8
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
867
Okunma

KINA
Aynaya baktı...
Başına takılan çiçekleri küçük elleriyle düzeltti.
Tıpkı tarladaki kırmızı bir gelincik gibi hazırlamışlardı küçük gelini.
Aynaya tekrar baktığı zaman, sol gözünden akan sürmeyi fark etti. Kimseye fark
ettirmeden sürmesini silmeye başladı. Ellerine bulaştı sürmenin karaları.
Az sonra bu avuçlar kınayla dolacaktı.
Oysa ki avuçlarında çocukluğu vardı hâlâ. İpten bir salıncağa binmiş, sallanıyordu.
Tek korkusu, salıncak... Ya, bunca yılın ipi aniden kopacak olursa.
Korkuyla kapattı. (avucunu)
Kaçmak, görmekten beter bir eziyettir derdi babası. O zaman neredeydi ki bu kadar zamandır? Neden, kimden kaçmıştı?
Kazan dibi diyorlardı onun için. Yıllar sonra doğan -evin en küçük çocuğu olan- kendisi için yani. Günahtır üç aylarda çocuğu yok etmek diye, bizim geline de dünyaya gelip, gelin olmak varmış demek. Başına koydukları o kırmızı gelincik çiçeklerini tekrar düzeltti.
Son rotüşlerini yaptı dudaklarına ilk defa değen rujun... Bir gece kaldı dedi baba evinin kuytu kıyılarına bakarak. Bir gece daha sizinle uyuyacağım, siz de benimle. Bu davul sesleri ondandır belki de.
Şimdi sağ gözünden akan sürmeyi silmeye başlamıştı.
Kına yakılırken giyeceği bindallıya ilk defa görmüş... İlk defa dokunmuştu. Yumuşacıktı.
Yalan yok, bir kez de hayal etmişti. Meğer kendisine kolonya koklatıyorlarmış minik burnundan.
Hay Allah.
Babasını gömüp, çoktan eve geri dönmüşlerdi.
Şimdi iki gözünden akan sürmeyi silmesi gerekiyordu.
Davidoff/öyküsatıcısı 2013