On İki
Uyandığımda saat tam olarak 12:00’yi gösteriyordu. Saniye dahi 12’nin tam üzerinde,bana nispet eder gibi duruyordu.
Uzun bir süre sadece saate baktım.”Acaba pilini çıkartsam,zaman da durur mu?” diye geçirdim içimden.Uzun zamandan beri bu denli saçmalamıyordum.Aslında çocuksu bir umut tu içimde ki.Olmayacağını bilse bile hayali kurulan oyuncağın verdiği mutluluk.Bir insan neden zamanı durdurmak ister ki? Kimin zamanla problemi olabilir? Yaşlanmaktan korkan birisi değilimdir. Ama zaman ile aramdaki bu inanılmaz çekişme beni her defasında katlanan bir düşmanlığın ocağına atıyor.
Siz hiç acı çektiniz mi? Ama öyle bıçak yarası,ateş yanığı değil.Adam gibi,içinizde ayrı ayrı sizi parçalayan,her nefes alışınızda ciğerinize batan bir acı.
Uyandığınızda ki bezginliğiniz, yatakta ki o amansız tekrar uyuma mücadeleniz,gün içinde ki o eşsiz intihar isteği.Hiç hissettiniz mi bunları?
Yemek yerken her ihtimale karşı masaya ikinci bir tabak daha koydunuz mu? Kimsenin gelmeyeceğini bilmenize rağmen umutlanıp yemeği hep iki kişilik sipariş ettiniz mi?
Oturduğunuz yerde karnınızda ki o yanma hissi ile gözlerinizde ki buğu birbirini tamamladı mı hiç?
Bunların hepsi tam da şu anda bende oluyor. Korkmayın, emin olun ki bir gün sizde de olacak.
Saat her 12:00’yi gösterdiğinde,gün yarıyı devirip de güneşi en tepesine aldığında aynı şeyleri tekrar yaşıyorum.Bazen saat’in 12:00 ye geldiğini görmemek için saate bakmıyorum.Ama kapattığım gözlerimin önünde inadına guguklu saatler dolaşmaya başlayınca anlıyorum.Kaçış yok!O anı tekrar tekrar yaşayacağım.
Üniversite mezuniyet törenine geç kalan ailemi defalarca aramama rağmen telefona kimse cevap vermemişti.Bütün arkadaşlarımın aileleri yanlarında iken ben yalnız kalmıştım.Çok sinirli olmama rağmen onlara belli etmeden sahte gülücükler dağıtıyordum.Telefonumu elime alıp bir daha aramak istediğimde saatin tam da 12:00 olduğunu görmüştüm.Şanslı saatim olacağını düşünüp tekrar aradığımda telefon açılmıştı.Saatin gerçekten de bana uğur getireceğine iyiden iyiye inandırmıştım kendimi.Ama telefonun diğer ucunda ki ses bana bir türlü tanıdık gelemiyordu.Emin olmak için ekrana tekrar baktığımda saatin halen 12:00 olduğunu görmüş,aynı zamanda doğru numarayı aradığımı da fark etmiştim.Ama telefonda ki kaba sesin annemin sesi hiç alakası yoktu.Eyvah diyebildim sadece.Kesinlikle annem telefonunu bir yerde unutmuş.Ben kafamda olanca senaryo kurarken diğer uçta ki ses ısrarla “beyefendi orada mısınız “diye soruyordu. “Evet buradayım” demek için bu kadar beklemiş olamama rağmen saat halen tam olarak 12:00 ı gösteriyordu.Bir dakika içinde o kadar çok senaryo yazmıştım ki bunların bana bir saat gibi gelmiş olması kadar doğal bir şey yoktu sanırım.
Telefonda ki sese usulca “siz kimsiniz?” diye sorarken fark etmiştim sesimin çatallaştığını.Duyduğum cevabın yankıları ise her gün saat tam 12:00 de tekrarlanıyor.
“Aileniz bir trafik kazası geçirmiş, aşırı hız nedeniyle kontrolü kaybedip yoldan çıkmışlar,maalesef kurtulan olmamış”
Elbette ki duyduklarımın bir şakadan ibaret olduğunu düşündüm.O kadar da salak değilim.Yani benim ısrarlı aramalarım sonucun da,yetişmek için daha da hızlanıp kaza yapmış olamazlar değil mi?
Yoksa olabilir mi?
Neden her gün saat 12:00 de aynı sesleri duyuyorum? Neden gözlerimi her kapattığım da bir hafta sonra nişanı olacak olan kız kardeşimin kaza yerinde kalan kanlı eşarbını görüyorum.
Sanırım bu çok gerçekçi bir şaka.Üstelik üzerinden geçen 12 yıla rağmen devam ettiriyorlar.Ama elbet sorumlularını bulacağım.Bir insanın üzerine bu kadar gitmek,bir şakayı bu kadar uzatmak hiç de etik değil
Ne dersiniz?
Fikri TEZBAŞAR