GELECEĞE MEKTUPLAR -3
GELECEĞE MEKTUPLAR -3
DİYANET’İN KİRLİ ÇAMAŞIRLARI - 1
Sayın okuyucu. Aşağıdaki yazıları okurken, tamamı “AKLI DURDURACAK KONULAR OLDUĞU İÇİN” bunlar hayal mahsulü diyerek, okumaktan sakın vazgeçmeyin. Çünkü tamamı belgeli olup, YAZI İÇİNDEKİ BU BELGELERİ TAKİP EDEREK; SİZLER DE, BU GERÇEKLER İLE BİRE-BİR KARŞILAŞACAKSINIZ.
Okuduğunuz bu yazıları derlemem, resimlemem ve belgelemem, tam dört yılımı aldı. Bu yazı dizisi, dev gibi bir yapı olan ve iki katrilyonluk bir bütçe ile yönetilen, Dünya’nın bir çok küçük devletinden daha büyük olan “DİYANET”e karşı, herkesi yakından ilgilendiren bu bir takım yanlışlar ile mücadeledemin tek başıma olarak sürdürdüğüm inanılmaz gerçeklerin öyküsüdür.
Konuların derin karanlığına batmadan, bu mücadelede sesimi duyurmak için; 67 olan yaşıma, bir çok rahatsızlığıma ve baston ile yürümeme rağmen, sırf Ramazan’daki TERAVİH NAMAZLARINI kurtarmak için; 19-Temmuz-2013 tarihinde, İzmir’de “İL MÜFTÜLÜĞÜ” önünde Ramazan’ın ilk Cuma namazı çıkışında bir de eylem yaptım.
Sonuç ne oldu derseniz, şimdilik ve dört yıldır, hep Diyanet galip. Ancak; yaşadıkça bu rezilliği önlemek adına, mücadelemi tek başıma da olsa YİNE DE sürdüreceğim. Öldüğümde ise, BÜYÜK HESAP GÜNÜNDE ve yüce Allah’ın huzurunda, Diyanet’in gelmiş geçmiş bütün yetkililerinin yakalarına değil, GIRTLAKLARINA yapışacağım. Çünkü vehametin büyüklüğü, yakaya yapışmanın çok ötesinde ve ancak gırtlaklarından yakalayarak hesaplaşacağım.
Yazımı, bilerek biraz geçiktirdim. Çünkü; Sayın Başbakan R.Tayyip Erdoğan bugün, “Demokratikleşme paketi”ni açtı.
İçinden benimde kendisine yazdığım, “DİYANET İLE İLGİLİ” beklentilerim vardı.
Öncelikle toplum açısından, bu “demokratikleşme paketine çok kısa bir göz atacak olursak; sırasiyle önceki açıklanan paketler, yine sırasiyle “DEDEMİN, DEDESİNE.. HİTAP EDEREK BAŞLADI” ve gele-gele.. bu son paket ise ancak babama hitap ederek, belli bir noktaya geldi. Yalnız, daha ben sıradayım. Benden sonra da, kırk yaşındaki oğlum var ve ondan sonra da 12 yaşındaki torunuma hitap edecek paketlerin ise yolunu gözlüyorum!..
Bu çok özet ve “GENEL BEKLENTİM”i bir tarafa bırakıp, biz gelelim benim “ÖZEL BEKLENTİME.” Özel dedimse şahsıma münhasır bir özel değil, “benim Başbakan’a yazdıklarım ve cevap beklediğim konular adına özel. Bu konular da, yine benim şahsi mes’elem olmayıp; her Müslümanı yakındanilgilendiren ve derinden yaralayan ve de dini çok yakından ilgilendiren konular. Kısaca, web sitem “surprizsite.com’da yazdığım adıyla, “DİYANET’İN KİRLİ ÇAMAŞIRLARI.”
Evet, “nedir bu, DİYANET’İN KİRLİ ÇAMAŞIRLARI?” diye soracak olursanız, cevap olarak derim ki, okuyanın utanacağı ve din adına kahrolacağı.. bir “rezaletler silsilesi”nin belgeli bir çeşit fotoromanı.
Buyrun, BU ROMANIN ilk perdesini açalım ve neden açılan “DEMOKRATİKLEŞME PAKETİ İLE HÜSRANA UĞRADIĞIMI AÇIKLAYAYIM.
(Önemli not: Lütfen utancınızdan kıpkırmızı kesilseniz de, bu yazıyı sonuna kadar okuyun, “BİZZAT YAŞANAN GERÇEK REZALET NEYMİŞ, BİRE-BİR ŞAHİT OLUN.)
C A M İ İ Ç İ İ L E İ L G İ L İ: DİYANETİN KİRLİ ÇAMAŞIRLARI: Aşağıda camilerin içinde tesbit ettiğim birbirinden ilginç; İslâm adına utanılacak ve her biri, birer cehalet belgesi olan.. dini ve ahlâki rezaletin ve fikir sefaletinin de birer örneği olan belgelerden bir tanesini, acizane; kendi bilgim, altyapım ve bakış açımdam, elimden geldiği kadar tarafsız olarak sunmaya çalışacağım. İnşallah okuyup istifade eder ve sizde gördüğünüz hataları dile getirerek.. Din-i İslâm’a hizmet etme şerefine ve sevabına kavuşursunuz.. dileği ile bu bölüm yazılarına başlıyorum.
DİNİ YAŞAMDAKİ REZALET VE BU REZALETİ SEYREDEN DİYANET!.. VE CAMİDEN, KİLİSEYE GEÇİŞİN İLK ADIMLARI
A) CAMİ İÇİNDE İMAMLARIN YAPTIĞI HATALAR: Cami içinde, bir imamın görevi; bir tren makinisti, bir takım komutanı.. gibi cami cemaatini, her açıdan yönlendirmektir. Sadece namazı kıldırarak, aşağıdaki hataları yapması, imamı ve daha üst düzey Diyanet görevlilerini, her iki dünyada da sorumlulukdan kurtaramaz. En azından, benim bu uyarılarımdan sonra ve benim tarafımda bizzat yakalarına yapışılarak!..
1) KIRAAT (TELAFFUZ) HATALARI: Kur’an-ı Kerim i le ilgili “bir yara, bir hata ve her gün bir çok camide işlenen bir rezaletin!” şaşılacak kadar hayret verici hikâyesi:
GİRİŞ:
Muhterem okuyucuya çok özel not: Aşağıdaki, sarı zemin üzerinde ve büyük harflerle yazılmış başlığı okuyarak, hemen peşin bir hükme kapılıp; benim hakkımda sakın acele ederek, bir ZAN’da dahi bulunmayın… Konuyu, LÜTFEN sonuna kadar okuyun ve okumanızı bitirince, işte o zaman bana; her ne der ve hakkımda, her ne düşünürseniz düşünün.. bu kararınızı, ancak o zaman peşin olarak, kabul ediyorum. Çünkü; Zan’nın azıda günahdır ve ben, başlığa bakarak bir zan da bulunmakdan, dolayısıyla de; sizlerin peşinen bir günaha girmemeniz için.. size bu uyarıyı, (daha başlığı dahi okumadan) yapma ihtiyacını duyarak önceden uyarıyorum.
1) Bu yazı; ilmi ve dini içerikli bir yazı olup, başlığın çağrıştırdığı “ilk anlamı!” en son planda gelmektedir.
2) Okumanızı bitirince; eğer şayet, siz de benim fikrime katılırsanız; lütfen ulaşabildiğiniz her yere, bu yazıyı iletin, duyurun.. ve mümkün olan herkesi haberdar edin.. bilgilendirin. Siz de, kendi çapınızda bu görüşe hizmet ederek.. nasibinize ve payınıza düşen sevabı kazanın…
3) Eğer şayet; dini ve bilimsel bir altyapınız varsa ve benim bu görüşümü de, hatalı buluyorsanız; yapmış olduğum hatamdan ve dolayısı ile işlediğim günahtan kurtulmama vesile olmak için, lütfen beni; belge ve bilgileriniz ile uyarıp.. bu vesile ile siz de, sevap kazanınız.
4) Bu yazı ile hiçbir, kötü niyetim olmadan ve tamamen bir gerçeğin ortaya çıkması adına, halisane bir düşünce ile bu “görüşümün tartışılmasını ve yaklaşan Ramazan dolayısı ile de, Teravih namazı da başlamadan.. en doğrunun bulunması için” İslâmiyet adına konuşabilecek, din adına hüküm verecek, en azından iyi niyetle tartışabilecek herkese seslenmek zorunda kaldım.
5) Bu görüşümün; doğru veya yanlışlığı üzerinde kafa yoracak, kalem oynatarak katkıda bulunacak herkese; kendi adıma teşekkür ederim . Allah(c.c.) hepinizden (niyetinize ve katkınıza göre) razı olsun. (amin)
6) Ayrıca; bu yazıyı okuyan, her yaştaki kişiden de, yazının çağrıştırdığı ilk anlam için, peşinen “ÇOK :ÇOK ÖZÜR DİLİYORUM…”
…..
Yaklaşan 2010 yılı, Ramazan ayı ve Teravih namazı dolayısı ile;
A) FATİHA SURESİNDEKİ “AMM KELİMESİ” ÜZERİNE MÜLAHAZALAR” (görüşler)
GİRİŞ:
1946 yılında Erzurum’da doğdum, lâkin; 1950 yılında, yani tam konuşmaya, ana dilimi öğrenmeğe başladığımda Erzurum’um ilçesi Hasankale’ye taşınmış ve yörenin konuştuğu Erzurum lehçesini öğrenmeğe başlamıştım.
1954 yılında ilkokula başladığımda, “am kelimesi ” üzerine kafama ilk balyozu yemem ve ilk şoku yaşamam o yıl gerçekleşti. Öğretmenimiz, sıra arkadaşımın adımı okuduğunda ve o arkadaşım da, hiç cevap vermeyince; yerine ben konuştum ve alışkın olduğum günlük konuşma diliyle, “burda=burada” kelimesi yerine, halkın konuşma dilinde, halen de kullandığı şekli ile “AMBURDA” demiş ve öğretmenim tarafından, oldukça yüksek voltajlı elektrik çarpması gibi SÖZLÜ OLARAK çarpılmıştım ve ilk öğrendiğim kelime de, artık; “AMBURDA” kelimesi yerine, “BURDA veya BURADA” kelimesini kullanmak olmuştu.
….
Yaz tatil oldu, herkes gibi ben de hocaya ve “ELİF BA” (Kur’an-ı Kerim) öğrenmeğe gittim. Yaklaşık bir ay sonra, bu hoca efendinin de; “terbiyesiz biri olduğuna!” karar verdim. Çünkü; ikide bir, “en AM te, en AM te” diyip duruyordu. Halbuki bu kelimeyi ben kullandıkça, evde; annem, babam, sokakta ise büyüklerim kızıyor ve beni tersliyorlardı!
…
Aradan yıllar geçti. Orta okula yazılmış ve ilk İngilizce dersine genç bir öğretmen ile başlamıştım. Tanışma merasiminden sonra, karatahtaya ilk İngilizce kelimeleri yazmaya başlamıştı. Kelimelerin hiçbirini tanımıyor ve bütün sınıf, aval aval; yazılan.. bilmediğimiz bu kelimelere bakıyorduk. Yazılar çoğaldıkça, ilk defa; bir tane Türkçe’den tanıdığımız kelime yazmıştı. Bu kısa cümle “I am.” di ve O (meşum AMM) kelimesi de, yine; bana, daha ilkokulun ilk yılında şoklar yaşatan.. (TEKRAR, BİR DEFA DAHA ÇOK ÖZÜR DİLERİM) “AM!” kelimesi idi. Artık, öğretmen hakkında bir kanaate varmış ve bu öğretmenin de, “galiba çok terbiyesiz ve onun öğretmeninin de, ona; bu kelimenin, ayıp bir kelime olduğunu öğretmediğine!” kanaat getirmiştim…
…
Ne zor, çetrefilli ve belâlı şeydi, bu “okumak ve adam olmak!..” (Aslında, şimdi; adam demek, bilim adamı demek de, suç ve ayıp oldu ya!.. Halbuki, bizi hep; “oku, ADAM ol!” tenbihleri ve tavsiyeleri ile büyüttüler, Hiç okumasam, bunlar başıma gelmez sanıyordum. Her neyse, işin arka planını zamanla anladım.. “am’ma!” bu “AM” kelimesine takıntım, HER İNSAN GİBİ; ilkokuldan beri, hiç geçmedi…
…
Zamanla; mekanik saatlerin yerini, pille çalışan elektronik saatler aldı ve bu saatlerden bir tane saatte ben aldım. Başladım, kurcalayarak.. sağını solunu öğrenmeğe… Eyvah!.. Yine karşıma, o meş’ûm ve ahlâksız kelime çıktı!.. “am!”
Beni terbiyesizlikle suçlamadan, lütfen okumaya devam edin ve biraz daha sabredin…
Gelelim, bu işin gerçeğine ve bu yazıyı; “leyleğin, ayakları ile kanatlarının kesilerek, kuşa çevrilmesi gibi.. olsa da,” çok özetleyerek, neden yazdığıma?!..
Camide, hoca minbere çıktığında, der ki; duyduğunuz, okuduğunuz veya namazda dinlediğiniz.. v.b. her yerdeki okunan.. Kur’an-ı Kerim’in manasını anlamasanız da; edeple, sükûtla ve derin bir vecd.. ile dinleyin. Bu halinizle dahi kazancınız çok fazla sevaptır. (El Hakk, doğrudur da.) Şayet, okunanı, azar-azar da olsa.. anlamaya başlarsanız, bu sevap daha da artar. Elhak!.. bu söz de çok doğrudur. Lakin; göz gördüğünü, kulak duyduğunu, burun kokladığını, deri dokunduğunu.. sinirler yoluyla, beyine gönderir. Beyin, bu ileti (veri)yi işler ve anında, kendi ana dilinde anladığı, ilk bilgiye ve görsele dönüştürür. İlgili kişi de; “o şey!” eşya hakkında, o anda bilgi ve görüntü (vizyon) sahibi olur.
Şimdi lütfen, yukarıdaki cümledeki; “hocanın dediği gibi ve kendinizi namazda olduğunuzu düşünün..” ve siz, derin bir vecd içindesiniz; imam sesli olarak, yatsı (sabah, akşam, Cuma, bayram veya teravih..) namazını kıldırıyor ve namazın; “olmazsa, olmaz” şartı olan, yedi ayetten müteşekkil “FATİHA’yı ŞERİF’i seslice okuyor. Cemaatin, büyük bir sükût, saygı ve vecd.. ile dinlediği Fatiha suresi bittiğinde ise; cemaatin %95-99’nin Türkçe olarak kulağı ile duyduğu ve aklı ile anladığı ve de aklında kalan iki kelime vardır. Birincisi; “elhamdulillahi Rabb’il alemin.. cümlesindeki, “EL” kelimesidir ki hamd.. ile bitiştiği için ve konumuzla da ilgili, ayıba kaçan.. çok özel anlamı da olmadığı için, pek dikkati çekmeden geçer gider… Türkçe anlamlı, ikinci ve son bir kelime daha vardır ve bu kelime de, (tekrar özür diliyorum) “bu yazının yazılmasının ana sebebi ve başlığının da esas konusu olan kelime, yani; “AM” kelimesidir. A ve M harfleri, her dile göre, manaları çok farklı olsa da; yine de, ses ve dolayısı ile harf ve sonuçta da, anlam olarak; İngilizce ve Almanca da dahil.. bir çok DİL’de çokça kullanılan Arapca’daki anlamı, Türkçe anlamı ile birbirine hiç benzemese de, namaz sırasında kulaklar bu kelimeyi duydukça, yukarıda da bir defa daha tekrarladığımız gibi; kulak, duyduğu bu “AM sesini, beyine iletir ve beyin; o kelimeyi, kendi ana dilinde ve manasını bildiği ilk anlamda işler!.. “Namazdaki kişi, nerede ve ne kadar; edeple, sükûtla ve derin bir vecd.. içinde olursa olsun, yine de; o kelimenin, kendi anadilindeki anladığı anlamı her ne ise, gayri ihtiyari olarak beyninde de; o anlamı açığa çıkar ve düşünceye dönüşür. Yani, namazda da olsa; ilgili kişinin kulağının duyduğu ve kendi dilinde anladığı, aklında kalan tek kelime vardır. Bu da, namazın derin konsantrasyonunu bozan.. bu, “AM” kelimesidir ve de imam, bir farz namazında, en azından; tam iki defa, bir defa da, müezzin; namaz sonu duada; sesli olarak bu kelimeyi tekrar eder.. durur.
Her, Türkçe bilen insan gibi; dilinde, belleğinde muhayyilesinde.. çocukluğundan beri, ilk öğrendiği kelimelerden biri olan ve ayıp olduğu addedilen kadın cinsel organı çağrıştırdığından, eğer; AM kelimesine takıntılı olanları ayıklayıp bir kenara bıraksanız, camide cemaat kalmaz. Şayet; bir kenara bırakmazsanız ve “akıl da; duyduğu ses’e göre, kendi kendisini yönlendirdiğinden” ve bu “namaz kılan kişilerinde, camiye de bu kelimeyi duymaya gitmediğinden.. bu kelimeyi duymaması, kavram (anlam) kargaşasına son vermek için ve de Arapca dilini de değiştiremeyeceğimize göre; bu çetrefil sorunu nasıl çözeriz? Bu “AKIL KAOSU’na!” nasıl son verebiliriz? Daha da önemlisi; bu sorun, bu güne kadar neden çözülmemiştir?..
1) Ben, Arapça ve Arap alfabesi uzmanı olmamama rağmen, bu sorunu camiye gittiğim ilk günlerden beri biliyorum. Ve yine, iyi bildiğim bir şey var ki; bu sorunu, bir çok kişi de, benim bildiğim gibi biliyor, fakat dile getiremiyor ve namazını da bu kelime yüzünden, huşû.. içinde kılamıyor. Hata ediyor ve günaha giriyor, daha doğrusu günaha sokuluyor, sürükleniyor. Hem de günahtan en çok koruması gerekenler tarafından ve de Allah’ın huzurunda!..
2) Bu olayda, bu KAOS’da; kanayan.. büyük bir yara var ve devamlı kan kaybediyor. Bu, am kelimesinden dolayı, cemaat; camide bazan, “kulağının duyup, aklına ilettiği ve aklınında o anda, kişiyi yönlendirdiği gerçekler!” ilgili kişiye, sevap yerine günah yazdırmakta ve meşhur atasözümüzde olduğu gibi; ilgili kişi, “bulgura gideyim derken, evdeki UN’dan da olmakta.. yani sevap kazanayım.. derken, günaha girmekte.. ve bu konunun uzmanları ve sorumluları da, bu trajo-komik soruna bir çare bulmamakta ısrar etmektedirler.
3) Ben, bu sorunun; (cahil, cesur olur.. atasözüne uygun olarak) Dünyevi ve uhrevi boyutunun riskini de göze alarak, bazı gerçekleri dile getirme ve bu soruna bir çare bulunması adına, bir tartışma başlatmak için, başlığı okununca veya telaffuz edilince.. ilk planda; edepsizce görünen, fakat; ayrıntıya inildikçe, vahametinin boyutları kısmen de olsa ortaya çıkan.. kısaca; Türkçe düşünen aklın önlenemeyen çağrışımlarına, bu açıdan bakıldığında; sanki, kovada bir delik var ve içinde su tutmuyor.. veya; namaz gibi, “miraç yaptığımız ‘EN ÖZEL OLAN AN’larımızda, hem; en olmaz kelimeyi, hem de; her rekat’ta ve namaz sonu duada birkaç defa tekrarlayarak.. bir kısır döngünün içinden bir türlü çıkılamadığını.. ve bu acil ve de dev boyutlu soruna, ilgililerin bir an önce, bir çare bulmaları gerektiğine dikkati çekme adına bu yazıyı yazdım.. (Not: Türkçe dışındaki diğer dillerin hiçbirinde, bu kelime ile ilgili böyle bir sorun yoktur.)
4) Şimdi, elinizi vicdanınıza koyarak.. ya; bu konunun bir sorun olduğunu, sizler de kabul edip; bana destek verir ve çözümüne katkıda bulunmak için, “kendi çapınızda bir takım girişimlerde!” bulunur sunuz.. veya yukarıda “GİRİŞ” paragrafının 3 ve 4. satırında peşinen kabul ettiğimi ilan ettiğin gibi, şimdi artık “istediğiniz en kötü sözleri bana söyler ve beni terbiyesizlikle.. itham edebilirsiniz!..” Takdir, sizindir.
5) Her sorunda olduğu gibi, bu sorununda kökeni bilinmezse, sorun çözülmez. O zaman, kaynağına giderek.. bu sorunu, biraz inceleyelim:
6) Her bir dilden, tercüme edilecek diğer bir dile uygun ortak sesler ve onların ortak harfleri var olduğu gibi; ortak olmayan sesleri ve bu seslerin ortak olmayan harflerinin varlığı da, bir gerçektir. Ortak olan, harfleri ve kelimeleri bir tarafa bırakarak.. biz, ortak olmayan harf ve kelimelere bakalım. Misal;
A) Arap alfabesinde, Türkçe’deki “MA” harflerini ve sesini karşılayacak bir harf ve KELİME yoktur. Yalnızca mim (m) harfinin okunuşu olan “Me” harfi vardır. Halbuki imamların bir kısmı, ME harfi ile başlaması gereken kelimeleri çoğunlukla “MA” ile başlatarak.. Arapça’da olmayan sesler ile namazdaki kıraatlaerini sürdürürler… ME’likiyevmiddin (din gününün sahibi) kelimesi yerine Malikiyevmiddin derler ve kıldırdıkları namaz da, nedense hiç, ama hiç bozulmaz!.. (Yani, burada; alfabeye göre, ME ile okunması gereken hece MA ile ve E harfi de A harfine dönüşmüştür ve namaz bozulmamıştır.)
B) Arapça alfabesini bizlere öğreten, muhterem imamlarımız; Türkçe E harfinin karşılığı olarak, dik bir çizgi olan elif harfini bize öğretirler. . Ve yine muhterem imamlarımız, yazılışına göre; elif harfi=yani, E harfi ile başlaması gereken Ellah (ALLAH) ismi şerifi’nin yazılışı, bırakın konuşma dilini, namaz sırasında dahi; “ALLAH” şeklinde telaffuz (kıraat) ederler de, her nedense E harfi , A harfine dönüşür ve namaz, hiç ama hiç bozulmaz!.. (Yani, burada; alfabeye göre, E harfi ile okunması gereken ELLAH İSMİ Şerifini ALLAH ŞEKLİNE ve E harfi (sesi)ni de, A harfine dönüştürürler.. hem de hiçbir zaruret olmadan fakat, her nedense; namaz hiç mi hiç, bozulmaz.)
C). Arapca’da RE harfi olmadığını ve sadece RA harfinin olduğunu, Arapça alfabesi (“ELİF BA) okuyan herkes bilir. Arapça yazılışı, rasûl ve “RASÛLULLAH” olan kelimeleri de, her yer ve her zamanda ve de namaz kıldırması sırasında dahi resûl ve Resûlullah (yani; RA yerine, RE hecesiyle) ve bu sefer de A olması gereken sesi (harfi) E harfi olarak okurlar.. fakat namaz nedense, hiç bir şekilde bozulma olmaz!..
D). Bakara suresinin son ayeti ve Arapca yazıldığı şekli ile emenerrasulü’yü “AMENERRESULÜ diyerek okurlar ve yine namaz bir türlü bozulmaz, Yani, kelimenin başındaki; E harfi A harfine ve Türkçe yazılışına göre 8. olan A harfi de, E harfine dönüşür ve yine namaz asla ve kat’a bozulmaz…
E) Ayrıca; Emenü=Amenü kelimesinde, rükû’dan kalkerken.. yine Türkçe’de olmayan seslerden, “Azim” kelimesindeki Z sesinin karşılığı olmadığından; aslına Türkçe teleffuza göre çok ters düşen, Türkçe’deki Z sesiyle kıraat edince ve yazılışı Rahmen olan Allah’ın sıfatı, Rahman’a döner.. ve namaz, nedense yine hiç bozulmaz!..
F) Bütün bu harf (ses) değişiklerinde, hem de; hiçbir ayıp kelimeyi de çağrıştırmamasına rağmen E sesleri A sesleri ile ve A sesleri de,
E sesi ile okununca.. bir türlü bozulmayan namazlar; Fatiha suresinin, “en am te” cümlesine gelince ve cümle içinde de AM gibi, Türkçe’si çirkin bir anlama gelen kelimeyi, bir çok imam EM şeklinde okumazlar ve bu da yetmezmiş gibi, bir de am hecesindeki “M” harfini (Erzurum şivesiyle, ağdalı) iki, üç ses uzatarak ve zevkini de çıkararak; “ en AMMM te” şeklinde okuyarak.. bu kelimeye, özellikle de dikkati çekerler.
G )Konuyu uzatmamak adına, misalleri kısa kesiyor ve klişeleşmiş sorunun fotoğrafını çekmeye, derdimin esasına ve özüne geçiyorum:
a)Her dilin, en iyisini ve en doğrusunu.. o dilin sahibi kavim (millet) konuşur. İngilizce’yi, İngiliz’ler; Fransızca’yı, Fransız’lar; Almancayı, Alman’lar.. gibi. Dolayısı ile de, Arapça dilini (lisanını) de, en iyi Araplar konuşur. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de, Arap milletine ve Arapça indiği için, en doğru Kur’an-ı Kerim’i okumayı da; yine, Araplar okur (kıraat eder) dersek.. herhalde, en doğru sözü söylemiş oluruz.
Bırakın bir araştırmacının dikkat ve titizliğini, sıradan normal bir insan bile, Kur’an-ı Kerim’de geçen bir kelimeyi Arapça okunuşundan dinleyerek.. doğrusunu bulabilir. Bilhassa da, bu kelime eğer; hem de, bir anahtar misali, namazın her rekatında; mutlaka bir defa okunması gereken bir surenin içinde geçiyorsa, o vakit bu kelimenin hata oranı sıfır olmalıdır.
b)Halbuki; konumuzun özü ve yazının başlığı olan; “en AM te” kelimesini, Arap okuyucular ve Türkçe bilenlerin dışında, bütün Dünyadaki okuyucular, Türkçe’deki A harfi ile E harfi arası ve Türkçe de olmayan bir sesle okuyorlar. (isteyenler, en azından internetten takip edebilir.)
c) Ana dili Türkçe olan imamlar ise; Türkçe alfabede bu A ve E arası ses olmadığı ve de dili, bu sese de alışık olmadığı için, ayrıca; Türkçe alfabede A sesi de, en çok kullanıldığı ve de dil alışkanlığı da, bu sese göre olduğu için, bu; “en AM te” kelimesini, orjinali gibi söyleyememekte ve sonuç itibariyle de, diline; telaffuzu (kıraati) en kolay gelen a harfi ile “AM” şeklinde telaffuz ederek.. bastırıp, gitmektedirler…
d)Bir ikazla karşılaştıklarında ise, suçu; sanki, Arapça’daki AYIN harfinin tam karşılığı Türkçe’deki Aharfiymiş gibi, bu A harfin üstüne atarak.. her namazda ve namazın her rekatında, “AM” kelimesini, üstelik de hiç utanıp sıkılmadan ve gayet rahatlıkla ve de “M” harfinin üzerine özellikle de vurgu yapıp uzatarak.. “en AMMM te” şeklinde tekrarlayıp, durmaktadırlar… Fakat namaz, nedense; hiç bozulmamakta ve bu kısır döngü, devam edip gitmektedir…
Şimdi ben; bir araştırmacı, bir mü’min ve Müslüman sıfatıyla soruyorum:
1) Üstünde durduğumuz ses, A ile E arası bir ses idi ve siz, bu harflerden neden A harfini seçerek ve sonuçta da; “AM” diyerek.. bir cinsel organı hem de, “namaz gibi en hatırlanmaması gereken bir zamanda söylemek zorunda kalıyorsunuz ve bu ses, Kur’an-ı Kerim’in manasını bozmuyor da; neden E harfi ile okuyunca; yani, “en EM’te” diye telaffuz edince.. Kur’an-ı Kerim’in manası bozuluyor?..
2) Üstelik am gibi, cami içinde teleffuzu çirkin bir kelimeyi ve onun çağrıştırdığı çirkin bir anlamın ortaya çıkması gibi bir rezilliği de, sürdürerek bir çok insanın namazının bozulmasına sebep olursunuz… “en AM te” diye okunmazsa Kur’an-ı Kerim’im “manası bozuluyor..” mantığı bir türlü anlamıyor ve çözemiyorum. Eğer, lütfeder de; “en EM te” diye okununca da, manası bozulmaz derseniz.. O zaman, yıllar yılı.. neden, bu şekilde okumadığınızı sorabilir miyim?
3 Eğer bu kelimeyi, am değil de “EM” ile okusanız, hem ayıp bir kelimeyi telaffuz etmemiş, hem arkanızdaki cemaatin aklına; üstelik de, “en hûşû içinde olduğu bir AN’ı olan namazda, AM gibi; en olmaz bir kelime ile bir çağrışım yaptırmamış ve hem de, cemaate dahil olanlar içinde, o anda kafası bu kelimeye takılanlar yüzünden günaha girmemiş, cemaati de günaha sevketmemiş olurdunuz.” En em te, demeniz ile ortaya çıkan faydalar yalnız bu kadarla da sınırlı değil.
4) Cemaatin arasında olup, AM kelimesini duydukça; sesli olarak gülen çocukların ve bu gülme sebebiyle de bir kısım cemaatim namazının bozulmasını da böylece engellemiş olursunuz. Sonuçta, cami; sevap kazanmak ve bir farzı eda adına.. gelen, bir kısım cemaatin; hiç suçu ve günahı yokken, günahla baş başa kalmasını da, kökünden önlemiş olmaz mısınız?.
5) Yine de, farz edelim ki; benim yapmış olduğum teklifim, yani; “en em te” derseniz, kıraat yanlış mana değişiyor ve günaha giriyorsunuz ve en am te dediğinizde doğru kıraat olacak. O zaman da, yine önünüze iki şıklı ve zor bir soru ve zor bir tercih çıkmaktadır.
A) Namazı, (size göre doğru olan) en AM te kelimesiyle ve de uzatıp AMMM şeklinde okuyarak, bir kısım cemaatin aklına; Fatiha suresi’ndeki, kendi düşüncelerin oluşturan anadiline göre anladığı tek kelime olan am kelimesi ve o kelimenin anlamını getirip.. namazlarının bozulmasının günahını mı, tercih edersiniz? Yoksa:
B) Namazı, (size göre yanlış olan) en EM te kelimesiyle okuyarak, (dolayısıyla; aklına, fikrine.. “AM kelimesinin anlamı!” gelmediğinden) namazı hiç bölünmeden ve siz de, (yanlış çağrışıma sebep olan kelimeniz yüzünden) cemaatin o yanlış kelime ile gireceği günaha sebep olmadığınızdan.. sizin ve cemaatin, huşu ile kıldığı namazdan ortaya çıkan “KESİNTİSİZ SEVAB”ımı tercih edersiniz?
C) Maliki’ler ve İbn-i Hazm dahil bir gurup İslâm alimi, aslında Hanifi’ye göre yasakken; “zaruri ihtiyaçtan dolayı!” kızların özel halde iken, yazın Kur’an kursu süresinin sınırlı oluşu da göz önüne alınarak.. bu kızların, Kur’an okuma yasaklarını Maliki’yi taklit ederek.. yasak gevşetilmiş ve sizler de bu ruhsatı, Hanefi’nin görüşünün tam zıttını uygulama pahasına ve “mal bulmuş mağribi misali” halen; Diyanet İlmihali de dahil, pratikte rahatlıkla uyguluyor ve bunda bir sakınca, bir beis görmüyorsunuz. İyi de, yukarıdaki AM konusu, bundan daha mı önemsiz ki; bu konuda hiçbir hiç bir faaliyet göstermiyorsunuz? Bu konu için de, bir “ruhsat” var mıdır? Hiç Aranmış, incelenmiş midir?...
D) Evet, 5. Maddedeki bu son teklifime; ne der ve düşünür ve hangi şıkkı tercih edersiniz?.. Bu zor seçimin altından, kalkabilecek misiniz?
6) Bütün bunları, niçin yazdığıma gelince:
A) Sizler, Kıble’ye dönerek, namaza başladığınızda; arkanızda kalan cami cemaatiyle olan irtibatı ve dolayısiyle de caminin içinin hakimiyetini, elbette ki normal olarak kaybediyorsunuz. (bununla ilgili tesbit ettiğim birçok yanlışı, ileride ayrıca detaylı olarak yazacağım.)
B) Günlük kılınan namazların, hem cemaati az olduğundan, hem de farz olarak kılınan namazın tamamı dört rekat olduğundan ve hem de, sadece; sabah, akşam ve yatsı namazlarında ve bunlarında sadece ilk iki rekatlarında, bu am kelimesi sadece iki defa tekrarlandığından ve çocuklarda yok denecek kadar az olduğundan .. bu am kelimesinin ortaya çıkardığı sorun, genelde pek dikkati çekmiyor. Ancak:
C) Yaklaşan Mübarek Ramazan ve onun nurlarından biri olan TERAVİH NAMAZI’ında; hem sıcağın da etkisiyle cemaatin dağılacak olan dikkatleri, hem namazın 33 rekat gibi uzun oluşu ve imamın, sesli kıldırdığı namazlarda, 27 defa bu “AM” kelimesinin “üstelik de tekrar-tekrar söylenmesi ve bir de, namaz sonundaki “emenerrasulü” duasında, a harfi ile ve ame… ile başlayıp okuyarak 34. defa tekrarlanması” hem de çocukların katılımının çoğalması sonucunda; bu kelime her okunuş da.. bu kelimeyi, tekrarlamalar da; 28 sayısına doğru durmadan devam ettirildikce.. diğer sebeplerden doğan küçük istisnaları bir tarafa bırakırsak) genel de, çocukların gülmelerini artırıyor ve bu gülmeler; bazen, sinirlerine hakim olamayan büyüklere de sirayet ederek.. caminin içinde, hiç de olmaması gereken, nahoş durumların ortaya çıkmasına sebep oluyor. Burada ortaya çıkan “suç’un cezasının faturası” kime kesileceği konusunda, lütfen beni de aydınlatır mısınız?
7) İzmir gibi, Türkiye’nin üçüncü büyük ilinin, orta büyüklüğündeki bir camisinin imamı; Arapça alfabenin, Ha harfinden sonra gelen.. HI harfini Kur’an-ı Kerim okurken ve namaz kıldırırken.. bile, teleffuz (kıraat) edemezken.. ve kıldırdığı namazlarda (halen devam ettiğinden) kabul olduğuna göre;
A) Eğer aksi mümkün olsaydı, ya bu imamı görevden alıp bir masa başı işi verirdiniz, veya
B) Daha da kötüsü, belki de; hiç haberiniz dahi yoktur, o zamanda; “imamlar ve camiler üzerinde sorulacak bir çok soruya cevap vermek..” gibi zor ve taşınamayacak bir sorumlulukla karşı karşıyasınız demektir.
8) Esas konumuza dönersek; yaklaşan Ramazan ayı ve her gün kılınacak olan teravih namazında, günde en az 34 defa tekrarlanacak.. yukarıdaki “AM” kelimesi ile ilgili, toplumsal ağır yaranın sorumlusu, eğer Diyanet İşleri Başkanlığı ise, bu kurumun, değilse; hangi kurum sorumlu ve çare üretecek ise, yine Diyanet İşleri Başk. yönlendirmesi ile o kurumun; yaklaşan Ramazan ve dolayısı ile ve de teravih namazı başlamadan; bir an önce, bu sorunu bir karara bağlaması ve bu; çok kan kaybeden ağır yarayı, bir yerlerin(!) veya sorumlu birilerinin(!) bir an önce, sarması lâzımdır. Elzemdir, acildir ve zaruridir.
9) Aksi taktirde, cemaat tarafından dile getirilmese de; gönüllerinden geçirdiği.. benim ise açık açık yazarak dile getirdiğim ve net olarak ortaya koymuş bulunduğum bu fikirlerim dolayısiyle, eğer bir çözüm bulunmaz ise; ortaya çıkacak olan en azından kendi hakkımı, helal etmeyecek ve Ahiret’de, bu sorunla ilgili kişilerin, “çaycısından, en üst düzey başkanına kadar..” şahsım ve toplum adına gırtlaklarına sarılacağım. İlgililerin ve sorumluların bilgisine, özellikle sunarım.
10) Muhterem okuyucu; bu yazının giriş bölümünde, “bu yazıyı; sonuna kadar okumadan, benim için bir zan’da bulunup.. günaha girmeyin ve kararınızı yazının sonunda verin. Her ne derseniz deyiniz, peşinen kabul ediyorum ..” demiştim. Şimdi, yazımın sonuna ve sizin karar vermenizin zamanına geldik. Cami içinde ve de namazda bile fütursuzca tekrarlanan bir kelimeyi üzerinde; düşünülüp, tartışılsın.. niyetiyle yazmış olmamdan dolayı, ne dersiniz; ben bu yazıyı yazmaktan dolayı, bir edepsiz ve terbiyesiz miyim? Yoksa, yıllardır yaşanan korkunç bir yarayı deşerek.. ilmi ve dini bir konuyu ilgililerin dikkatine sunarak.. en azından yaklaşan (2009)Ramazan ve onun insanlara nur’dan kanatlar taktığı “TERAVİH NAMAZLARI”nın kurtuluşu adına bir çaba ve çalışma ve uyarma yazısı mı? Artık serbestsiniz ve ister bana katılın, isterseniz karşı çıkın.. fakat ne olur, namaz başlamadan, bir defacık dahi olsa, bu yazımı aklınıza getirin… sonuçta ise; ya, bana kızarak şimdi istediğinizi(!) söyleyin.. veya “kılınan namazlarımızı kurtarmak adına”isterseniz bana destek vererek ilgililerin dikkatlerini çekmek için, siz de kendi imkanlarınızla bir şeyler yapın!.. İsterseniz,; susun ve çocuklar güldükçe onları pataklayıp cami dışına sürün..
11) Üstelik de, bir kısım imamlar; işin farkına vararak, AM KELİMESİ YERİNE E harfini biraz uzatarak ve vurgulu okuyup en “EEEM” te demektedirler. Eğer bu imamlar, şayet doğru yapıyar iseler; neden diğer imamlar da böyle yapmazlar ve bu REZALETE SEBEP OLURLAR? Eğer, yanlış yapıyor iseler, Diyanet, en EM te diye kıraat eden “bu güne kadar, kaç imam hakkında ne gibi bir işlem yapılmıştır?” Eğer, hiçbir işlem yapılmamış ise, bu işlem “DİN ADINA YAPILAN, BİR ÇİFDE STANDARD DEĞİL MİDİR? Bu, İslâm dini gibi bir dine yapılır mı?..
Çok önemli not ve 2011 Kasım ayı eklentisi: Önceden hiç aklımda yokken, Diyanet’e uğradım hac için yazıldım. Kaderin bir cilvesi
olarak, bir ay sonra çekiliş yapıldı ve asil olarak Hac’ca gitme hakkını kazandım. İzmir’den Türkiye’nin ilk kafilesi olarak heyacan ve merakla Hac seyahatim başladı .. Hac diye dönen oyunları ve yaşadığım rezaletleri 5. Bölümde ibretle okuyacaksınız.Ancak, ben burada, konumuz ile ilgili olarak; gerek ilk önce gittiğimiz Medine’de Ravza-i Mutahhara’da , 8 gün sonra gittiğimiz ve 39 gün kaldığımız Mekke Kâbe’de Arap imamların; bir gün ve bir teki hariç, geriye kalanların tamamı Fatihayı şerifi hep;EM” ile kıraat ettiklerine, diğer bütün hacılar gibi bizzat şahit oldum . Şimdi, haklı olarak Diyanet’e soruyorum
.1) Arab’a Arapça öğretemeyeceğimize göre ve Arapça’ da; her ne kadar Türkçedeki anlamı ile ayıp bir kelimeyi çağrıştırmasa da; yine de Araplar;kendi lisanlarında inen Kur’an-ı Kerim’in (Fatiha’yı şerif suresini) “AMM” ile değil Eem ile okuyorlar ve bizim Diyanet yetkilileri de bunu biliyor ve buna rağmen harcırahı bol diye, fırsat buldukça yılda birkaç kez Kâbe’ye gidip buna şahit oldukları halde, yine de Türkiye’ye gilince emm yerine “AMM” kelimesini utanıp sıkılmadan kullanıyor ve imamlar vasıtasiyle de kullandırıyorlar.
1) Eğer; Kâbe’de dahi EMM ile okunan Fatiha ve dolayısiyla kılınan namaz kabul oluyor ise; inatla Türkiye’de illa
da “AMM”kelimesini neden kullanıyor ve kullandırıyorsunuz?
2) İmamlar namazda AMM dedikçe ve bazı insanların namazları bozuldukça, sizin hoşunuza mı gidiyor? Değil
ise; aksini nasıl ispatlarsınız?
3) İspatlayamaz iseniz, bu vebal hata ve sorumlulukdan ne zaman dönmeyi düşünüyorsunuz? Yoksa Kâbe’de, emm Türkiye’de “AMM” demeye ve dedirmeğe devam mı edecek siniz? İnşaallah, cevabınız “büyük hesap gününe kalmaz!”
4) Diyanetin resmi internet sitesi “Diyanetgov.tr”den, Mekke (Kâbe)den ve Medine’den hergün naklen canlı yayın yapıldığı ve Arap imam Fatiha suresini de “EN EM TE” ile okuduğu halde, Arab’a da kendi idili Arapça’yı da öğretemeyeceğinize göre, bu AM kelimesi ile okuma inadınız ve israrınız nedendir?
Değerli okuyucu:
1) Eğer hâlâ beni suçluyorsan, takdir senin. Yok Diyanet’i suçluyorsan, sen de bu rezalete karşı savaşımda bana bir destek ver ve bu yazının içeriğinden, sevdiklerini ve dostlarını haberdar et. Belki içlerinden birisi Başbakan’a ulaşır ve bu yara belki Başbakan vasıtasi ile tedavi edilir.
2) DİYANET’İN KİRLİ ÇAMAŞIRLARI, diğer rezalerleri ile devam edecektir.
3) Bu yazıların orjinallerini, resim ve belgelerini.. web sitem, “surprizsite.com’dan “DİYANET’İN KİRLİ ÇAMAŞIRLARI” başlığı altında, sekiz bölüm ve 150 sayfa halinde halen internette yayında bulunmaktadır.
4) DİYANET’İN KİRLİ ÇAMAŞIRLARI, yani diğer rezalerleri, devam edecektir. Lütfen bu siteyi ve bu sayfayı izlemeye devam edin. Saygılarımla.
29-07-2013
Mürsel Münevveroğlu
Surprizsite.com
Genel Yayın Yönetmeni
Konak-İZMİR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.