SEN GİTTİN BEN BİTTİM
Evlerin sustuğu, konuşmayı unuttuğu bir diyardan geliyorum. Nemlenmiş gözlerimde mazinin özlemi, yaşanmışlığın mutlu özlemi vardı. Seni bekliyordum, gelmiyordun. Her gün biraz daha çöküyordu üstüme unutulmuşluk. Badanalarım dökülüyor, çatıdan sular sızıyordu. Tozlar, eşyalarımı bir bir örtüyordu siyah tül misali.
Ben, mahcubiyetin, bekleyişin acısıyla kıvranıyordum. Kapımı çalacak bir tanrı misafiri- ki o sendin- bekliyordum. Rüzgâr, her geçen gün biraz daha sinirlenerek seni bekleyişimin intikamını alırcasına çarpıyordu yüzüme. Gelirsin umuduyla dökmedim gözyaşlarımı.
Şimdiyse buradayım işte. Bölük pörçük. Yıkılmış, viran olarak.
Kimse bana o ana kadar hayallerimin bir rüya olduğunu söylemedi.
Çocukların oynayıp güldüğü, büyüklerin yemek masasında muhabbetleri, şömine önünde iki âşığın sevişmesi ve nice olaylara şahit olmuştum.
Sadece onları istiyordum.
Suç bende miydi? Yenilenmeyerek. Suç sende miydi? Yenilemeyerek.
Zamanla önce çocuklar gitti. Sokaklarımda onlara ait olan gülüşleriyle. Sonra masa gitti. Kumar masasında kaybedilerek. İki sevgili sevişme yerine kavga ettiler her akşam. Önce kadın gitti. Sonra erkek. En son külleri kaldı şöminenin.
Ömür denen yaz mevsimi, ya da ilk bahar Hanım çekip gitti yaşanan bunca acıdan sonra.
Hıçkırıklarımı kimse duymadı. Hatta ben bile şaşırdım bu kadar sessiz çıkan haykırışlarıma.
Şimdi ise buradaydım işte.
Eski ev hatıralarının satıldığı yerde.
Sen gelmedin. Ben gittim. Sen gelmedin ben yittim.
Evlerin sustuğu, gülmeyi unuttuğu bir diyardan geldim.
Buradayım işte.
M.Ö./2007
kahramanmaraş