KONUŞTU DELİ...
Hani öylesine alınmış kararlar değil bendekiler. Konu neydi kardeş dersiniz şimdi. Anlatayım…
Konu aşk oldu bu gece. Ben de isterdim ‘Vay be ne aşk bendeki!’ gibisinden düşman çatlatmayı. Lakin olmuyor işte…
Boşluk hissetmiyor değilim hayatımda son zamanlarda. Bu, yalnızlıktan, kadın duygusallığından, güvensizlikten, kurulan hayallerden midir, bilinmez. Belki de keçi inadımdandır, çocukluğumdan beri peşimi bırakmayan. (Annemin tabiriyle cadılığımdandır belki.)
Kendime dönüp baktım da şöyle bir… İçimi dökmekten zerre çekingenlik duymamışım bugüne kadar. Dilim başka, içim başka konuşur benim ama yazdıklarım, beni ben yapanlarmış onu daha bir iyi anladım. Hazır dökülmüşken iyice, sere serpe uzansın içim madem, şu teknolojik alete.
Korkularda kaldım ben. İki duvar arasına sıkışmak tabirini pek bir kullanırız. Hakkı var, bu tabirin. Duvarlar bir de soğuk oldu mu, çekilir dert değil bu sıkışmışlık. Mevsimdendir deyip, geçiştiriyorum her seferinde ama bir süre sonra teselli etmez oluyor uydurulmuş sözler. ‘Yemeğin salçalısı, kadının kalçalısı’ lafıyla az biraz balık etli halimi görmezden geldiğim gibi yok sayamıyorum yalnızlığımı. Huzur var, o biçim hem de! Mutluluk denen şeyi nerede kaybettim de bulması bu kadar zor oluyor?
‘Aman yahu, aşk mı mutlu edecek beni sanki!’ diyorum sonra. Belki ediverir, belli mi olur. Keşke demektense, olsun bitsin demek daha hoş, daha yaşanılası değil midir her zaman? Hem aşık olunca mutluluk hormonları da acayip artıyormuş. Bir süredir spor da yapmadığıma göre eksilmiş endorfinimi aşktan karşılarım belki…
Hoppalaa… E iyi de, kime aşık olmak lazım şimdi? Ha deyince de olmuyor ki gönül meseleleri. Hem ben özgürlüğüme düşkün insanım, çekemez beni gözünü sevdiğimin karşı cinsi. Bir de deliydim ben doğru ya! Vay neden geldin, vay neden gittin, vay gece dışarı mı çıkılır, vay efendim o kadar kısa etek giyilir mi… Yok yok… En iyisi yatayım ben.
Gece gece çekilir dert değilsin ey hüzün!