tıslaya tıslaya çıkıyormuş ki, az sonra yokuşu tırmanan bir başka adama yetişmiş ama rastladığı adam onun selamını bile almaktan gocunan yabani tipli biriymiş. Asmış yüzünü, yoluna devam etmiş. Diğer adam, inatla selamını yineleyip konuşmasını sürdürmüş olmasına rağmen aldığı cevaplar kısa ve doyumsuz oluyormuş. Sonunda adam dayanamamış; “Arkadaş, ne bu surat Allah aşkına? Sen bana bin, ben sana bineyim de şu yokuşu rahat çıkalım” demiş.
İkinci adam gayet sinirli “Ben kendimi zor götürürken bir de seni mi bindireceğim” deyip yine kestirip atmış.
İlk adamın pes etmeye hiç niyeti yokmuş.
“Ne binmesi arkadaşım? Ben onu mecaz anlamda dedim. Azıcık sen konuş, azıcık ben konuşayım da şu yokuşu nasıl çıktığımız anlaşılmasın dedim.”
Bu uzun yolda, yanımda sokak köpekleriyle birlikte gecenin dokuzunda yolculuk ederken bu masal geliverdi aklıma ama bu köpekler beni anlamıyor, ben de köpekleri. Peki, kime bineceğim şimdi? Pardon, kimle konuşacağım diyecektim.
Yol arkadaşım yoksa teknoloji ne güne duruyor. Cebimde daha dün aldığım yepyeni telefon var. İlk olarak annemi arıyorum. Sesi oldukça kalın geliyor.
“Hayırdır anne, hasta mısın?”
“Yok, evladım, iyiyim şükür. Biraz uzandıydım da ondandır” diyor annem. Uykulu uykulu benimle on dakika falan konuşuyor ama ne konuştuğunu o da pek anlamıyor. Anlaşılan uykusunu alamamış.
Telefonu kapatıp bu defa da anneannemi arıyorum. Tuhaftır ki, onun sesi de kalın geliyor. Tavuktan sülalesi mi var ne, o da uyuyor. Bense hasta olduklarını düşünüp üzülüyorum. Ama anneannem, annemden daha çabuk açılıyor ve ben yurda gelinceye kadar benimle sohbet ediyor. Hem de ne sohbet; bayramda yapacağı tatlıları, sabahları bana hazırlayacağı kahvaltıları ballandıra ballandıra öyle bir anlatıyor ki, o yolu nasıl bitirdiğimi inanın anlamadım bile.
Eh, benim yokuşta kimse olmasa da ben binecek birilerini buldum. Darısı diğer arkadaşlarımın başına…
Hepinize şimdiden iyi bayramlar. Ben bayramı dört gözle bekliyorum, ailemi çok özledim çok!
07.10.2013 /Emine UYSAL
YORUMLAR
Ne güzel.
Hepimiz öğrenci olduk.
Hepimiz geç saatlerde çıktık okullardan,
tenha, sevimsiz, biraz da korkutucu yollardan çok yürüdük yalnız başımıza.
Ne yazık ki,
bizim böyle anneannemiz olmadı.
hani yol arkadaşlığı yapacak flan.
O zamanlar,
cep telefonu da yoktu zaten.
Anneannemiz de,
köyün bilmem hangi saatinde,
kim bilir hangi işle meşguldü...
Neyse...
Lafı uzatmayalım şimdi...
Hoş bir muhabbetti...
Bilirim bu işleri...
Kızıma, hem üniversite hayatında, hem de iş hayatında çok yurt, ev tutmaya gitmişliğim vardır.
O günler geldi aklıma...
Biraz da,
gençliğe dönüverdim hani yazıyı okuyunca...
O güzel günleri hatırladım...
Çok hoş bir yazı idi.
Sizin çalışmalarınız hep güzel olur zaten.
ne güzel bir konu
ve pekiştire pekiştire
gözümüze sokulan
kıskanılası bir anneanne torun
muhabbeti.. mevla herkese nasip eylesin böyle
muhabetleri...
gönülden kutladım arkadaşım
her dem saygımdasınız..
not: anneanneyi düzgün yazdım mı diye
iki defa yazıdaki yazılımına baktığım
fark edilmemiştir umurım
Öncelikle annannesi ile birlikte üniversteye gidip yurt aramaları benide üniversteye başladığım ilk yıla götürdü.Bende annanneci bir insanım ve üniverstenin ilk günü kayıtlara birlikte gittiğimizi benim tüm inadıma rağmen öğlen düzenli yemek yemem için yemek kartını bana zorla aldırttığını ama ilerleyen zamanlarda benim yine yan çizdiğimi ve onun torununun iyiliği için elinden geleni yaptığını çok iyi hatırlıyorum.Allah ömür versin hayattaysa annanneye.İnsana insan lazım iki kelam edeceği heleki böyle bitmek bilmeyen yollarda çıkılmaz görünen yokuşlarda.Sıcacık bir anıydı teşekkürler güzel kaleminize.