ARZUHALCİ BANA BİR MEKTUP DONAT
ARZUHALCİ BANA BİR MEKTUP DONAT
Sevgili okurlar, uzak zamanlara şikâyetim var. Ne zaman bıraktık birbirimize mektup yazmayı, duygularımızı bir kâğıda dökmeyi, buram buram hasret kokan özlem dolu cümleler kurmayı ya da camlarda postacı yolu beklemeyi…
Uzun zamandır düşünüyorum, hayatımızda bir dönem yer etmiş ve unutulmaya yüz tutmuş ne kadar çok nostaljik imgeler vardı. Bu gün acaba kaçını hatırlıyoruz? Biz insanlar yeniliklere ne kadar da çabuk ayak uyduruyoruz ve geçmişimize karşı ne kadar da acımasızız. Acaba bir mektup yazmaya kalksak becerebilir miyiz uzun zamandır denemedim, en son yazmaya çalıştığımda kalem tutmayı bile unuttuğumu fark ettim, kelimeler birbirine girdi ve bıraktım. En son mektubu da ilkokula giden yeğenlerim yazmıştı ödevleri olduğu için. Posta kutularında elektrik, su, doğalgaz ve bankalardan gelen faturalar, reklam broşürleri dışında bir şey bulmak mümkün değil. Artık üniversite sınav sonuçlarını bile postacıyı bekleyerek değil internetten öğreniyoruz. Günlerce postacı yolu bekler, bahşişimizi bile günler öncesinden hazırlardık. Telefon henüz hayatımızda yoktu, lükstü bizler için, tek iletişim aracımız mektuplardı. Ne kadar çok yazacak konu bulurduk, sayfalarca yazardık, hiç unutmam ben ilkokuldaydım iki ablam da Alman Lisesi’nde yatılı öğrenciydi. Onlara sayfalar dolusu mektup yazardım evdeki kedimizi, bahçedeki ağaçlarımızı, bahçemizdeki hayvanlarımızı bile yazardım. Onlar da bütün sınıf oturup benim mektupları okurmuş.
Uzun bir döneme damgasını vurmuş mektuplar. Türkülere şarkılara ilham olmuş, ozanların şiirlerine konu olmuş. “Mektup benden selam söyle sılaya, söyle benim için eller ağlasın” derken ozan, yaşadıklarını dizelerde hissedip hangimiz gözyaşı dökmedik ki. Ya da “yine yakmış yar mektubun ucunu askerlikte sevda çekmek zor diyor” derken şarkıda bestekâr hangimizin duygularına tercüman olmadı ki. O yıllarda askerdeki sevdiğinden ucu yanık mektuplar almayan olmamıştır. Bir arkadaşım askerliğini güneydoğuda bir sınır karakolunda yapmıştı. Bir sene boyunca hiç görüşemedik, mektuplar uzakları yakınlaştırdı bir ölçüde. Oturup ona sayfalar dolusu yazardım, sabah uykudan kalkışımla başlar gün boyu yediğimiz yemekleri bile yazardım. Normalde çok sinirleneceği bu boş sözler onu ne kadar eğlendirirmiş, gurbette benim mektuplarımı beklermiş.
Uzun zamandır mektupla ilgili yazmak istiyordum. Etrafımdaki herkesle konuştum birkaç tane mektup bulabilirim diye ama bir tane bile yoktu. Sadece eskilerde aldığım mektuplardan aklımda kalanlar ve çevremde duyduklarım bana ilham verdi çok az. Okuyup o zamanlarda hissedilenleri, duygularını düşüncelerini öğrenmeyi ne kadar çok isterdim.
Sevgili okur, eski zamanlarda sevgililer birbirlerine birkaç kelime yazıp ulaştırmak için ne numaralar yaparlarmış. Ağaç kovukları, taş altları, mahallenin yardımsever(!) kadınları, arkadaşlar bu mektupların ulaşması için arabuluculuk yaparlarmış. Ya da yürüyüş yollarında yan yana gezerken, çaktırmadan avuç içlerine bırakılırmış pusulalar hem de ne korkularla. Okuma yazma oranları çok düşük olduğu için bir köyde belki bir iki tane okuma yazma bilen insan olurmuş. Birine bir mektup geldiğinde bütün köy toplanır büyük bir merasimle mektup dinlenirmiş. Aynen filmlerdeki gibi ahırdaki sarı öküz bile sorulurmuş. Mektubu yazan eğer köyde yavuklusu olan bir askerse kız mektupta kendisine yazılmış tek bir kelime var mı diye bütün dikkatiyle dinlermiş
Hangimiz o yıllarda mektuplarımızı şu maniyle bitirmemişizdir ki; şarkı olmuş, türkü olmuş, kimi zaman şiirlere manilere konu olmuş yazdığımız mektuplar. Üzüntümüzü, sevincimizi satırlara sığdırır, özlemlerimizi kelimelere döker, allar pullar, postaya verirdik. Gün gelir birkaç damla gözyaşıyla, gün gelir defter aralarında kuruttuğumuz bir gülle süsler, içine sevgimizi hasretimizi yükler de postaya verirdik.
Efendim, Ankara’da üniversitede okuyan mektup arkadaşımdan gelen mektupları ailem yakalamasın diye akşamlara kadar apartman kapısında nöbet beklediğimi hatırlarım. Şimdi nasıl Internet arkadaşlarımız varsa o yıllarda da mektup arkadaşlarımız vardı. Tabii bunu ailemize anlatmak biraz zordu, biz de isim soyadımızı değiştirir, postacının yolunu beklerdik yakalanmamak için. Derken nasıl olduğunu anlamadan bir gün hayatımızdan çıkıverdi mektuplar. Sevgilisine damardan girebilecek bir mektup yazmayı beceremeyen bazı arkadaşlar, “Arzuhalci Bana Bir Mektup Donat” misali, böyle bir mektup yazabilecek arkadaşlarının peşinden az koşmamışlardı. Onları buna ikna edebilmek için, rüşvet veren arkadaşlarımız da vardı. Ehh, bir de yazılan mektup’un cevabı gelirse, arzuhalcinin işleri iyice açılırdı.
Sevgili okur, o güzel parfüm kokulu mektupların yerini, zamanla telefon, daha sonra cep telefonları, mesajlar ve nihayet internet ve mailler aldı. Hatta evlerde sakladığımız mektuplarda geçmişimizle birlikte yok olup gittiler. Benim de düşüncelerimden bile çıkmıştı mektup. Bir gün elime bir kitap geçti.” Bana uzun mektuplar yaz” diyordu yazar kitap isminde ve yatılı okulda okuyan bir öğrencinin mektuplarla hayata tutunmasını anlatıyordu, çok etkilendim. Ve son bir mektup yazmak istedim mektuba veda için. Bunun o kadar zor olacağını düşünmemiştim. Elime kalemi kağıdı aldım ve fark ettim ki mektup çoktan nostalji tarihindeki yerini almıştı. Saygılarımla…
Hüseyin A. Tuna
T U N A C A N