- 1645 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
Birgün Bir Düşsel Çağda
sen bilmezsin, görmezsin, hissedemezsin..ki nasıl da su alır; düşsel bir seviye doğru
açılan bir yüreğin sol omurgası
Batman burası..
o ki yalancı gözlerinle baktığındır, hor/..osfer......ve kimbilir hangi düşünce boyutunun
hüzünlerle kapladığı iz-düş-üm-sel bir tabaka..katman burası..?
vakit tamam!
sana bunları yazmamın tam da sırası..
...
Esra: ’ bir şairin kaleminden akan kana susamış dudaklarım..’
Ercan: kimi gün kılıçtan da keskin idi kalem..kan damlar gibicesine, hani ucundan..
hançer misali oturan ki o, sinelere...sille tadında bir ürperişti
belki / ’ şak! ’ sesi ile senin de yüzüne vuran..
o şairin kaleminden akan kana susamışken d u d a k l a r ı n;
-iç!- desem ya nice bin hasretliklerde o al-kırmızı kanı..ki içtiğin anda, adına -vampir- değil de
şu canına yandığımın dünyasında - tam (pir) - diyecekler
ve...vay anasını!
Esra: ’ gözlerimde alacalı bir kader ’
Ercan: -bir saklambaç oyunundan ibaret ise eğer şu aşk dedikleri
ne farkeder, önüm-arkam, sağım-solum..? ne varsa her yan kara- mı demeli yoksa..
dolambaçlı yollarından indine o ki firar etmişliğim kadar yasağındayım
tuzağında ve hiç olmayacak kadar uzağındayım
farzet..ki bir his denizinde buzdağındayım..aylardan...? hani ölmenin en zor olduğu
H a z i r a n’ d a y ı m
Esra: ’ Saçlarımda kanadı kırık kuşların tüyleri ’
Ercan: nedir hani ya beklemek..? gökkuşaklarının altından geçmek dururken seninle
senin o düşsel sevginle../ adam yerine dahi konulmamayı öğrendim senden
ya seviyor, ya sevmiyor...ve salt ikisinden biri.papatya fallarıyla gösterdi zaman
kum saatlerinin kızgınlığında..saçlarımdaki kanadı kırık kuşların tüylerini..
meğer..( bak Seyduna-Şahrud aşkına bu da..)
* meğer ne yalnızız insan olmuşsak / yaprak gibi dalda sessiz solmuşsak
yeri geldi acıya da gülmüşsek / sana olan sevdamdandır bilesin
Esra: ’ dans ediyor, cümle-alem bilinmezlikte ’
Ercan: öyle ise sen de görünmezliğim kadar ol (o düşsel) sevilerde..sevilerde bilinmezliğim
ve bölünmezliğim kadar..öngörüsüz, bir o kadar da yaban..hoşgörüsüz..
ol sen de su üstünde aşk yazısı...en derinlerde / silin(e)mezlikte..
Esra: ’ kan tadında işliyor her cümle ’
Ercan: iç burkan görselliğini de bilirim acıların..ve çok olmuştur, iki gözüm-iki çeşme ağladığım;
duvarların altında..hüzün parkında
ey yar, gir de düşüme ansızın..çıkar perdelerini gönül saraylarımın
bu davetsiz misafirliğine alışkın değilim ben..hem sana (işlediğin kadar içime)
karşılık vermemi mi dilersin benden..?
karların altında kalan bahara inadım olsun!
Esra: ’ katil, maktül ve cinayet..’
Ercan: bir ben / bir sen / bir de..?? / bir hata..........desem..
Esra: ’ aslolan karakalem..’
Ercan: rezil olan da ressam..fırça sallayan, öyle mi..? / ustam başka derdi ama
o Hasan, o Hüseyin..ve soyadı KORKMAZGİL
selam (derdi ) söze..boyaya selam..sözden köprü kuranlara..güzel günlere
barışa / kardeşliğe / fırça sallayanlara...selam binlerce..
...
Esra: ’ kırmızı oyalı çeyizler içinde bembeyaz bir gelin ’
Ercan: nasıl olduysa elin..ak/s/ak bir kuşun kanadında asılı öyle
...ama annem demişti / ben annemden bilmiştim / anneme inancım tamdı
o gelin, o kırmızı oyalı çeyizleri olan..acılardan arda kalan / yıldız misali kayandı
olsa da gökte..
Esra: ’ kucağında bir çuval dolusu umut ’
Ercan: ...sevgi kaç yürektir indinde usta..? / farzet ki uykusuz kaldım
umut attaya gitti- / suda yüzen kâğıt gemilerim battı
bir genç kızı sevmeyi bile beceremedim / sevgi kaç yürektir indinde usta..?
dizelerinde olduğu gibi, yürek dolusu umut..umut dolusu gömüt
bir lânet olası muammanın kursağında...kılçıklı öyle..
nefesini keser mi dersin, insan olanın..? ve yazıklar olsun ki milyonlar kere
biz de kaderimizde her ne yazılı ise s-onu yaşamaktayız
Şeytan diyor ki: unut!
Esra: ’ yeşerme-miş sarı, kuru, yalnız yapraklar..’
Ercan: ama bazen
...bazen mişli geçmiş zamanlarla dile gelir aşk.. ’ sevmiştim onu ’ dersin
sevmiştim ya../ bazen gül kurusu akşamların alaca karanlığında
gün batmaya yakınken bazen..bazen ise bir fırtına öncesi sessizlikte
sevmiştim onu dersin
ardından yapraklar dökülür / dev olur dalgalar..büyür..umut rıhtımlarının az ucunda..
ötede
bazen kızıl ufukların ihtişamında bir yerde..filizkıranlardan dahi medet umarsın
dalgakıranlarda kalan kırık-dökük anılarla..ve yetmez hüzünlü yağmurların bereketi..ruhuna..
düşlerinin ta orta yerinden düşerken gözlerin boşluğa / bakmayı bilemezsin
y a ş a m a y ı ise hiç..
Esra: ’ An(kara) gözlerinde taştan duvarlar..’
Ercan: / eksi sonsuz-luklarda / ve c-an kara örneği..
sahi / delikanlındı bir zaman, şimdi filintan kara..gerillasıyken aşkın
militan kara
güne doğmazken saat, farzet, şafaktan kara..ufak-tefekken daha
ufuktan kara
can kara
can dediğim, canımdan en içeri / (hancı olsam) hele girsen içeri
yedi kuşak gök altında duyduğum heyecan kara / taş duvarda han kara
...bir saklambaç oyunundan ibaretse yaşanan ne farkeder..? (önüm-arkam, sağım-solum..?)
ne varsa her y/an kara
yaşadığım an, kara / yaşadığın, Ankara / bir hasret enkazında bir yığın kara..
...
Esra: ’ uçuyor aksak kuş..’
Ercan: uğur böceği niyetine mi..bilmem..esra-r-ı içinde hem düşünselliğin..sözüm ona;
hiç denecek kadar -az- iken dışta, içe doğru -çok- oldun
gerdanından (o aksak ayağından) öpmeli..acının incittiği..ki uç uç olsun yüreğin
yüreğim-yüreğine saraylar, köşkler alsın!
...
Esra: ’ tut yakala ki kaçmasın avuçlarından..’
Ercan: lâdes -aklımda- idi oysa..sen ise hep..s-aklımda..ve ben yenilgilere dahi alkış tutabilecek
bir yüreğe sahip iken..ilk kez mi gerçek içinde bir düşün bir bayrak yarışında böylesi enselendim..
neden ama..ve hayret..( küçük sevinçlerin büyük mutluluğuyla sana doğru koşmayı ne çok iyi bilendim )
ya şimdi mi diyorsun / senden elendim!
Esra: ’ sözler intihara kalkışır yoksa..’
Ercan: biliyorum, bil sen de istedim..ki daha şiire yeni dadandığım yıllar..
eskidendi..gözyaşlarımın göl olduğu bir anda ağlamaktan, gölde yüzen nilüfer çiçeklerini yaşatmışlığım
var benim..çizgi ötesi yaşan-ma-mışlıklarda da belledim hem adım gibi, şiir yazmanın bir diğer adının da
i n t i h a r olduğunu....(farzet ki ben ta o zamanlarda öldüm..yıl mı Esra..?..86 / yanılmıyorsam orta bir-e
gittiğim senedeydi..
Esra: ’ Batman’da hayallerini asar bir kız..’
Ercan: zira yükü yalnızca sevgi olan beyaz bayraklı bir gemi ile uzak kıtalara SENİ taşıyacaktım
ölmeyecektim s/ay kız...daha yaşayacaktım..
andolsun deniz kızlarının d-iri göğüslerinden ölümsüzlüğü içtiğim o yıllar öncesine..
şerefe ve a t l a n t i s’e../ s-öyle, / değil miydi?
Esra: ’ kız doğmayacak umutlarına gebe..’
Ercan: ebe olmuşluğun kadar o saklambaç oyununda (adına aşk dediğimiz)
umuda da gebe kalmışlığının alnından öperim senin, bir düş ülkesindeki o esra-r-lı anne-miz..
bugünlerde doğuransın ya bütün şiirlerimi..kutsal - mavi sularımda bir tek sen şen olansın
kim der sana: yalansın! /
GERÇEKSİN GÜN GİBİ-ERİŞEMEDİĞİM İÇİN DÜŞSEL SEVGİLİ (bknz. Gülten AKIN)
Esra: ’ şiir yaşanmayacak bir anda şairin kalemine gebe.. ’
Ercan: önüm-arkam, sağım-solum sobe!
çık ortaya nazlı bebe / kalp gözüyle gördüm güzel yüzünü / bak, bu kez sensin ebe
sensin yalnızlığa tutsak..sensin hasrete gebe.....cinsinden ve evet!
Esra: ’ dur! gözlerimi kamaştırıyor göğsümdeki hayalin..’
Ercan: seyir defterlerimdeki serzenişindir yahut; -rabbena hep bana- demedim bu aşktan yana
halbuki ben hep öyle sandım, yırtık paçavra entarimin içinde umut kırıntılarını bir bir toplayıp geldim
yüreğine..okyanuslarına
bir denizkızı olmayı başarayım dedim belki de, kimbilir..? / ki ben onu da becerememişim
bunu anladım...
meğer vuslata dairmiş tüm satırlar...şimdilerde darmadağın ümitlerim...
terki-diyar etmiş tüm hayaller..
mutluluk...uzak bir kavram oldu bizim sözcüklerimizde, yapayalnız kalmış tüm satırlar
dizeler yerle bir olmuş, ayrılış işlenmiş gergefimize..yatağımız, yorganımız kırıntılarla dolmuş
ki kabusum oluvermiş uzaktan gelen bir defne kokusu
kaybetmek mi seni...sancılı bir doğumun çığlık çığlık biçare yankısı..bir sistemin içinde kayboluş,
koskoca bir kaos..hangi kelime..ki anlatsın derdimi sularına
bir şişeye mi koysam / salsam enginlerine..yasak mı tek cümle..? / anlamsız mı her satır..?
kelimeler mi yitti karanlığımda, kim kapattı ki bu ışıkları..biliyorum..işte sen!
gölgen duruyor karşımda, ardında bir kadın..çekiyor seni kendine..ben ise izlemekte
eski bir türk filmi..
araya giren kötü birkadını mı oynuyorum yoksa???
gitmek gibi bir seçeneğin olduğu noktada sana bakıp tekrar (yüzümü omzuna dayayıp)
öylece dalmak istiyorum sularının ihtişamına / bilirim senin merhametin de okyanusun misalidir
her doğan güneşte bir adım daha solacağımı bilsem de / susuz 1 güne bile dayanamayacağımı bilsem de
yitik kentinde kaybolacağımı bilsem de..ki elimden dahi tutmazsın bilirim / ki tutma onca sözden sonra
yine de gideceğim....sen de mutlu kal(izm)...okyanus senin prensim...yürek senin...sevgimle..
Esra: ’ ışıklar hep siyah bu gece, geri dön..’
herşey bana seni hatırlatır unutmak isterken..utanırım, hep o acılı şarkılarla ağlarken..
bazen bir dost ya da bir çiçekle evime gelirsin..herşey seni hatırlatır da yeniden
geri dön../ ve ah Sezen..minik serçe / ve sen ey aksak kuşum, gerçek ötesi düşüm
İZDÜŞÜM/lerinde bütün bir sevdamızın, duydun mu bu şarkıyı da..?
Esra & Ercan: ’ giyotin sancılarına çarpmadı henüz ruhum..’ duymadın mı acıyı da..?
Esra & Ercan: ’ ölü çocuklar doğurdum kaç defa..’ / acı veren sancıyı da..?
Ercan: kapıları çalan benim / kapıları birer birer / gözünüze görünemem / göze görünmez ölüler
... / N.HİKMET
biri de benim ki doğurduğun o ölü çocukların..(ben Hiroşima’da ölen kız..)
ve dönüşlerim sanadır
ve hani öldürdü Habil’i (Kabil)..hayat kâfirden başlar / sor bak hele aydınlığa, hayat zifirden başlar
Hiroşima’da ölen kız..(Nazım Hikmet’in yazdığı..) / sil-baştan lütfedercesine..hayat sıfırdan başlar
sensizliğe yolculuk, yaralı bir kalp ile bil ey düşsel sevgili-m..birkaç seferden başlar
hayat z a f e r d e n başlar
Esra: ’ farklı bedenler giydim üzerime
her defasında aynı masumiyetle sardım
her defasında gözlerime bir yazgıyı ilikledim
her defasında çözüldü ilmiklerim..’
Ercan: ama olsun; ve yine de / ellerin ellerimde, gözlerin gözlerimde
baharları sermeli ayaklarına b a h a r ı n k ı z ı / ki görmedim ben hiçkimsede böyle yürek,
teslimiyet..h a l â..
...en çok da dut yaprağı eriten bir tırtıl olduğuna yanarım senin..sonrasında kelebek..
hani o ömrü kısa..hani o zerafetine rağmen pullu kanatlarının..ve karışıp ayrılığa giden ah hayatımdan..
kaç kere..? bilmediğim, sayamadığım..bir giz ki hep içimde, esra-r-lı bir biçimde..bilmesinler / aleme diyemediğim
can olmuşken O, bende..canımdan en içerde..sen de bilme..kendime diyemediğim..canım, KIYAMADIĞIM!
...
Ercan: bir ikinci sayfası, seyir defterlerimin;
birçok şeyi öğrettin merak etme...öyle ki seni kabullenmiştim ben..hiç olamayacak birşeydi bu benim için..
seni özlemeye bile başlamıştım bazı zamanlar...konuştuğunda ürkek konuşmaların içine çekmişti beni..
farklıydın...tanıdığım insanlardan farklı bambaşka bir yapıdaydın...ki evliydin.../artık değilim/
ki çocukların vardı...ki ben görmemiştim bunları...tek istediğim birazcık mutluluktu..
ama sen görmedin, bilmedin..kendimle savaşımdın..imkansızın içinde duruyordun yine de ben sana geliyordum,
kabulleniyordum..
bir Defne vardı, uzaklarda belki de kıskandığım bir yapıttı karşımda..ona duyduğun bir özlem vardı, karşısında şekillendirmeye çalıştığın bir ben vardım...olsun dedim yine de..ama yok artık dedirtmeyi başarabildin ya..
onsuz olmayı beceremedin, bu fedakârlığı bir türlü yapamadın..ki bazen düşünüyorum:
acaba hiç aklından geçirdin mi ki onu tamamen silmeyi hayatından, düşlerinden benim için..? hayır, sanmıyorum..
artık o engeli kaldırdığında anladım, halâ o vardı ve aslında hiç gitmemiş....ister o düş olsun; ister ben gerçek olayım...
ki bu benim için bir saçmalık..bu yalana inanmayacağım artık..inanmayacağım...
sen iyi birisin, içinde bir yerde birşeyler var, bunu biliyorum...ama artık bitti..bu düşünde ya da gerçeğinde
ya da her ne dersen..bunları haketmemiştim oysa ki..
...
Esra: ’ beyaz, pembe, soğuk ve kış,
siyah kar yağıyor damlardan gökyüzüne
tinine tüküreyim, yine akıyor kan kırmızı
Miraç bugün, çık hadi en tepeye
görsünler...beyazlar içinde süveyda
süveyda içinde bir masum mor menekşe ağlıyor mu ne?..’
Ercan: akşam oldu..ğunda bir vakit, sinsiliğine rağmen gecenin, tek bilmişliğim ellerimle yıldızlara uzanmak oldu..
parçalar gibi göğü..ruhuna değmişliğim derken..uzanmışlığım sana.. ’ yakışan buydu bize ’ demişliğim sonra
- doruklarda olmak..ve solumak ışığı..buydu yakışan bize.. / kim kıydı sevgimize..?
Esra: ’ gelme şair, kan gölüne döndü şiir
astı kendini miraçta aksak bacağından kuş
döküldü hayalleri bir bir avuçlarıma..’
Ercan: ey şair, sen de de ki öyle ise: haber ver ölenlere..onlara geldik..yakasız gömlek içinde ak..t/onlara geldik
hayat ne haddimize..? s/onlara geldik..bahar iken dört yanımız, MU/s/onlara geldik
/ haber ver ölenlere / BİZ, ONLARA GELDİK!
...
arama sonuçları:
"Atlas zorlu bir baskı altında kaldı. Dünyanın bittiği bir yerlerde, güzel sesli akşam perilerinin karşısında,
dimdik durup ayakta tutuyordu göğü.. Başı ve yorulmaz kolları üstünde. Akıllı Zeus’un ona ayırdığı kader bu"
Hesiodos (28)
"Sırtında taşıyacaktı hep ezici dünyanın zalim ağırlığını, göğün kemerini de.
Omuzlarındaki o büyük sütun toprakla göğü ayıracaktı; kolay değildi bunların taşınması."
Hamilton (29) ... * Kayıp Kıta (Mu) *
...
Esra: ’ rengârenk yamalarla kurulu bir baraka
Batman değil burası, işte an(kara) ’
Ercan: ...baktım, yıldızlar altında her meydan kara
ve gördüm..ki canözünde süveyd-an kara
şimdi en hazin öyküm oldun sen..çığlık çığlığa türküm oldun sen, sevgiden öte korkum oldun sen..sen hiç bilmesen
göğe uzanan eller bizimdi , yaralı belki, sızım sızımdı..sana ben gibi seven lazımdı, sen hiç sevmesen
bir düşsel çağda seni gördüm ya, adını gel gör, kalbe ördüm ya, aşıktım hani, öyle kördüm ya, sen hiç görmesen
güneşe hasret günün sonunda, zorlu bir aşkın, kinin sonunda, yaşamdan geçtim, canın sonunda, sen hiç ölmesen
bilme sen, en tatlı uykularımsın..sevme sen, gizemli duygularımsın..görme sen, hasretlik kaygılarımsın...yaşa..ölme sen!
y a r ı n l a r ı m s ı n...!
Esra: ’ bir darağacı daha yok ki ey şair
asayım seni de yüreğimin en doğusuna
ki ben hiç uğramadım oralara...’
Ercan: inanıp senin de varlığının sağduyusuna, atılmak mı var diyorsun Yusuf’un kuyusuna
günüme güneşten evvel doğan o şafak yüzündeki gözlerinin buğusuna..
ki sen zaten uğrama hiç oralara, dokunma yaralara...ben kendi yaramı gözüm, kendim sararım
dev dalgalarla...
Ercan / ...........yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim, bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün...
şimdi eşim, dostum beni hastayım sanıyor...yastayım hiç kimse bilmiyor //
F. GÖÇER // şarkılar dili ile s-onsuzluğa / 5 Temmuz 2011 /