- 613 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Defne Yaprağı
Yıllara dayalı dostluğumuz, şimdiye kadar kesintisiz devam etti. Haftada iki kere yüz yüze görüşürüz.Telefonla da sık sık ararız birbirimizi.Yine Mehmet arıyordu.Telefona aceleyle baktım.Her zaman ki kendine has şivesiyle hızlı hızlı konuşmaya başladı.
-Abi, hani diyirdin ya, Adani’ye yüh bulursan beni de al diye. Arkadaşlar aradılar Adana’ya yüh çohmuş. Ahşama doğru Nakliyecilere gidecem , müsaitsen gel gidah...
-Çok iyi olur Mehmet. Zaten yıllık izindeyim. İlaç gibi gelir bu iş bana.Beraberce güzel bir yolculuk yaparız. Vallaha sana ne kadar teşekkür etsem az.
-Olur mu ağabegi! İt’in olsun kamyon, her zaman başım üstünesin.
-Sağol yiğidim bilmez miyim,sen de öylesin!
Erzurum’dan iş bulma umuduyla İzmir’e gelmesinin üzerinden on yedi yıl geçmişti Mehmed’in. On yedi yıldır, gurbet ellerde ekmek peşine koşturan milyonlarca gurbetçiden biridir. Tam bir Anadolu yiğidi.Tuttuğunu koparan,haksızlığa gelmeyen,kimsenin hakkını yemeyen, merhametli,dürüst bir dadaş. Tanışmamız da hayli ilginç olmuştu. Görev icabı çıktığım yolculukta arabam arızalanmış,yolda kalmıştım.Sonra, otostopla bindiğim kamyonunda tanıştık.On beş yıldır da ailecek görüşürüz.
***
İki saat oldu yola revan olalı. Yol da yol olsa bari. On beş saatlik, konforlu asfalt yoldan sonra, stabilize tozlu topraklı yolla cebelleşmek yordu bedenimizi. Yol, dar ama trafik vızır vızır. On teker, kırkayak, kamyonet ne varsa bu yolda. Bizi de bu yola revan eden; Adana Nakliyeciler Sitesinden Alirıza abi. Yılların Nakliyecisi Alirıza abi; Hoş sohbet, halden yoldan anlayan eski kulağı kesiklerden bir adammış. Önce telefonla sorduk;
-Abi, ben Mehmet! Hatırlarsan on gün önce biber yüklemiştim senden. Nam’ı diğer Dadaş Mehmet.
-Ha hatırladım! Öyle söylesene Dadaş diye
-Abi, var mı bişiler?
-Var var! Hemen çık gel...
-Abi, yük ne?
-Defne Yaprağı...
-Hıı ne yaprağı?
-Olum, sen çık gel anlatırım.Telefonla olmaz !
-Tamam abi!
*
İzmir Nakliyeciler Sitesinden yola çıktık. Kırkayak BMC kamyonu gayet konforlu gözüküyor. Altlı üstlü iki kişilik yatak bile var. Marketten ne var ne yoksa nevale almış doldurmuş sandıkları.Böylesi yolculuğa can kurban.İzmir, Uşak, Afyon, Konya derken; Adana/Pozantı’ya kendimizi yorgun vaziyette attık. Girişte sağlı sollu kamyoncu lokantaları mevcut. Kamyoncu; yemeğin en iyisini yermiş,kaliteli ve taze olmalıymış.Yoksa, o mekana bir daha gitmezmiş. Mekandan içeri girdik. İzzet ikram o biçim. Hayatımda yediğim en güzel Adana kebabıydı.Peşinden keçi etinden yapılmış güveç off off! Parmaklarımı yedim. Peşinden bir de dökme kadayıf ki sormayın. Meğer şimdiye kadar, imitasyon yemek yiyormuşuz da haberimiz yokmuş. Yemek esnasında Mehmet’e takıldım.
-Dostum! Böyle izzet ikram olursa, peşinden ömrü billâh ayrılmam haberin olsun.
- Başım gözüm üstüne ağabegi! Bunnar ne ki, seni hele Tarsus, Hatay ve Mersin’e götürecem.Vayy anam vayy! O zaman seyret gümbürtüyü...
Gülüştük. Hayatımın renkli ve farklı karelerinden birisi sahnede ki yerini bir bir alıyordu. Hiç bitmesin dediğim zaman dilimlerini yaşıyorum .Sonra,kamyonda ki yükümüzü indirmeye Hal’e gittik. Kırmızıbiber, buralarda pek revaçta. Daha kamyondan indirmeden satıldı. Küçük kamyonetler sırayla yanaştı, yüklerini aldı ve gittiler.Paramızı sayarak aldık.Sonra,Adana Nakliyeciler sitesine gittik. Alirıza abi’nin ofisi;Kırık dökük dört sandalye,bir masa ve telefon.Bütün işini onlarla yapıyor.Giren, çıkan,soran; kum gibi kaynıyor küçücük ofis.Memet’le ofise girdik.
-Selamun aleyküm Alirıza abi,nasılsın? Hani şu biraz önce telefonla aramıştım ya,Dadaş Memet.
Boynundan asılı gözlüğünü, titrek elleriyle takmaya gayret etti. Altmışın üstünde gösteriyordu. Sıcaktan, gömleğini çıkarmış, atletiyle oturuyordu. Bir elinde pötikare mendili,devamlı yüzünü siliyor,hem de konuşmasını sürdürüyordu.Gözlüğünün üstünden bize doğru bakışlarını fırlattı.
-Hımm!Hatırladım! Hoş geldiniz.
-Hoş bulduk!
Hemen telefona sarıldı. Karşısında ki muhatabına durumu özenle ve özetle anlatmaya gayret gösterdi. Konuşmanın sonunda;
-Tamam! Hemen gönderiyorum. Dedi.
Konuşması bittikten sonra, gözlüklerini çıkardı. Masasında duran soğuk suyu iştiyakle kafasına dikti.Ağzını sildikten sonra;
-Ne içersiniz,çay, su ?
-Birer tane soğuk su alalım ağabegi.Dedi Mehmet
Siyah güneş gözlüklerini çıkaran Mehmet, kendine has şivesiyle konuşmaya başladı.
-Ağabegi, yüh ne demiştin?
-Defne yaprağı
-O ne ağabegi?
-Bildiğin ağaç dalı ve üzerindeki yaprakları
-Ağabegi bu nasi bir ağaç ki?
Öğretmenvari tavıra bürünen Alirıza abi, tekrar gözlüklerini taktı ve anlatmaya başladı;
-Onun yaprakları değerli. Kozmetik sanayinde ve yemeklerde kullanılır. Itırlı ve güzel kokuludur.
-Ha,annamişem! Nereden, nereye, kaça götürecem?
-Kadirli’nin yirmi kilometre uzağında orman köyü. Yükü oradan alacan, İzmir/Torbalıya götürecen. Parası, herkese neyse sana da o.
-Tamam abi,anlaşıldı.
Adres kâğıdına, işverenin telefonunu yazdı ve yola koyulduk. Zorlu ve tozlu yollardan geçerek köye vardık. Köyün girişinde yolun geniş kısmına kantar kurulmuş,etrafına defne yaprağı dalları öbek öbek yığılmıştı.Bize verilen kağıtta, üçüncü sırada olduğumuz yazıyordu.Kamyonu, biraz yukarıda dağın yamacına gölgeye park ettik.Her bir kamyon, üç saate yüklenirmiş;bu demek ki akşam beş’e doğru bize sıra gelirdi.Önce,aldığımız nevalelerden kurulu mükellef bir sofra kurduk.Toprağın üzerine serili gazetelerin haberlerini okurken,küçük tüpte kaynattığımız çayı bir yandan da yudumluyorduk.Sonra,defne yaprağı emekçilerinin yanına gittik.Yükleme yapanlar dört kişi,bir önceki kamyonu yüklemiş gölgelikte dinleniyorlar.Diğerleri,dik kayalarla bezeli ormanlık alanın içinden kestikleri yığınları sırtlarında aşağı indiriyor,diğer bir kafile ise araçlara istif ederek menzile gelmesini sağlıyorlardı.Selam verdik ve oturduk.İşverenle tanıştık.Etraftan sesler geliyor ama kimseler görünmüyordu.Dikkatli bakınca,dallarının kesildiği anlaşılıyordu.Her biri yaklaşık yetmiş kilo gelen yığınlardı kesilen dallar. Terlemiş kara yağız yüzlerin sahibi bedenlerde birer birer yolculuk hazırlığı yapıyordu. Gelen yığınlar, önce kantarda tartılıyor sonra öbekler halinde istifleniyordu.
sürecek