- 947 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
ŞEHİR IŞIKLARI-7
İki kadının konuşacak sözü kalmamıştı. Sadece kadınlar mı düşünüyordu dünyayı ? Yaşadıklarından sonra en azından Fatima sayesinde, ona seslenecekleri bir ismi olmuştu. Kendi kendine tekrarladı ismini. Ayşe… Ayşe… Ayşe. Bu kâbus bitecek miydi acaba? Ya da kâbus değil de, bir düş müydü? Ya da usunun ona oynadığı bir oyun muydu?
Uyumak istiyordu. Bir daha hiç uyanmamak üzere uyumak istiyordu. Uyku, insanlar için en iyi ilaçtı. O yüzden, hastaları yoğun bakım ünitelerinde uyutuyorlardı. Sırtını duvara yasladı; gözlerini kapattı. Yaşadıklarının tesiriyle bedeni ve ruhu çok yorgundu.
******
Küçük bir kızdı. Başında yemeni, üzerine giydiği şalvar, ayağındaki deriden yapılma ayaklıkla köyün içinde diğer çocuklarla oyun oynuyordu. Erkekler, bir köşede oturmuş kılıçlarını keskinleştiriyorlardı. Annesi, çadırın önünde, karnı burnunda çamaşır yıkıyordu. Oynamasına her zaman izin verilmezdi. Onlara öğütlenen “ Su uyur, düşman uyumaz “ öğretisiyle etraflarını, gözetmek zorundaydılar. Son günlerde, annesi nedense çok hüzünlüydü. Henüz, geçtikleri aylarda yaşadıkları tehlikenin etkisini üzerinden atamamış olmalıydı. Gece boyunca obada ateş sönmezdi. Erkekler uyumaz, uyusalar da nöbetleşe beklerlerdi. Savaş ve saldırı onlar için süregelen bir alışkanlık haline gelmişti. Oyunları bile savaşı anlatıyordu. Tahtadan atlar, tahtadan süngüler, kılıçlar, büyüklerin yaşantısının minyatürüydü sanki. O kötü adamlar, neden onlara saldırıyorlardı? Bir türlü anlam veremiyordu.
Oyun oynamayı çok özlemişti. Arkadaşlarıyla koşup, oynuyordu. Sıra saklambaç oyununa gelmişti. Bir ebe vardı. O gözlerini kapatıp, bir duvara başını dayıyor, ona kadar saydıktan sonra saklananları bulmaya çalışıyordu. O da diğer arkadaşları gibi saklananlardandı. Koşarak uzaklaştı ve daha önce bulduğu ve kimseyle paylaşmadığı bir ağacın dibindeki kovuğa girdi. Oradan, köyü rahatlıkla görebiliyordu. Ne zaman bu oyunu oynasalar, o hep kazanıyordu o yüzden. O sırada, aniden ortalık karıştı. Köyün erkekleri toparlandı ve atlara bindiler. Kadınlar, şeytan görmüş gibi çocuklarını, hayvanlarını toparlamaya giriştiler. Karşıdan gelenler kalabalık olmalıydı. Toz toprağa karışmış, rüzgâr gibi köye geliyorlardı. Üzerlerindeki giysileri daha önce hiç görmemişti. Annesini gördü. Onu arıyor olmalıydı. Diğer kadınlar, çoktan sığınaklara gitmiş olmalıydı. Köy ortasında ondan başka canlı kalmamıştı. Her zaman rahatlıkla çıktığı kovuktan çıkmaya çalışıyor, fakat çıkamıyordu. Düşman ile köyün savaşçıları karşı karşıya gelmiş, kılıçların sesi yankılanıyordu. Küçük bir kız çocuğunun görmemesi gereken manzaralardı. Düşman acımasızca, önünde duran yiğitleri katlediyordu. Annesini gördü. O hala kendisini arıyordu. Hain düşmanlardan bir tanesi tam annesinin ardındaydı ve kılıcı havadaydı. Kımıldayamadı, bağıramadı. Annesinin çığlığı, kulaklarındaydı.Kılıç, annesinin karnına saplanmıştı. Hain düşman ise zafer çığlıklarını atıyordu. Üzerindeki giysideki işareti hiç unutmayacaktı. Artı işaretinin anlamı neydi? Bilmiyordu.
DEVAM EDECEK