- 422 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Dur Daha Ne ki Bunlar
Bu kadar mı kırılgan olur bir insan. Kim bilir belki de o naif duyguların altında neler saklıdır.
Yaşanmışlıklar ve yaşanacak olan ne varsa, hükmedemezsin ki hayata. Sadece beklersin hatta ötesinde umut edersin.
Hassasiyetin bir kazanımı aslında bu kırılganlık yoksa sebep ne saflık ne de başka bir şey. Kim bilir belki de bir staj dönemi yaşanmamışlıkların neticesinde hasıl olan. Ve sayısız hatıra geçmişinden gelip, seni terk etmeyen. Tabii ki pişmanlıkları da katmak lazım, ister kabul et istersen etme. Belki olmamalıydı ama ne gelir ki elden: Elde mi önüne geçmek kaderin, değiştiremeyeceğini bile bile nice çırpınışlar saklıdır oysa benliğinde. Onlarca hatta yüzlerce şey, gerekli ya da gereksiz ama tayin edemediğin ne varsa hüküm sürmekte…
İstediğin kadar yaş al; içindeki çocuğu asla öldüremezsin bin yaşında olsan dahi.
Hayal kırıklıkları, serzenişler ve sayısız üzüntü… Bir yandan büyüsen de, korunaklı kabuğuna iyice çekiyorsun kendini. Bir nevi görünmez bir kalkanın ardına gizleniyorsun. Tıpkı masallarda anlatılan o deve kuşu gibi gömüyorsun başını kumun en dibine. Ne görünmezsin ne de kör. Engel olamıyorsun yaşadıklarına. Hala canını acıtıyor hüsranlar, hala yanıyorsun sobadaki korun sıcaklığında. Büyüyorsun belki de bir sanrı bu sadece. Ne büyük hata. Sevdiklerinin eteğine yapışıp, onların egemenliğinde çekiyorsun kendini hayattan ama nereye kadar söyle nereye kadar gizlenebilirsin…
Efsunlu bir ikilemde gidip geliyorsun düşüncelerin hegemonyasında. Tek duyumsadığın sadece çaresizlik adı altındaki o sefil duygu.
Bir de bakıyorsun başka duygular giriyor devreye. Hükmeden, aklını başından alan o aptal duygunun esaretiyle sen sen olmaktan çıkıyorsun. İsimlendirmekten bile kaçındığın bu büyü esir alıyor seni. Hele ki, karşındaki insanlıktan nasibini almamış, egosantrik duygularla çevriliyse, vay haline… Tek taraflı yaşanan bu yıkım ile enkaza dönüyor hayatın.
Ya zekâ denen o sorumluluk. Çoğu yerde çarpışıyor zekân ve naif duyguların. Birbirlerine hükmetmeye çalışırken, olan yine sana oluyor.
Hayat akıp giderken, kendine sevdalı zavallılar da az yıpratmıyor seni hani.
Dönüp dolaşıp, vakıf oluyorsun Hz. Mevlana’nın o ünlü deyişine:
‘’Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.’’
Ve sonuç…
Yeni hayal kırıklıkları, pişmanlıklar ve ince bir sızı yüreğini sızlatan…
Dur daha ne ki bunlar. Yaşaya yaşaya, daha neler göreceksin. Her şey biz insanlar için. Yeri geldi mi barışık olacaksın tüm duygularla; olumlu ya da olumsuz ne varsa sen hükmedeceksin, hiçbirinin ya da hiç kimsenin hükmüne girmeden.
İnsan olabilmenin püf noktası işte bu: Savaşmak, yenilgiyi bile kabullenmek her ne kadar zor olsa da ve direnmek her halükarda…
YORUMLAR
İnsan olmak hem çok kolay, hem çok zor, hem de diğer canlılardan akıl olarak ayrıldığımız için çok güzel. bir günümüz diğer günümüze hiç benzemiyor. Ufacık bir olay bizi dünyaya küstürürken, bir başka olay dünyamızı aydınlatıveriyor. İnsanız işte...
bir de insanca yaşamayı bi öğrensek...
Sevgiler Gülüm.
Sözün tamamını söylemiş yazarımız.
Yorumcuya, sadece onaylamak kalmış.
İnsan, arkasına yaslanıp,
şöyle derinden derine bir düşündüğünde,
burada anlatılanların her biriyle karşı karşıya olduğunu anlıyor.
Geçmişte, günde ve yarında hep bu yazılanlarla yoldaşız, omuz omuzayız...
Sonuç;
her şey insanın elinde.
Duygu da senin, akıl da...
Hangisinin hayatına yön vereceğine kendin karar vereceksin.
Beraber yaşadığın insanlar da öyle.
Bazıları ile, gül gibi geçinip gideceksin...
bazılarını, istemesen de kabul edeceksin oldukları gibi.
Bazıları ile de, yollarını ayıracaksın zaman geçirmeden...
Yaşadığımız günlere dönüp bakalım bir,
hep böyle gelmemiş midir hayat?
Demek ki, böyle de devam edecektir.
Güzel bir yazı.
Kendimizi bulmamak imkansız içinde.
Çok da hoş kaleme alınmış.
Su gibi aktı gitti cümleler.
Bir tutam hayat tarafından 10/8/2013 7:52:16 PM zamanında düzenlenmiştir.