- 763 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKİYE NESNELİNDE TEMEL ÇELİŞKİ ULUSAL, ANA ÇELİŞKİ SINIFSALDIR
"Türkiyeli" işbirlikçi Oligarşi ve Aydın:
Yaşadıklarımızı aydın ve yalnızlığı olarak niteliyoruz. Hayata aydın bakışı ile bakmaya ise, sıfatla güçlendirilmiş öznelerle şeklinde, hiç ama hiç bakmadığımızı sürekli söylüyoruz.
Çözmek için bilmek, bilmek için çok isteyerek sevmek, sevmek içinse sevilmemek riskini bilinçli ve iradeyle olacak bir göze almışlık gerekmektedir.
Aydın budur...
Toplumsalının, aydının söylediklerini sevmiyor olmasını ise sürüleşme, kullaşma ve güruhlaşma farkındasızlığına veriyoruz.
Bu genel toplumsal farkındasızlık, Türk ulus toplumsalına olan aşkımızı, sevgimizi, azmimizi, iradi bir kabul edilmişlikteki acı duyumsamasıyla güçlendirmektedir.
Aydın yalnız olmalı, aydınlanmanın yalın ve yakıcı acısını duyan bir yolda inatla yürümelidir.
En büyük aşkı okumaları, yazmaları, kitapları, düşünme krizleri ve kendisini de içine katarak yapacağı gözlemlerinden çıkardığı yeniler ile üretebildiğince varolmaktır.
Aydının sosyalleşme kaygıları ile yapacağı seviyesiz-sıradan iletişimler, halk dalkavukluğundan başlayıp, aydın sosyopatizmi(1) diye niteleyebildiğim bozulma ve bayağılaşmalara kadar varan türlerde ise eğer, aydın bitmiş ve aydınlık alacakaralığa dönmüştür !
Sıfat, her ne kadar anlamı güçlendiren bir dilbilimsel argüman ise de sonuç olarak hep, özne ve onun değiştiriciliğe imanlı eylemi asıldır.
Özneye anlam arayışında iken destek olanlar sıfatlar değil, eylemlerdir. Belki de tekil söylemle "eylem"... İlk olan özneyse, öncül olansa eylemdir. Sıfatını ne olsa kendi bulup, hak ettiği niteleme ve nicelemeleri ile içerecektir.
Hayata bireyden toplumsala doğru bir algılama ile bakıyorsak, bireyimizin anlamlandırdığı "şey", toplumsala katkılamak ve toplumsaldan katmaktır.
Demek ki aydın, ötelerde yaşayan ve hayatı bölümlerden bütüne ve hep dizgelerle gören bir yalnızdır.
Göreceli yalnızlık ve asıl yalnızlık arasındaki farkı dahi bilmeyen sürü, kul veya güruh algılamasına, dayanılmaz düşün ve duyumsal acılar hissederken ki, haliyle dahi gülebilen bu tipolojinden(2) kendi payına düşenleri mutlu edebilme erdemliliğinde yaşayan kişidir aydın...
Hep tutar, çeker, kurtarır ve aydınlatmaya çabalar.
Görebildiği, yol arkadaşlıkları esnasında edindiği yalnızlığı ve yaşamının amacını anlamlayan, bütün kavramsal tanımlarda bir terk ediliş(ler) manzumesidir.
Aydın ihanete uğradıkça, aydınlattıklarının darbelerini yedikçe aydınlanır ve güçlenir. Övmelerin, beğenilerin içinde, asıl ve gizlide olan güvensizliği hatta ihanetleri, bile bile bir "bilinç”le sevebileninsan türdür aydın.
Aydın, kendisine ve toplumuna ihanet eden genel insanın verdiği acıyı dahi, birikimsizliğe sayarak hoşgörebilen insan türüdür.
Ve aydın, denge ve istikrarın ulus toplumsalı için uyuşmak, uyuşturulmak açıkçası uyumak demek olduğunu farkettiği birey içselleştirmesini, toplumuna da farkettirme amaçlı olarak; önermeler, katkılar ve eleştiriler bütününde dışşallaştıran insandır.
Türk (ulus/halk) toplumsalının büyük sıkıntılar yaşadığı artık yadsınamaz bir gerçektir.
Toplumsalı sıkıntı yaşayan bireyin halini ise, basit bir aklı yürütme ile bulabileceğimizi sanıyorum. Türk Toplumsalı ki, biz buna hep -Türk ulus toplumsalı- adını verdik; din/mezhep, etnik/postmodern(3) sınıfsalığını "kimliksizlik" sanan bir kaotizm’in(4) içindedir.
Önerme sınırlarını zorlayan dayatmalarla karşı karşıyadır !
Kimlikler, sürekli bir ayrıştırma erozyonu ile kaymalara, anlam kirletilmelerine uğratılırken alttakiler üste, üsttekiler alta evrilmektedir.
Bulanma ve boğucu bir karışma-karıştırma hali, Türk kimliği ve Türk ulus toplumsalının rahatlatıcı ve aydınlatıcı bir yöne gitmesi için, ille de istifra ve safra atılması gerektiğinin belirtilerini göstermektedir.(5)
Türk ulus toplumsalının en büyük açmazı, kimliksizliği temel belirleyen olan; neo islamizm(6), neo osmanizm(7) ve sol kozmopolitizmidir(8). Bunları kendi doktrinlerinden(9) kopmuş, dejenere bir yinelenmişlikteki yeni liberalite(10) üst başlığında genelliyorum.
Din temelli soyut ve madde temelli somut sınıfsalı "ulusal" kimliksizlik olarak belirlenmiş sol ve muhafzakar sağ hareketin vardığı nokta; "postmodern döneklik ve satılmışlığı" İslami ve insani humanizm(11) etiketiyle ve hepsinden önemlisi, Ab ve Abd emperyal faşizmi(12) güdümünde dillendiriyor olmalarındandır.
Her iki dünya görüşünde de, "ulusal sorun" ya da "Türk sorunu"na olan yaklaşımın; takıntı-tabu "bilirbilmezliği" ile karışmış temelsiz, artniyetli ve işbirlikçi bir ilkeye dönüşmüş olmasını ibretle görebiliyoruz ! Demek ki, Türk ulusal sorunu veya daha açık ve öznel bir söylemle Türk kimliği sorunu; sınıfsalda da, dinsel/mezhepsellikde de, siyasalda da "Türk" olmayanlarla özdeş haldedir.
Bugün Türk kimliğinin karşısında bulunan her türden yaklaşım, "dinen-ırken ve lisanen" Türk olmayan ve hissetmeyenler ortak paydası bir ucube -toplamlar- toplumsalından oluşmaktadır. Bu hal, Lozan’da bizden tavizler elde etmekte karalı olan emperyalist taleplerin, kristalize edilerek saklanması ve zamanı geldiği "zaman" kullanılmasından başka bir şey de değildir !
Zamanı gelen "zaman" ise; 1967-1974 başlangıç, 1974-1996 gelişme ve 1996’ dan günümüze değin, halen devam etmekte olan federe edilmiş bir ülke, ’demokratik ve ılımlı İslam cumhuriyeti’ sentezi olarak önerilmiş, karşı "devrimci" karakteristik cumhuriyet önermeleri, kasıtlı belirsizliğindedir.
Bunların tümünü, dokuz gün sonra 84.Yılını kutlayacağımız, Türk aydınlanması karakterli ve 1923 yılında Atatürk felsefesiyle kurulmuş cumhuriyete rakip, "ikinci Cumhuriyet"ler üst başlığı altına toplamayı önerebiliyorum.
Bunların kendi aralarındaki çelişkisi bir yana ( bu çelişkilerinin onlarla mücadeleyi kazanmaya esas kısım olmasına özellikle dikkat çekerek), ortaya çıkan Türk/Türkiyeli şeklindeki zıtlaşmayı bu temel çelişki başatlığına oturtuyorum.
Şu an, İslam’a olan tabu ve takıntılarıdan ileri geldiğini düşündüğüm ilginçlikleri ile gündemde olan, Alman emperyalizminin ajan/yazanı Gunter Wallraf’ın meşhur kitabı, tez olarak kesinlikle doğrulanmış haldedir.
Sınıfsal, dinsel ve ulusal olarak Türkler "En Alttakiler"dir ! (13) Yani Türk ve Türkmenler; Ümmet-i Muhammediye olarak da, sınıfsal çelişkide de, uluslar mücadelesinde de hedefe konulmuş bir parçalanma niyetli ezilmişliktedir.
Sınıfsal, dinsel ve ulusal sömürü örtüşmesi gibi, hayret edilesi bir sömürgeleştirme vardır. Bu sömürüdeki hedef Türk/Türkmendir.
Kriptolar/dönme ve devşirmeler; kan, gen, din ve kültür uyuşmazlığı farkları başlığında yazabileceğimiz ve Türk tarihsel akışının asıl çelişkisinin: Kökenini F. Engels’in "fethedenin fethedilmesi"(14) ilkesi olarak söyleyebileceğimiz olguya dayalı gerçeğin, bir kez daha tekerrür etmesi halidir diyebiliyorum.
Esas/usul farklılaşmasındaki bilgi dezenformatizmine dikkat edilmesi ve buradan başlatılacak önemli bir özgünde olguyu ele alıp düşünerek şunlar söylenebilir:
a) Sorunu çözümleyebilmenin temel olmazsa olmazları; bilgi birkimi, kavramanın değiştirici ve teorik karşı tez olarak engelleyici pratisinden çıkarımlanmış bilinç hiyerşisi çözümlerledir.
Yani Türkiye’de olanlar: AB-ABD emperyalizmi(15) + Türkiyeli tesmiye edilmiş; rengi, bayrağı multietnik/uluslu bir oligarşik koalisyon(16) + Bunların dayandıkları din, lisan ve ırk olarak Türk olmayan/hissetmeyen işbirlikçi azınlık toplumsalı(17) bir = Şark sorunsal versiyonu 2007’dir !(18)
b) Ülkeyi "Türksüz ve köksüz" bir Türkiyeliliğe(19) götürmenin açık söylemi, Türk tarihinin milattan önceki dönemlerinden başlayıp; çaşıtlar, kölemenler, dönme ve devşirme kalıntısı Enderuniler biçiminde söyleyebileceğimiz, anasır-ı asliye(20) ile anasır-ı mütegallibe(21) partileri arasındaki gayri Türk "kaht-i rical"(22) çelişki ve sorunsalının günümüzdeki şekli ile devamıdır.
Sinizm(23), humanizm ve emperyal determinist yaklaşımdan Türk ulus reddiyeciliği(24) yapan enternasyonal globalistlere(25) duyrulur.
Ahmet Kutlu AYYÜCE
Göktürkmen
Dipnot Açıklamaları :
(1): Burada aydın ve sosyopati kavramlarından oluşturulmuş birliktelikle,okumuş yazmış sahtekarlar ve yalancı, bilgiyi asıl amacı dışında çeşitli menfaatlar sağlamak için araç olarak -psikosomatik arazlar- göstererek kullananlar anlatılmak istenmiştir.
(2): Bilimsel anlamda niteleme Tipbilim çalışması olarak söylenebilir.Bilimin çeşitli alanlarında farklı kullanımı vardır.Yazımızda ise, aydın türü ve türevine gönderme yapılarak kullanılmıştır.
(3): Postmodern kavramı burada, modern anlamda ulus ve ulus devlet karşıtı, tarihin feodal dönemine ait değerleri yeniden getirmek istemek amaçlı kullanılmıştır. Modern ulus yerine etnik, dinsel, mezhep ve cemaatlaşma türü toplumsal yapılar öneren. Modern anlamda ulus toplumsalı karşıtı, anti modern gibi anlaşılmalıdır.
(4): Karışmış, çapraşıklaşmış, dolaşmış ve alt üst olmuşluk hali.
(5): Toplumsal iç ve dış bozuculara verilecek -demokratik tepki olarak-, toplumsal rahatlama anlamında kullanılmıştır.
(6): ABD emperyalizminin "neoncon" politikalarına işbirlikçilik yapan türedi islamistler olarak kastedilmiştir.
(7): Türkiye Cumhuriyeti üniter ulus devlet yapısını, çok dinli, etnili ve mezhepli hale getirme siyasası.
(8): Kimliksizlik genel bağlamında;vatan, bayrak Türk kavramını “halklar”a indirgeyerek reddeden, bu haliyle globalizmin stalinizmle örtüştüğü yerde durmaktan rahatsız olmayan, emperyal kapitalizmle lineer denklem kurabilen sol görüş.
(9): Siyasetbilim’de bir dizgeli yapıyı oluşturan ilke ve doğmalar bütünü.
(10): Yerel ve evrensel artniyetli bir bakışla, ısrarla "ulusal ve kamusal" yarar bölümü görmeyen, her şeyi özgürlük ve demokra(t)si kavramına indirgeyen bakış.
(11): Siyasal İslamizm ve şarkiyatçı yaklaşımın Türk’ü aşağılayan, bunun yerine İslam’da Arap önemsemeli kimliksiz ümmet, Batı değer bir kavram olarak ise, insansever(hümanist) ama "Türksevmezlerin" savunduğu ideolojilerin birbirine yakınlaşması kastedimiştir.
(12): Genel Batı emperyalleri Ab ve Abd’nin siyasi ve ekonomik görüşlerindeki tutarsızlık anlamında ve -sömürgeci faşizm- olarak anlaşılmalıdır.
(13): Alman Yazar Gunter Wallraf’ın Almanya’da ki Türk işçileri kılığında ve onların yaşadıkları aşağılanmaları yaşayarak anlattığı bilinen eseri.
(14): F.Engels (1820-1895) Alman düşün adamı. Göçebe ve geri bir kültürün gelişmiş ve yerleşik bir kültürü fethetmesine rağmen ondan etkilenerek etkisizleşeceğini öneren teori.
(15): Abd ve Ab bağlamında, tarihte yayılmacılık ve sömürü politikaları ile bir ulus veya devletin üzerinde, kendi çıkaları doğrultusunda etkide bulunma politiği.
(16): Türkiyeli olduklarını savlayan gayri Türk aydın ve devlet yönetime gelmiş gizli kimlikliler,Türkiler, nufus kağıdı Türkleri.
(17): Türkiye mozayiği ve Anadolu Uygarlıkları/halkları dayatmalı emperyal teze destek veren etni, din, mezhep ve cemaat özgürlük maskeli işbirlikçiler.
(18): 1813 Viyana, Batılı devletlerin masaya yatırma kararı verdikleri Şark sorunu (Eastern Question) kavramı. Kavram özetle; Osmanlı ve özel bağlamında Türklerin üç aşamalı bir planla önce Avrupa’dan, sonra İstanbul’dan ve en sonunda da geldikleri Asya bozkırlarına geri sürülmesini öngörüyordu.
(19): Türk kimliğinde vatandaşlığı, etnik kimlik ayrıştırması ile Anayasal vatandaşlığa çevirerek, Türk üst kimliğini diğer etnik kimliklerle ve onu aşağıya, etnileri ise yukarı çekerek eşit hale getirme politikası. Burada yapılan abartma ve küçültmenin -Türk- bağlamında hep sonuç olarak eksi veriyor olmasıdır.
(20-21): Anasır-ı asliye: Türk devletini kuran Türk asli unsur; Türk ve Türkmenler. Zıttı olarak Anasır-ı mütegallibe ise, tarafımızdan ilk tanıma zıt olarak espritüel önerilmiştir. Azınlıklarından toplama unsur şeklinde anlaşılmaya bir göndermedir.
(22): Türk kaht-i rical (Türk yönetici kıtlığı) kastı, Türk olmayan yöneticilerin Türksevmez, Türk’e ve akla zarar yönetiminden şikayetle kullanılmıştır.
(23): Sinizm: İnsanın erdem ve mutluluğa, hiçbir değere bağlı olmadan, bütün gereksinmelerden sıyrılarak bağımsız olarak erişebileceğini savunan Antisthenes’in öğretisidir. Burdaki hiçbir değere bağlı olmama durumuyla türk(ü),Türk, Atatürk, Türkçe ve Türkiye Cumhuriyeti kavramları karşıtlığında -sinizm- olarak önerilmiştir.
(24): Emperyal determinizm kastıyla, Türk kimliği ve Türkiye Cunhuriyeti (ulus) Devleti’nin durumunun, Batı emperyalizmi karşısındaki belirsizliği dayatması anlatılmak istenmiştir.
(25): Globalizm: Devleti ve özellikle ulus devleti "pazar" şeklinde küçülten, vatandaşı "tüketici" konumuna indirgeyen ve vatanı "piyasaya" tüm ulus toplumsalındaki değerleri de "kar marjinasyonuna" dönüştürmüş traji-komik ve zavallı bir elitin ideolojisidir.