YAĞMUR(L)A UYANMAK
Uyandığımda sabahın olmasına epeyce vakit vardı. Bir hayli zaman geçirdikten sonra, sabah ezanı okunmaya başladı. Bu sabahın olduğunun ilk işaretiydi. İçimi tatlı bir huzur kapladı. Derken dışarıdan bir hışırtı sesi duyuldu. Bu da neyin nesi deyip pençereyi açtığımda, incecik damlalarla, yelsiz rüzgârsız balkonun önündeki dut ağacının yapraklarına yeni yağmağa başlayan yağmuru gördüm. Yüreğim kıp kıp etti. Bu şekilde, gök gürültüsüz yağan yağmurları çocukluğumdan beri çok severim. "Oh dedim içimden bizim bahçe ve bahçedeki ağaçlar suya kanacak."
Bu güzel yağmura daha yakın durmak, serinliğine kapılmak, ellerimi yağan yağmur damlalarına uzatmek için balkona çıktım. Bugün etraf aydınlanırken, aynı zamanda toprak da benim gibi bayram ediyordu. Gerçekten etrafı mis gibi bir toprak kokusu sarmıştı. Yüreğimi ise, tatlı bir huzur, sevinç ve mutluluk. "Acaba çocuklar okula nasıl gidecekler?" endişesini de kısa sürede içimden kovdum. Öyle ya, içimde Eylül’ün sararmış sıcak günlerinin sıkıntılarını atma zamanı gelmişken, daha da endişe taşımaya gerek yoktu! "Alırlar birer şemsiye, tutarlar okullarının yolunu canım!" diye kendi kendime çözüm ürettim. Hem öyle bardaktan boşalırcasına yağan bir yağmur değildi bu. Neyse çocuklar kahvaltılarını yapıp, birer şemsiye alıp, okullarının yolunu tuttular.
Onlar gittikten sonra, yağmurun tıpırtısını, toprağın kokusunu içime çekmeğe bir süre daha çekmeğe devam ettim. Bir taraftan da düşünüyordum. Şimdi dağlara, küçük tepelere sisler iner. Kırlarda, bayırlarda çimler, çimenler yeşerir. Onların içinde sarılı-beyazlı çeşitli renklerde çiçekler çıkar. Zaten yol kenarlarında, duvar diplerinde sarı çiçekler (kara hindibalar) çoktan açmıştı. Bizim zeytinliğin üst taraflarında mor zambaklar (benim dilimde Kasım çiçekleri) biter. Onların açmalarını her yıl dört gözle beklerim. Hele çaltı içlerinde, tarla kenarlarında yabani siklamenlere bayılırım. Bir taraftan onların görsel güzelliklerini seyrederken, bir taraftan hemen yanı başında bulunan çam ormanının içinde, ıslanmış pürçekler üzerinde o hiç bir yerde bulunmayan temiz havayı çiğerlerle buluştırmak, dünyanın en güzel ve en sağlıklı işi. O bahsettiğim çam ormanlarında bir ay sonra çeşitli, kırmızı-beyaz mantarlar da çıkmağa başlar. O tertemiz havada, dilimde bir Ege türküsü eşliğinde mantar toplamak, çocukluğumdan beri en sevdiğim işlerden biridir. Ama nerdeyse otuz yıldır yapamıyordum. Şimdi emekliyim, özgürüm yani. Tutan biri mi var beni. Elimde küçük bir torba, çocuksu heyacanla ver elini ormanlara! "Ormanların gümbürtüsü" türküsü tam da böyle az yağmurlu, sisli yollarda, mis gibi kokan topraklarda, çam ve meşe ormanlarının içinde söylenir. Bir taraftan çeşitli güzellikte ve özellikte doğa fotoğrafları çekilir. Tam öğle üzeri, Koca Çam ormanı kenarındaki, suyu serin ve tatlı ’Duzaklı Pınarı’nın yanında güzel ve doyurucu bir piknik yaparım, içinde küçük kuzuların oynaştığı bir koyun sürüsüyle yanyana. O koyun sürüsü de yabancı değil, köydeki kardeşimin sürüsü. İşte benim beklediğim ve artık gerçekleştirdiğim Sonbahar ortamları ve gezileri. Daha bitmedi, yemeğin hemen sonrasında, yediklerimin hazmı için, yarım saat ilerideki Sarıyar Tepesinde bulunan dağ çileklerini tatmaya giderim. Yeterince yedikten ve biraz da evdekilere topladıktan sonra, geriye dönerim. Biraz mantar, biraz dağ çileği ve en önemlisi tüm kılcal damarlarıma doldurduğum temiz hava ile şehre dönme vakti gelmiştir. İçimde buruk bir his olsa da ertesi gün, yine buralara gelebilmenin ve özgür olmanın verdiği o sevinç, burukluğun yerini çabuk alır.
İşte balkonda, bu duygularla güzel hayallere, ama kesin yapılacak, gerçekleştirilecek olan güzel hayallerden uyandığımda, gazeteci bahçe kapısına gelmiş, gazetemi uzatıyordu. İçerdeyse güzel bir kahvaltı beni bekliyordu. Kahvaltıda ertesi gün Palamutlu Tepesine, Sarıyar Tepesine ve Koca Çam ormanına yapacağım, yukarıda anlattığım Sonbahar gezisinin plânını nasıl olsa bir kez daha yaparım. Gazetemi alıp, mutlu adımlarla mutfağa yöneldim. İnsanın içinin geniş, ferah ve mutlu olması, dışının da yalnız ve özgür olması ne güzel!
İsmail GÖKTAŞ
01.Ekim.2013/Bergama.