- 1092 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Son Söz
Kötü bir düşünce yalayıp geçti ruhunu. ’Beni artık sevme’ dedi yüzü ufka dönük adam; mavi-yeşil karışımlı bir denizin dudaklarında.
Yanındakine gözü ilişti, uysal, dingin olan karısına. ’Sen de beyazsın’ der gibi oldu; ’Sen de döneceksin bir gün siyahların arasına...’ Bir şey diyemedi kadın. Çıkık elmacık kemiklerinden usulca bir yaş damladı gamzesine yalnızca. Söğüt dağlar dalgalanıyordu artları sıra, ak geminin ölüm sessizliğinde.
’Biz hiçbir zaman biz olamadık.’ dedi kadın bezgince. ’Biz evliliğimizin nasıl bir baskı üzerine kurulu olduğunun farkına varamadık hiçbir zaman. Bu yüzden kırdık birbirimizi farkında olmadan. İncindik ikimiz de. Üstelik bunu bilerek yapmış bile olabiliriz.’
Adamın yüzü gölgelendi. Sevmesini istemiyordu onun kendisini. Bir bulut gelip yerleşti gözlerine. Hem bu evliliğin sürmesini istiyor, hem de tek bir kadına bağlı kalmayı artık kendine büyük bir eziyet olarak görüyordu. Serin yel geminin ucundaki karı-kocayı üşütürcesine sarıp sarmalıyordu. Gözleri, görebildikleri kadarıyla, karaya dönüktü. Gittikçe silikleşen anakaradan uzaklaştıkça onlar da kaybediyorlardı benliklerini. Konuşmaları gerekti, artık ne olacaksa olsun diye düşünüyordu her ikisi de.
’Seninle evli olmak beni her zaman bir esirmişim gibi hissettirdi.’ dedi adam usulca. Göz ucuyla hala onun karısı olan kadına baktı.
’Biliyorum.’ dedi kadın kocasına dönerek. ’Ben de aynısını yaşıyordum çünkü.’
’Demek ki bu konuda hemfikiriz.’ dedi adam zafer kazanmış gibi. ’Birbirimizi sevdik ama hiçbir zaman birbirimize yetemedik biz. Hep bir şeyler eksik kaldı aramızda. Güven yoksunluğu duyuyorduk belki, bu yüzden karışıyordu duygularımız.’ Adam biraz daha sakinleşmiş, kendini zamanın akışkan geçiciliğine bırakmıştı.
’Evet haklı olabilirsin.. Geçici bir hevesin sonucuydu bu evlilik.’
Bir süre sustular. Çözümsüz duyumsuyorlardı artık evliliklerini. Yılmış ve yorgun düşmüşlerdi bu birlikteliğin sonunda. Hava sedef grisiydi. Nemli gökyüzü ayrılık soluyordu içlerine yavaşça.
’Oğlumuz...’ dedi kadın içini çekerek, ’O bu ayrılıktan çok etkilenecek.’
’Evet, bizim yanlışımızın bedelini o ödeyecek ama o güçlü bir çocuk biliyorsun. Bunu fazla yara almadan atlatacaktır.’
’Umarım öyle olur...’ Kadın daha boşanmadan acı çeken her kadın gibi kendini yenilmiş ve bir parça pişman hissediyordu. Üstelik oğlunu bu denli bir karanlığa sürükleme düşüncesi içini kemirip duruyordu.
Adam ellerini geminin sakinliğine bırakmış öylece dikiliyordu. Bu işin bir an önce bitmesi konusunda karısından daha istekliydi.
’Peki...’ dedi kadın sesi titreyerek, ’Seni sevmeyeceğim artık. Bu yolculuk da biter bitmez boşanalım, bitsin artık bu karşılıklı dayanmazlık.’
Adam kadının yüzüne bakmadan kafasını salladı. Artık her şey bitmişti. Evlilikleri heyecansızlık ve tekdüzelikten oluştuğu için bitecekti. Son bulacaktı her şey karaya ayak bastıklarında.
Ağlamak istiyordu kadın, delicesine bağırarak, kaderini lanetler savurarak haykırmak istiyordu denizin ortasında. Ama gri-yeşil deniz bile onu anlamak istemiyordu sanki. Her şey yavan ve olanlara karşı duyarsızdı. İkisi de oldukları yerde bir şeyleri kabullenmiş, hareketsiz ve ruhsuz görünüyorlardı.
Dinginliğin ve sakinliğin hakim olduğu dev gemide bağırışlar duyulmaya başladı. Az sonra herkes bir yandan bir yana koşuşturuyor, telaşla haykırıyor ve adeta kaçacak delik arıyorlardı. Adamla kadın ne olduğunu anlayamadılar. Sonra kalabalığın hırçın ve korkulu seslerinin arasından bir cümle ilişti kulaklarına: ’Gemi batıyor!’
Derken bu ses yankılandı; bütün korunmalıklarına karşın adamla kadını bir araya getirdi, korkuları bir oldu. Şimdi düşündükleri tek şey geçici ayrılık değil, ölümün ebedi ayrılığıydı.
Telaş, tedirginlik ve yardım çağırıları bir süre devam etti. Fakat koskoca, pürüzsüz denizin ortasında onları duyacak, onların yardım çağrılarına cevap verebilecek kimse yoktu. Dev gemi çalkalandı, dengede duramaz oldu. Kadınla adam gözlerini kesiştirdiler sonra; kapılarına dayanan ölümün gerçekliğinden saklanırcasına.
’Seni hep sevdim.’ dedi adam sonra korku içinde. ’Hep de seveceğim. Seninle evli kaldığımız sürece, her gün şükrettim senin gibi iyi ve güzel bir karım olduğu için. Şimdi sen de son kez bana beni sevdiğini söyle...’
’Ben de seni her daim sevdim.’ dedi kadın, ’Seni seviyorum... Boşanma fikrine kapıldığımızdan beri o kadar ağır bir yükün altındaydı ki kalbim, şimdi senin beni hala sevdiğini duyunca her şey birden yok oldu. Hiçbir keder, sıkıntı ve eksiklik kalmadı içimde.’
Dalgalar, hırçın deniz onları gittikçe dibe çekiyordu. Elleri sımsıkı kenetli, gözleri korku, endişe ve aşkla birbirini izliyordu. Sarıldı sonra adam sonsuza değin seveceği karısına. Onu derin bir aşkla ve ebedi bir bağlılıkla kucakladı.
Sular omuzlarını aşındırmaya başladı; direnmekten yorgun düştüler. Son bir kez söz vermeleri gerekiyordu birbirlerine. Boğuk, dirençli kadın adamın kulağına fısıldadı güçlükle;
’Karaya vardığımızda boşanmayacağımıza söz ver!’
’Söz!’ dedi adam, hırslı denizin tuzlu suları başından aşarken...
EYLÜL/2013