- 749 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Siyah Rüya
Karanlıkta giderken ileride büyük bir eğlence labirentin aşağı katlarına doğru götürüyordu bu hastalıksızhane koridoru beni...Sonra yukarıya doğru çıkarttı bir tünel misali ve ışık gördüm,gitgide gözbebeklerime meyillendi.Havai fişekler patlıyordu.Bu kadar uzakta olmaları beni nefessiz kılıyordu.Sesleri tok ve yankısız geliyordu.
Birkaç gün daha ilerledikten sonra büyükçe bir kavşakta durdum.Bu kavşak sayamadığım kadar yola açılıyordu.Sarı kokular almaya başladım.Rüzgar bir yerden getirmiş olmalıydı.Çok geçmeden her taraftan kokular gelmeye başladı;Hücumla burnuma doğru giderek birbirine karışıp hiç koklamadığım kokulara dönüşüyorlardı.Birbirine yapışmaktan rengarenk olmuş kokular tekrar birbirine yapıştığında sonsuz bir çeşitliliğe bürünüyorlardı.İçim rengarenk oldu...
Çok geçmeden rüzgar kesildi.Kavşak öyle devasaydı ve her taraf öyle karışıktı ki bu karışıklık içindeki kapısı kırık kayıp eşyalar dolabından bir kaç eşyayı bu kavşağa gelmemi sağlayan yolun sonunda müsait bir yere bırakmam gerekti.Sonra sarı kokunun geldiğini tahmin ettiğim koridora doğru yol aldım.Birkaç gün sonra yol bittiğinde beni karanlık bir sokağa çıkarttı.Asfalttaki su birikintileri dikkatimi çekti,az önce yağmur yağmış olmalıydı.Birikintiye yaklaşıp suya baktım,akabinde arkamdan bir bayan geçti.Yüz ifadesini tanımladım. Tıpkı benim gibi kapalıydı,şifreliydi.Arkama baktığımda geldiğim yola doğru koşmaya başladı.Elinde bir kağıt vardı,koşarak gitti.
Ayın kısmen aydınlattığı su birikintisine bakarak düşüncelere daldım.Bu ben değildim.Gözbebeklerimi göremiyordum,gözlerim o kadar karanlıktı ki.Bu hoşuma gitti.Fiziğim tamamen değişmişti.Boyu üç metreden fazla,irice,atletik hafif zayıf,kemikli ve kaslıydım.Üstümde siyah bir tişört vardı.Yırtık ve boğucu simsiyah kokan tişörtüm.Bu tişörtün kavşağın orada bembeyaz olduğunu hatırladım.Görünüşüm o kadar erkeksiydi ki.Kollarıma baktım.Damarlarım çok genişti,içinden karanlık geçiyordu...
Daldığım su birikintisinden uzaklaştım.İleride nehir akıyordu ve karşısında birkaç villa vardı.Çok tuhaf ve nemli bir yerdi. Villaların olduğu yere doğru uçarcasına koşmaya başladım.Evin önünde 17 yaşlarında birkaç bayanın konuştuklarını gördüm.Onlar nerede olduğumu söyleyebilirlerdi.
Oraya doğru yaklaştığımda erkek olduklarını anladım.Bu çok fazla erkek olmamdan olmuştu.Birden irkildiler.
-Sen 0.20 sin.
-Evet ama şuanda nerede olduğumu bana söylemelisiniz.
-Buradaki hiç kimse bunu bilmiyor.İleride bir tepe var,ağaçlı yoldan yada nehirden oraya gitmen gerek.Geldiğinde haber vermemiz söylendi.Orada toplantı var,bazı hesaplar yapılıyor.
-Neyin hesabı ?
-Buradan çıkman için gerekli olan teknolojinin kurulacağı yer.Malzameleri buraya geldiğin yoldaki kapısı kırık kayıp eşyalar dolabından alabilirsin.Ama çıkışın oradan olduğunu düşünme bile.Gitmeye kalkarsan bilincin sana alakasız geçitler açacaktır..
Koşarak tepeye doğru gittim.Yağmur yağmaya başladı,belli ki acelesi vardı doluya dönüştü...Fırtına koptu,denizin kokusunu aldım.Tepeye vardığımda kimse olmadığını anladım.Arkamı döndüğümde villalar yok olmuştu.Gök gürültüsünü,yağmurun o muhteşem sesini,toprağa bıraktığı asitli kokuyu ve o asitli kokunun ağzımı limon düşünmüş misali ekşitmesini;Hepsini de en ince ayrıntısına kadar algılıyordum.
Tepenin aşağısına yuvarladım herkül gibi bedenimi.Denize yaklaştım.Metreleri aşan dalgalarıyla,rüzgarın uğultusuyla fırtınaya ritim tutuyordu..
Sonunu görmek için kayalıkların üstünden süratle atlayıp denizin üstünde deli gibi koşmaya başladım...
(0.20.NAKRES)