- 2719 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PHİLADELPHİA'LI BİR KÖPEK
Anatolia’nın güneyinde bulunan Philadelphia Eyaleti’nin Tarsus adlı Roma kenti, içinde acılarla sefahatı beraberinde bulundurmaktaydı. Çoban Dimitrus Tarsus’un dışında bir köyde tek başına köpeği Petrus beraber yaşamaktaydı. Petrus sevimli bir köpekti.
Dimutrus Roma İmparatorluğu’nda yasaklanmış İsevi dinine geçmişti ve ibadetlerini gizlice yapmaktaydı.
Dimitrus, Sezar Hadrianus’tan nefret etmekteydi. Zira Anatolia’nın her yerinde İsevi kanı oluk oluk akmaktaydı. Hadrianus ve emrinde bulunan putperest Romalı yöneticiler İsevilere bu kadar düşman olmalarının önemli bir sebebi vardı. İseviler Hadrianus’un otoritesini tanımıyor ve Roma’nın resmi inancı olan Gezegenlere (Yıldızlara) tapınmıyor ve efsaneleri menkıbeleri retediyorlardı.
Anatolia yarımadası İsevi kanının aktığına şahit olmaktaydı. Dimitrus köylerin hayvanlarını otlatmaya gidiyordu. Köpeği Petrus’u Tarsus yakınlarında iki yıl önce katledilen İsevi Tyanna köyünde dostu Arius’tan yadigar kalmıştı.
Gözleri şimdi büyümüş olan tek arkadaşı dostu köpeğinin yüzüne bakarken daldı ve geçmişe 2 yıl öncesine gitti.
Köyden hayvanları almış ve bereketli Philadelphia’nın otlaklarında baharda otlatmaya gitmişti. Tynna köyünde bilge Arius ile tanıştı Tevhidi İseviliği Tanrı’dan başka ilah olmadığına ve İsa Mesih’in onun Elçisi olduğuna Bilge Arius’un evinde şahadet getirmişti. Hatta Arius ona ceylan derisine yazılmış bir İncil vermişti. Bu incili, dağda ki evinin yakınında bulunan bir mağaraya saklamaktaydı. Bazen Arius gelince açıp beraber okumaktaydılar.
İki yıl olmuştu Roma Askerleri köye girmiş ve tüm köylüleri yaşlı kadın ve çocuk demeden kılıçtan geçirmişlerdi. Bazı az sayıdaki güçlü erkekleri ve ailesini ise Arenaya eğlencelik gösteriler için esir etmişler ve arenada aç aslanların önüne önce çocuklarını ve eşini atacaklar sonrada güçlü erkeklerin ne kadar güçlü olduklarını görmek için aslanların önüne atılmaktaydılar. Zavallı çocuk ve kadınları korumak için güçlü yiğit isevi babalar aç aslanlarla silahsız mücadele edip bu kavgayı kaybedince çocuklarına sıra geldiğini göremiyorlardı bile.
Zulüm Roma’nın sporuydu. Dostu Arius’ta katledilmişti. Köye geldiğinde Arius hala kanlar içinde ve son nefesini vermek üzereydi.
Arius’un ağzının kenarından kan geliyordu ve güçlükle konuştu.
-Dimitrus, sana iki emanetim var, biri Kutsal kitabımız ve diğeride köpeğim. Onlara iyi bak. Tevhidi terk etme. "Rabbimiz tektir ve İsa Mesih onun Elçisidir" demiş ve ruhunu teslim etmişti.
Çoban Dimitrus sözüne sadık kaldı, Bilgeliğin kapısı olan İncil, aslında Dimitrus’un hep nefret ettiği Roma düzenine karşı en önemli alternatifti. Arius ile yaptıkları derslere zamanla Tarsus’lu Martinianus’ta katılmış ve bu gizli toplantılara Malta, Malchus, Dionysius, Joannes, Serapion ve Constantinus adında Tarsus’lu diğer gençlerde gelmişti.
O ve şehirli dostları sabahlara kadar konuşuyor, ellerinden geldiğince zorluk içinde olanlara yardım ediyorlar, aralarında para toplayıp yetimlere yoksullara yiyecek sağlıyorlardı. Zulme karşı nasıl direneceklerini düşünüyorlar, incil okuyup üzerinde konuşuyorlar vahyi şehre ve hayata taşımanın yollarına çare arıyorlardı. Aslında Dimitrus’ta şehre yerleşmek ve şehirde diğer arkadaşlarıyla beraber mücadele etmek ve zorluklara göğüs germek istemekteydi.
SIRAT (Yürünmesi gereken Tevhit Caddesi) şehirdeydi çünkü.
Bununla beraber arkadaşları onun şehrin dışında olmasının yapılan gizli toplantıların güvenliği açısından önemini vurgulamışladı.
Gece boyunca yapılan konuşmalara köpekleri şahit olmaktaydı. Martinanus birgün köpek Petrus’a baktı ve;
-Onun adını Petrus koymakla iyi yapmamışsın. Petrus adı İsa Mesih’in öğretilerine ihanet eden bir addır. Petrus İsa’ya Tanrı’nın oğlu diye hitap eden ilk kişidir ve İsa Mesih’in azarına layık olmuştur. Roma’ya gitti ve orada sefahat içinde yaşayıp öldü. Roma onu bizim alternatifimiz olarak karşımıza dikti.
-Haklısın dedi Malta, ve devam etti.
-Bizler bir yandan Putperestlikle diğer yandan paralel dinle mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Köpeğe koruyucu anlamına gelen "Kıtmir" adını verelim.
Kıtmir söylenenleri anlamıyor ama kendisi hakkından konuşulduğunu biliyordu.
Serapyon’un gözleri daldı ve;
-Rabbim ne zaman bitecek bu zulümler ve bizler bu zalimlerin gittiğini görecekmiyiz? dedi.
Dimutrus
-O dilerse diye ekledi.
Kıtmir konuşaları anlıyormuşcasına sırayla konuşanlara bakıyor ve sevimli köpekçe bakışları içerde bulunan sekiz kişinin merhamet duygularını daha da kabartıyordu.
Sabah olmak üzereydi ve atlarına binip gittiler. Dimitrus arkadaşlarına sarıldı onları uğurladıktan sonra içeri girdi yatağının başında yanmakta olan titrek yanan mumu söndürdü ve dua ederek uyudu.
Tarsus Şehri’nde tüccarlar ve Sezarın askerleri memurları sefahat içinde yaşamaktaydı. Çiftçiler ve kent içindeki esnaflar ise kazandıklarının karşılığı emeklerini ağır vergilere vermekteydiler.
Şehirde zulüm arttıkça artmaktaydı. Tarsus kentinde bir avuç İsevi kalmıştı artık. Dioniusius ve Malta şehri terk edip başka bir yere göç etmeyi teklif etti. Bu konuyu konuşmak için Dimitrus’un dağda bulunan klübesine geldiler.
Dimitrus ile beraber İncili sakladıkları mağaraya geçtiler burada bu konuyu konuştular, aileleriyle beraber Tarsus’u terk etme ve zulmün daha az olduğu başka bir eyalete Cappadochia’nın doğusuna gitmeyi kararlaştırdılar. İncil’de "Zulmün olduğu yerden başka bir yere gitme göç etme, Allah için başka diyarlara gitme ile ilgili kısımları okudular. Bu arada üzerlerine çok büyük bir ağırlık çöktü çok yorulmuşlardı ve uyuyakaldılar. Mağaranın kapısında Kıtmir’de uyaya kalmıştı.
Zaman zaman Kıtmir uyanıyor ve mağaranın kapısına yakın ses duyduğunda kalkıp geziniyor bişey yoksa tekrar kapının yanına gelip ön ayaklarını çenesinin altına alıp uyuyordu.
Bu arada Malta, Dionisius ve Martinanus’un eşleri artık kocalarının gelmeyeceğini anlayıp ağlıyorlardı. Onlardan bir haber alamamışlardı ve Sezar’ın askerlerinin onları yakalayıp esir ettiğini yada gizlice öldürdüğünü düşünüyorlardı. Yapacak bişey yoktu ve ölümün bir son olmadığına olan inançlar onları ayakta tutuyordu.
Kıtmir gece bir ses duydu ve uyandı yine etrafına baktı ve uzakta bir kervan gördü, aşağıda ise bir adam yaktıkları ateşe odun toplamak için dalları kırıyordu ve mağaraya yaklaşıyordu, Kıtmir’in ürkütücü hırıldaması adamı korkudan altına işetecek derecedeydi zira karanlıkta Kıtmir’in gözleri de çakmak gibi yanıyordu.
Adam Kıtmiri geceleyin kurt sandı ve odunları bile bırakıp kaçtı.
Yıllar böylece gelip geçti.
Bir sabah Martinanus uyandı ve etrafına baktı. Arkadaşlarının sakallarının bukadar uzamış olmalarına bir anlam veremedi, kendi sakalı da oldukça uzamıştı. Üzerindeki elbiseler ise hiçte dünden kalmışa benzemiyor ve oldukça eskimiş görünmekteydi.
Martinanus elini cebine attı ve üzerinde Hadrianus’un kabartması bulunan altın paraya baktı.
-Gidip yiyecek bişeyler alıp geleyim inanılmaz açıkmış durumdayım. Dedi.
Kıtmir onunla gelmek istedi ama o mağaranın önünde bekle dedi.
Kıtmir önce söyleneni yaptı ma sonra Martinanus’u gizlice takip etti, şehirde onun tutuklanışıı izledi, sanki içine doğmuştu tuhaf bişeyler olduğu. Hemen mağaraya gitti ve Dimitrus’u uyandırdı. Diitrus’u çekiştirdi. Dimitrus Kıtmir’in ne istediğini anladı ve onu takip etti. Dimitrus Tarsus’ta bir değişim olduğunu hissetti. Dostu Martinanus tutuklanmış ve askerlere hesap vermeye çalışıyordu. Askerler onun elindeki Hadrianus parasını nereden bulduğunu soruyordu. Martinanus’un yıllar önce kaybolan Tarsus’un 7 gencinden biri olduğunu ilk olarak onun torunu fark edip Martinanus’a sarılır. Aradan yaklaşık 350 sene geçmiştir ve artık Hadrianus yoktur. Onların kurtulmak istediği tüm zalim imparator ve yöneticiler gitmiş ve yerine Hristiyan idareciler gelmiştir.
Şehirde mağaradaki arkadaşları ve Kıtmiş kralar gibi karşılanırlar. Halk hayret içindedir ve çok mutludur.
Halk mağaranın önüne gelir ve Martinanus burada bir konuşma yapar.
- Bizler bu mutlu günde sizleri görmekten çok mutluyuz ama aynı zamanda çok hüzünlüyüz. Tüm sevdiklerimiz eşlerimiz ve çocuklarımız ölmüşler. Torunlarımızın torunlarını gördük bu bizim biraz tesellimiz oldu.
Kalabalıktan biri sordu;
-Ey Aziz, bize bunun hikmetini söyle.
-Öncelikle söyleyimki bizler aziz değiliz. Bizler Muvahhit inanmışlarız. Tek olan Rabbe kuluz, lakin sizler zaman içinde Yunan ve Roma Mitolojisinin bir benzeri olan eski inanıştan bazı adetleri yani Teslisi Baba Oğul Kutsal Ruhu ilah edinmişsiniz. Bu olayın hikmeti şu. Bizler hep "Ne zaman bu zulüm dolu günler bitecek ve güzel günler gelecek mi Rabbim" diye Tanrı’ya yalvarmaktaydık. Bugün sorumuzun cevabını aldık. Sizler ise TEVHİT inancı olan ve daha önce tüm elçilere gelen Rabbin TEKLİĞİ mesajını bozmuşsunuz. Ölümden sonra hayat var ve bizler berrak ve tertemiz bir su olan TEVHİT inanışına sizleri geri çağırmak için buradayız.
Bu sözler orada bulunan Rahipleri hayal kırıklığına uğratır ve oraya geldiklerine pişman olurlar. Zira Ruhbanlık sınıfı’nın çıkarlarına ters bir konuşmadır bu. Aslında Putperestlik yenilsede Paralel din olan Petrus’un ve Pavlus’un antik Yunan Mitolojisi ile karıştırılmış olan menkıbeci anlayışı zafer kazanmıştır Anatolia’da.
Diğer yandan Rahiplerden bazılarıda " bu Azizler sayesinde Kudüs ve İstanbul’daki dini merkezlerden daha çok bu mağara ve beldenin insan çekeceğine ve kendilerinin de bunda pay sahibi olmanın getireceği ün ve makamları" aralarında konuşurlarken şahit olmak Malta, Malchus, Dionysius, Joannes, Serapion ve Constantinus’u çok üzer.
Mağaraya müsade alarak geri girerler.
-Bunların çoğu bizi değil bizim şehirlerine getireceğimiz turizmi ve kutsallığı düşünmekte. Der Johannes.
-Kutsalların artması Putsallığı getirir diye ekler Constantinus.
-İnsan ders almak yerine rant almayı tercih ediyor diye ekler Malchus.
-Tarih boyunca Tevhid akidesini yıkamadıklarında ona gizli şirk’i bulaştırmışlar, öncekilere olan bizede oldu. Der Martinanus
-Dilerim İncil’de adı geçen bizden sonra gelecek olan ARKADAŞ ( Son elçi Perikletos-Hz Muhammed - Yuhanna İncili14/16) bunları yaşamaz. Diye ekler Dionysius.
-Rabbim bizler göreceğimizi gördük. Bizler bizden istenene alet olmak istemiyoruz. Nefislerimizin şerrinden sana sığınıyoruz ve canlarımızı muvahhit olarak al. Gerçekten dönüş sanadır. Der Martinaus ve bu duayı o ederken Dimitrus ve Johannes ağlarlar.
Kıtmir sessizce olan bitene bakar. Yıllarca mağaranın kapısında sabırla belediği dostları secde etmektedirler ve yanlarına gider hiç biri secdeden kalkmamaktadır. Kimsenin kimseyi bir ömür beklemediği dünyada bir köpek 350 sene bekleyerek tüm zamanların rekorunu kırıştır.
Kıtmir’de Martinanus ve Dimtrus’un arasına ön ayaklarını bükerek uzanır ve kafasını olabildiğince ön bacaklarının arasına gömer gözlerini hafifçe yumar.
Hepside ait oldukları yere Rablerinin yanına sılalarına varmıştır artık.
Bu sefer 350 yıl değil daha fazla uyuyacaklardır ta ki hesap ceza gününe kadar uyanmayacaklardır, yıllarca kader ortaklığı yapmış bu Tarsus’un "Temiz Yedilisi" Dimitrus ve Kıtmir ruhlarını Allaha teslim etmiştir artık.
Dışarı çıkmayınca mağaraya giren ve onların bu hallerini gören keşişlerden biri olan Markus elinde tuttuğu Arius İncilinin ne kadar da haklı olduğuna şahit olur ama susar ve savunamaz görüşlerini.
Bir yanda inandıkları doğrular için ölenler diğer yanda sağlam bir doğrusu olmadan yaşayan ölüler.
İnsanların çoğu ucuz ve geçici metanın talepkarıdır ve çabuk olanı ister
Yani DÜNYAYI.
Philadelphia’lı Tarsus’lu bir köpek ve onun arkadaşları istemedi...
Ayhan Özcimbit
Yasal Uyarı: Yayınlanan Öykü’nün fikri hakları tarafıma aittir izinsiz çoğaltılamaz fakat kaynak belirtilerek veya aktif link verilerek paylaşılabilir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.