- 622 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İSLAMİ TEBLİĞDE, DAVRANIŞ VE SÖYLEM FARKLILIĞI
(YUSUF OĞUZ KARDEŞİMDEN"
İnsanlarla iletişim kurabilmek, onlara düşüncelerimizi aktarabilmek, anlattıklarımızı dinletebilmek, dinlediklerini yaşamlarına aktartabilmek kişinin yaklaşımına, tutumuna, kullanacağı beden diline, konuşmasındaki üsluba ve seçeceği kelimelere bağlıdır.
Anadolu halkının, iyi insanı tarif ederken:
“Tatlı dilli güler yüzlü biridir” demeleri,
Halk ozanımız rahmetli Neşet Ertaş’ın:
“Tatlı dile güler yüze; doyulur mu, doyulur mu?” dizeleri,
“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” özdeyişi,
İnsanlarla güzel iletişim kurarak oluşacak kadim dostlukların doğmasına vesile olması bağlamında önemli bir örnektir.
İnsanlar arasında doğacak bu dostlukların ortak bileşkesinden, etik değerlere bağlı bireyler, temiz toplum ve kaliteli bir nesil türeyecektir.
Öğrencilik yıllarımdan hatırlarım. Bazı hocalarımız derse girince bize, güler yüz gösterir, hal hatır sorar, bazen başımızı okşar, sonrada derse başlardı. Biz de böyle davranan hocaların fikrine, düşüncesine bakmadan kendilerini çok sever saygıda kusur etmezdik. Aradan yarım asra yakın bir süre geçmesine rağmen, halen o hocalarımızı hatırlayıp hayırla yâd ediyoruz.
Bazı hocalarımız da eli değneksiz sınıfa girmezdi. Hatta hocamızın biri değneğin üzerine “Mürşidi Kamil” (en güzel yol gösterici) diye yazmıştı. Başka bir hocamız da sınıfa girerken “Dikkat!” çektirir, bütün sınıf hazır olda, hareketsiz vaziyette biraz ayakta bekledikten sonra elini kaldırıp ters çevirince yerimize otururduk. Ders boyunca, bir öğrencinin kendisinden başka tarafa baktığını görecek olursa onu bir güzel tokatlardı. Bu kadar sert disiplini “Milli Güvenlik” dersimize giren asker hocalarımız bile uygulamıyordu. Bu öğretmenler de kötü niyetli ve maksatlı değillerdi. Ancak, arada metot ve tavır farklılığı vardı. Ama öğrenciler onları çok fazla sevmezler, anlattıkları konu çok önemli bile olsa önemseyip hafızalarına nakşetmezlerdi.
Yüce Allah’ımızın bizler için seçtiği ve uymamızı istediği söylem şekli de yumuşak tavır ve yumuşak davranış üzerine değil midir?
Taha süresinin 44. ayetinde:
“Siz ikiniz Firavuna gidin. Şüphesiz o azdı. Sonra ona öğüt alması ve ürpermesi için yumuşak sözle konuşun” buyurmamış mıdır?
Bir zamanlar İmamlık yaptığım mahallede “Kantarcı Osman Hoca” olarak bilinen bir cemaatim vardı. Zamanla köylerde “hak”la (ücret olarak, halkın verdiği tahıl ürünü) imamlık yapmış, bir miktar dini bilgisi olan biriydi. Devamlı da kasket yerine Fötr şapka giyerdi.
Benim görev yaptığım camiye atanan imamlarla hiç anlaşamaz devamlı tartışırlarmış.
Mahallemizde bir düğün vardı. Bayrak duası yapmam için beni de davet ettiler. Ben de icabet etmiştim. Erkek cemaatin bulunduğu odaya girdim ve oturdum. Benim başım açık ve saçım taralıydı. Herkes bana “Merhaba Hoca Efendi” diye tazim gösteriyordu. Bu arada Osman Hoca söze girerek bana:
“Bizim gençliğimizde başı açık gezene ‘züppe’ derlerdi. Sen bunu biliyor musun?” dedi.
Bu söz benim çok ağırıma gitmişti. Ben de ona:
“Başı açık gezene züppe dendiği zaman, fötr şapka giyene de ‘gavur’ derlerdi” sen de bunu biliyor musun?” dedim.
Adamcağız bu söze çok bozuldu ve tartışmaya başladık. Cemaatten kimisi:
“Hocalar birbirine girdi. Kendileri anlaşamayanların bize ne yararı olur ki” diye bizi kınayıcı laflar ediyordu. Kimisi de:
“Hoca Efendi, ne güzel söyledin. Şu lüzumsuz adamın ağzını payını verdin” diye bana arka çıkıyordu. O gün verdiğim cevap beni çok mutlu etmiş, nefsime hoş gelmişti.
Birkaç sene sonra da Osman Hoca, Hakkın Rahmetine kavuştu.
Fırsat buldukça boş zamanlarımda kitap okumaya yoğunlaşıyordum. Bir arkadaşım okumam için bana, şimdi Profesör olan, o günlerde doçentlik tezi hazırlayan Ahmet Önkal’ın “Resulullah’ın İslam’a Davet Metodu” isimli bir kitabını vermişti. Onu okuyunca, konuyla ilgili bakış açım çok değişti.
“Keşke bu kitabı, Osman Hoca rahmetli olmadan önce okusaydım” diye pişmanlık yaşamıştım.
Şimdi hayatta olsa gidip elini öper, ona karşı yapmış olduğum kabalık için özür dilerdim. Böyle sert ve kırıcı konuşma yerine, daha yumuşak ve ikna edici bir üslup kullanarak, hem Osman Hoca’nın hem de cemaatin tümünün gönlünü kazanabilirdim. Halen, bu davranış biçimimle, o yaşlı insanı incittiğim, orada bulunan cemaati kaynaştıramadığım için kendimi büyük sorumluluk altında hissediyorum.
Bizim oralarda, yeni evlenecekler için, sıklıkla kullanılan bir söz vardır:
“Boyu güzelden usandım. Huyu ve sözü güzelden usanmadım” derler. Ne de güzel söylemiş atalar?
Eğer evlenmekle mutlu yaşam amaçlanıyorsa, alınacak olan kıstas, görünüşten daha ziyade kişilik yapısının sağlamlığı, etik değerlerin düzgünlüğü, sıcak ve sevecen iletişim kurabilme yeteneğinin olmuş olmasıdır.
Günümüzde tebliğle yükümlü olan, özellikle iletişim araçlarıyla halka yön veren kariyer sahibi ilim adamlarının iletişim kurma şekli takdire şayandır. Şahsen onları dinlemekten büyük haz alıyorum. Toplumun kaynaşması ve bütünleşmesi açısından gösterdikleri çaba ve gayret için kendilerini saygıyla anıyorum.
Yusuf OĞUZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.