iyi ki doğdun
Kırmızı saçlarından mı bilmem, seni getiren öğretmenin ne dediğini duymadan,dinlemeden, sana baktım seni ilk gördüğümde.Bildiğim gördüğüm kimseye benzemeyen kırmızı saçlarının örgüsünün düzeni,aşşağı doğru uzanışındaki zerafetti belki de böylesi ‘hoş geldin’ dedirten.Belki de altın gibi parlayan saçlarının altından bakan mavi gözlerin..Belki de çillerin..
Yaşıtlarıma göre küçük görünmeme,çirkinliğime,bundan önce kimseye öyle bakmadığıma bakmadan, , senin de bana bakmanı dileyerek öylece bakakaldığımı hatırlıyorum.. Arkada biryere oturttuklarında üzülmeye bile fırsat bulamadan, sana baktığımı farkettim yine ve sen de sana baktığımı farkettiğinde minik belli belirsiz bir tebessümle verdin selamını..
-Hoş geldin C.i.i.
Yirmi yıl olmuş sen o kapıdan, beline kadar uzanan örülmüş kırmızı saçlarınla içeri gireli ve sana baktığımda bana tebessüm edeli.. Unutmadım seni ve minik tebessümünü..
Anladın biliyorum herşeyi..Biliyorum aklımdan geçenleri bir sen okuyabiliyordun çünkü.Düşündüklerimi düşünebiliyor olmandandı çünkü bazen konuşmadan gözgöze geldiğimizde kimseye farkettirmeden gülümsememiz.Hiç ayrılmadım yanından ,yanından ayrılmama gerek olacak ‘mecburi yaşam’
dışında.
İçindekileri söze dökmekten utanılan zamanda birlikteydik seninle.Herşeyi apaçık söylemenin değil de,susmanın erdem sayıldığı yıllarda.. Susmak herşeyi anlatmaktı o zamanlar.. Susarak anlaşılabilen zamanlar.. Şimdi sustuklarımı anlamadan,bana ‘sessiz’ diyen insanlarla geçiriyorum aslında seninle geçirmeyi istediğim zamanı,yaşamı..
Özlediğimi biliyorsun.Çok özlediğimi seni.Çok özledim inan. Ayrı geçen tüm zamanda aklımın bir köşesinden zamansız,apansız çıkıverdin hep hayatıma.Her seferinde çok özledim yine seni. Sanırım özlemenin de söylenmemesi gerektiğini öğrendik susmanın erdem sayıldığına bakarak.
Yanlışlar, doğrular neyi değiştirir ki kısacık yaşamıda bunca zamandan sonra.
Okul çıkışlarında akşam da olsa,öğlen de olsa seni eve bırakmamın hayatımda alabileceğim en büyük ödül olduğunu sen biliyor,anlıyordun o zamanlar belki ama ben ancak şimdi anlayabiliyorum..Belki ondandı hiç ses çıkarmaman seninle yürümeme.Öyle güzeldi ki seninle sizin eve kadar yürümek..
İlk uzak kaldığımız üniversite yıllarında,bulunduğumuz şehirlerden evelere dönme zamanlarında ilk sana uğradığımda ,orada olmanın mutluluğunu hiçbirşeye değişmeyeceğimi de anlıyor olmandandı belki de kocaman, kocaman sarılman her gördüğünde..
Kocaman sarılmayı da özledim sana.
Arkadaşlarla birlikte geçirilen zamanda orda olmamın,orda kalmamın tek önemli sebebi sendin.Her zaman gözünün içindeydi gözüm.Yanında olmamdan huzursuz olduğunu görmemeyi dileyerek hep yanında olmaya çalıştım..Yanıbaşında..Başını çevirsen göreceğin mesafede.Bakmanı dileyerek yine..
’Her kozaya ayrı biçilen uzun kışlar’ dediğinde şair ,hep ilk sen geldin aklıma seni özlediğim zamanlarda..(Aklıma gelmediğin zaman varmış gibi.).
Bizim kozalarımız ayrı biçilmişti. Sınıfa ilk girdiğinde seni görmemdeki mutluluk bundandı belki de.... Farklı kozalardan çıkan farklı hayatlarda başka bir zaman diliminde seni bunca tanımak , seninle bunca konuşmak mümkün olmayacaktı çünkü. Ve ben şimdi ,hayatımın en güzel yıllarının, içinde senin olduğun zamanlar olduğunu düşünüyorsam, bütün tahminler doğru sanırım..
.
Dedim ya kozalar ve yaşamlar.. Benim kozamın bana getirdiği yaşamda imkansızlıklar oldu hep.Senden aldıklarımı, benim yerime verdiklerini.. hiçbirini bir an olsun unutmadım..Yokluğunda bile sen varmışçasına kızardı yüzüm düşünükçe.
Birlikte olmakla utanmak arasında tercih yapmak gerektiğinde birlikte geçirilecek zamanın güzelliğini düşünerek utanmak pahasına var olmaya çalıştım yanında.. Seninle olmaktan en çok mutlu olan ben,utanmak sırası geldiğinde de senden en çok utanandım.. Sustum yine..Var olanı esirgemeyeceğimi bildiğini, bende olmadığında söyleyemediğimi ama senin anlayarak sessiz kalığını düşünerek.. sustum. Hiçbirşey o sessiz kalmaların kadar ağır gelmedi şimdiye kadar..
Mutluluklar ve utançlar.. yirmi koca yıl içinde hepsinin büyüklüğü en büyük oldu hep..
Bütün o zamanlar içerisinde seninle olmak için utanmaları dahi göze alabilen ben, bir gün ziyaret ettiğim ortak en yakın arkadaşlarımızdan birinin dediği ’bir baltaya sap olamadın’ sözüyle çıktım yaşamlarınızdan..En sevdiklerimin,en sevdiklerimin içindeki en sevdiğimin de..
Hayatlarınıza baltaya sap olmuş olarak çıkmak neyi değiştirecekti ki artık..
Kızmadım da küsmedim de kimseye.. haklıydı çünkü.Kurallar birilerinin birilerini hayatlarında tutması için bunu gerektiriyordu. Ve ben zaten kozalara biçilen zamanın içineydim artık.. Herkes kendine biçilen zamanı yaşayacaktı..
Aslında mutlu olman gereken bu günde gereksiz birşey bu yaptığım sanırım ama bana ulaşabileceğin zamanlarda ulaşmadığını görmek, hayatınızdan çıksam da hala üzüyor beni..
Şekillendirilen yaşamlar dışında, belki de benim uzak duruşuma, kayıtsızlığıma tepkidir.. belki de değildir.. Belki de gerçekten gitmek istemiş ama gidememişsindir onca zaman.. Belki de artık zamanıdır..
Ve kimbilir belki de böylesi daha iyidir..
Ve işin aslı, ben bunları yazıyorsam, ve biz görüşmüyorsak ve kimsenin bu konuda sinemaya gitme gayreti kadar gayreti olmadıysa şimdiye kadar..
söylenecek pekbirşey de yok demektir.. öyle değil mi?
Biliyorum sevmediğini bu tip şeyleri.Onun için de; "nerden çıktı şimdi bunlar"ı bir kenara bırakıp , bana düşen pay yıllar önce bitse de, pastayı kesme zamanı...
İyi ki doğdun c.i.i .
Doğuşuna,var oluşuna,karşıma çıkışına şükürler olsun .
(iyi ki doğuşuna benden çok sevinenlerin olması dileklerimle..) Hadi üfle mumları..
YORUMLAR
Allah ım göz yaşlarıyla sonu zor buldum.Ne güzel anlatılmış,ya da ne güzel yaşanılmış bu büyük sevda....Siz çok özel bir insansınız .İlla bir baltaya sap olmak için üniversite bitirmiş olma tabusu herkeste var.Ama adam olma kriteri galiba kimseyi ilgilendirmiyor.Senin çok güzel bir özelliğe sahip olduğun çok açık.Sevmek bir sanattır .Allah dilediğine bu yeteneği bahşeder.Hangi okul bu dersi verebilir ki?İnşaallah şimdi bir işin vardır.Yoksa da yazdığın kalemin ve kocamaaaaaan bir yüreğin var.
Çok keyif aldım okumaktan.Paylaştığın için teşekkürler.
Çocukluk aşklarımız ''yıllar geçse de üstünden,bu kalp seni unutur mu''....
O kadar güzel yazdınız ki! hüzünlerinizden haz aldık okurken,yalın, akıcı ve duygularını en derinden hissettirebilme becerisi...kırıklıklarınız ama yine de herşeye rağmen iyi dileklerde bulunmanız...
''Doğuşuna,var oluşuna,karşıma çıkışına şükürler olsun''
İşte bu sevmek,karşılık görmese de yine de inadına sevmek...
iyi ki doğdu...
Tesadüfen sayfanızda buldum kendimi inanın yalanı sevmem bunu itiraf etmeden geçemicem öncelikle.
İnanın o kadar çok beğendimki anlatamam yazınızı.Edebi yönüne hayran oldum.Anlatımınız,cümle kurumları,ifade şekli ve içinde sevda duygusunun öyle naif,öyle kuş tüyü gibi hafif bir kristal kadar kırılgan görülüp işlenmesi.Mest etti.
Birde yazınızda kendimi buldum.Hani yazınızda bahsettiniz ya" utanma pahasına varolmaya çalıştım yanında" Bir dönemler öyle değilmiydi seversin,utanırsın içinde fırtınalar kopar ama bildirmezsin,bildiremezsin ayıp diye bir kavram vardı eskiden.Aynı jenerasyonun çocuklarıyız belki de.Hepimizin mazisinde 20-30 yıldır tozlanmış sevda vardır.
Tekrar tekrar Canı gönülden kutluyorum efendim.Maziye götürdünüz edebi yönüyle büyük keyif aldığım enfes bir yazı okumama vesile olduğunuz için.Saygılarımla.